Sevgili okurlarım; 13 yaşından beri kağıt topluyorum Ankara'da.

Niğdeliyim.

İlk okula başladığım yıl geldik Ankara'ya.

Orta okulu bitirebildim yalnızca, hep taktir alarak geçtim sınıfları.

Liseye yazdırmadı babam, sokağa saldı beni çalışıp da işe yaramam için.

O gün bugündür sokaklardayım, çizgili, çizgisiz, kareli, beyaz ve rengarenk kağıtlar, kartonlar topluyorum.

Çalışmaya başladığım yıl babam terk etti biz.

Kumar borcu vardı, çekti gitti bir sabah erkenden.

Ben geçindirdim evi.

Annem severdi beni, "aslan oğlum derdi" derdi.

Yanaklarımı okşardı bazen.

Babam gideli dört ay olmuştu, komşular bir adam bulmuşlar anneme.

Kumar oynamazmış, namazında niyazında bir adammış.

Eşi vefat etmiş.

İki kızı varmış adamın.

Anneme demiş, "sen kabulümsün ama Muhammet olmaz!" Şaşırmış annem, "niye olmazmış Muhammet, o da benim çocuğum" demiş.

"İki kızım var; biri on iki yaşında, biri on dört yaşında. Caiz değildir Muhammet'le aynı hane içinde olması" demiş adam.

Üç kız kardeşim vardı ve çok düşkündük birbirimize.

Annem için kolay olmadı karar vermek.

Oturttu beni karşısına bir gece. " Bak Muhammet" dedi, "seni asla bırakmayacağım, ama bir süre dayınlarda kal oğlum." sarıldı bana; o ağladı, ben ağladım...

İmam nikahı kıyıldı, dayımlara geçtiğimin ertesi günü.

Haftasına kalmadan annemi, kızlarını ve kardeşlerimi alarak memleketine götürmüş Kastamonu'ya'. Dayım dedi, "annenin emanetisin bana, burası senin de evin.

Aralarda bir gelip kalabilirsin Muhammet!" On üç yaşındaydım, bana kalacak bir yer ayarlamamıştı dayım.

Komşulardan, akrabalardan kimse demedi bana, "sana yardım edelim" diye.

On üç yaşındaydım, Ankara'daydım, bir başınaydım...

Altı yıldır görmedim annemi ve kardeşlerimi.

Bir çok kez niyetlendim Kastamonu'ya gitmeye.

Dedim, "kovar beni o adam; göstermez bana ailemi.

Anneme küstüm; isterse bana ulaşabilirdi diye düşünüyorum.

Çok özlüyorum kardeşlerimi; Hülya'yı, Havva'yı ve Hanife'yi...

Domino oynardık dördümüz.

Ben bir kere bile kazanmadım;" çocuk onlar sevinsinler derdim.

Ben de çocuktum oysa...

Yürürken, kağıt toplarken, sabahtan akşama bitap düşene kadar çalışırken hep yüzlerini seyrediyorum insanların.

Mesela, sevgililer geçiyor yanımdan ve erkekler beni görünce daha bir ötemden geçirtiyorlar kadınları.

Erkekler, kadınlar, muhafazakarlar, devrimciler, hippiler, İbo dinleyenler, Metallica dinleyenler, Kafka okuyanlar, dua kitabı okuyanlar, türbanlılar, mini etekliler, herkes öyle sevgisiz bakıyor ki bana; öyle incitici, öyle hoyrat olabiliyor ki herkes...

İbo'yu bilmeme şaşırmadınız, ama Metallica'yı biliyor ilginç gelmiştir size belki.

Olgunlar sokak'taki seyyar kitapçılardan kitaplar alıyorum.

Milena'ya Mektuplar'ı okudum.

Kafka'dan, diğerlerini de okuyacağım.

Birçok kitap okuyacağım ben ;Nitzsche'nin " Böyle buyurdu Zerdüşt" kitabını çok merak ediyorum mesela, birde Oruç Aruoba'nın şiirlerini.

Keşfetmem, okumam, sorgulamam gereken öyle çok yazar, hikaye, roman, şiir var ki...

Kitapçılar bile önyargılı bana; emeği, vicdanı, barışı savunanlar bile gördüklerinde kırıcı sözler söyleyebiliyorlar ve eminim onlara ürkütücü geldiğimden.

İkinci el kasetlerim var; Metallica kasetim de var, Fikret Kızılok kasetimde. Annem, beni dayımlara yollarken teybi bana verdi, "sıkıldıkça müzik dinle ama sesi kıs ha" dedi.

Şimdilerde teybi son ses açıyorum Metallica dinlerken! Adım Muhammet. 19 yaşındayım.

Beni nefretle bakarken göremezsiniz; kabalaştığıma, etiketler koyduğuma, yaftaladığıma şahit olamazsınız.

Bir anlama çabam var; kendimi, annemi ve sizi.

Bir öğrenme çabam var; yeryüzünü, doğayı ve evreni.

Yazmaya da başlayacağım; sevgisizliği yazacağım önce çöp kutularından topladığım kağıtlara ve sevgisizliği yazdığım kağıtlar geri dönüşüme gidip sevgi olarak dönecek aramıza.

Sevgili insan dostlarım olacak kağıtlarda diriliveren; Sevgiyle var olan canlar, kardeşler, halklar...

Kendime ait bir kütüphanem olacak sonra.

Atık kağıtlar topluyor olabilirim; işim gereği tenimden yayılan koku pis gelebilir size ama en sevdiğim koku kitap kokusudur.

Doğada bir başıma yaşama projemde var.

Yoruldum incitilmekten, ötekileştirilmekten, lanetlenmekten.

Tabiat anaya sığınmak istiyorum.

Bence kitaplar gibi kokmaktır özgürlük; Tabiat Ana'nın beni şefkatle anmasıdır.