Gündelik hukuk yaşamında avukatlık kimliğini değersizleştirmeye yönelik uygulamalar göze çarpmaktadır.

Avukat sayısını artırılması ve eğitim kalitesinin düşürülmesi. Bunlardan biridir.

Avukatın çalışma yeri yazıhanesi ve adliyelerdir. Ne var ki adliyeler; Avukatlık tarihi boyunca hiçbir zaman avukatın aslî çalışma alanı olarak görülmemiştir. Duruşma salonlarının, kalemlerin, icra dairelerinin mekan tasarımında ve kullanımında o mekanın aynı zamanda avukatın çalışma alanı olduğu düşünülmemiştir.

Adliyedeki mekanlar ve bu mekanların kullanım biçimi; avukatları iğreti gören bir anlayışla düzenlenmiştir.Bugün Sakaryada yaşadığımız tam anlamıyla budur.

Avukatlara adliyede bırakılan asıl alan, koridorlardır. Avukatın mesaisinin önemli bir bölümü duruşma salonunun kapısında duruşma beklemekle geçmektedir. Hakimlerin iş çokluğu ile gerekçelendirilen bu yerleşik uygulamanın sadece iş çokluğu ile açıklanması mümkün değildir. Bu uygulama, işin çok az olduğu küçük adliyelerde dahi böyledir. Bu yargının diğer unsurlarının, avukata ve yurttaşa bakış açısının ve saygı derecesinin açık bir yansımasıdır.

Avukatlık mesleğinin değersizleştirmenin sayısız örneğini ceza yargılamasında da gözlemlemek mümkündür.Müdafiye dosya inceletmeme veya avukatın sinir sistemini harap edene kadar bu konuda direnme, müdafinin yapılan soruşturmayı meşrulaştıracak ve tutanaklara hukuksal geçerlik sağlayacak kadar asgari düzeyde soruşturma aşamasına katılımını sağlamama, muhakeme kanunlarında tanınan hakların fiilen kısıtlanması veya buna direnenlere sayısız türlü türlü fiili engeller çıkarma, sözlü yargılama esasına dayalı ceza muhakemesinin fiilen yazılı hale dönüştürülmesi, duruşmaların dinleyenlerin dava konusunda hiçbir fikir sahibi olamayacağı tarzda ve muhakeme kurallarına aykırı bir şekilde yürütülmesi, doğal yargıç ilkesinin artık hemen hiç uygulanmaması gibi hususlar eklendiğinde avukatlık mesleğini icra etmek insanüstü bir sinir sistemine sahip olmayı gerektiren bir işe dönüşmüştür.

Bu olumsuzluklara, uzun süren yargılamalarda CMK sistemi içinde zorunlu müdafiliğin düşük ücretlerle yaptırılması, zorunlu müdafilik avukatlık ücretlerinin geç ödenmesi, avukat sayısının artmasıyla artan rekabet karşısında serbest avukatların da bu ücretlerle dava üstlenmeye mecbur kalması zaten etkin olamayan müdafiliği iyice etkisizleştirmiş ve değersizleştirmiştir.

Bu olumsuzluklar ve sorunlar dile getirilmediği sürece ne yazık ki çözülmeyecek gibi görünmekteler. Artık bu sorunların dile getirilmesi gerekiyor. Olumlu ve umut verici olan Adalet Bakanlığı tarafından 2019 yılı mayıs ayında yayınlanan Yargı Reformu Strateji Belgesinde…

‘’Maddi gerçeğe ulaşılması, ancak yargılamayı hâkim, savcı ve avukatların kolektif çabayla yürüttükleri bir faaliyet olarak kabul eden, buna uygun bir mevzuat altyapısını oluşturan bir sistem vasıtasıyla mümkündür. Kolektif çalışmanın öngörülmediği bir sistem rasyonel olmadığı gibi tarafları da memnun etmeyecektir.

….nitelikli yargılamanın ancak tüm süjelerin aktif katılımıyla yapılabileceğine vurgu yapılmıştır. Bunun mevzuat altyapısını ilgilendiren boyutuyla birlikte aynı zamanda alışkanlıklarla da yakın ilgisi bulunmaktadır. Türk yargısında bu alışkanlıkların değiştirilmesine olan ihtiyaç açıktır. Bunun sağlanabilmesi için hâkim ve savcılar ile avukatların katıldığı bilimsel etkinlik ve programlar gerçekleştirilecektir.’’

Avukatlarında yargının bir unsuru olarak görülmesidir.

Bütün bu olumsuzluklar Avukatlık kimliğini değersizleştirmektedir. Avukatlar ayrıca bir de ADLİ MOBBİNG’e maruz kalmaktadırlar.

Avukata yönelik Adlî mobbing, avukatın görevini gereği gibi yapmasının hukuka ve ahlaka aykırı yöntemlerle fiilen engellenmesine yönelik her türlü psikolojik saldırılardır.En önemli mobbing mesleki kimliğin değersizleştirilmesi ve Avukatın yasal düzenlemeler nedeniyle ekonomik anlamda sıkıntı yaşamasıdır. Burada Adli Mobbing olan sadece bir örneği vereceğim.

Sakarya Barosu’nun bir mensubu üyesi olarak Baromuzun Avukatlarımızın rahatsız olduğu ADLİ MOBBİNG’e maruz kaldığımız bir hususu dile getireceğim.

Sakarya Resmi Daireler Kampüsünde Valilik , Adliye ve bir çok kamu kurumu yer almaktadır. Bu kampüs alanın ortasında hazineden kiralandığı anlaşılan bir dükkanda Avukatın sunması gereken hizmeti gayri hukuki bir şekilde verenler var. Üstelik bu durum Avukatların, Hakim ve Savcıların gittiği bir mekanın hemen önünde yapılıyor.

Arzuhalci , dilekçeci olarak tabir edebileceğimiz bu kişiler Avukatlık yapmak yetkisini taşımadıkları halde muvazaalı yollar ile avukatlara ait yetkileri kullanmaktadırlar. Hukukçuların gözü önünde yaşanan bu durum meslektaşlarımızı rencide etmektedir.

Uzun süredir devam eden bu durum ile ilgili Baromuz suç duyurusunda dahi bulunmuştur.

1136 Sayılı Avukatlık Kanunun 63 Maddesinin 3 fıkrası uyarınca bu kişilerin fiili suçtur. Avukatlara ait yekileri kullananlar bir yıldan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar hapis cezası ile cezalandırılmaktadırlar.

Sakarya Resmi Daireler Kampüsü içerisinde yer alan bu Dükkandaki tabelaları bir Avukat ofisine asmış olsa Baro Disiplin Kurulu tarafından Avukata disiplin cezası verilir. Avukatın yapamadığını Avukat olmayan Sakarya Resmi Daireler Kampüsünde tüm Resmi dairelerin ortasında nasıl yapabilmektedir? Anlaşılabilir bir durum değildir.

Burdan Sakarya Valimize , Başsavcımıza sesleniyorum. Hukukçuların gözü önünde yaşanan bu rencide edici duruma son verilmesi için ivedi olarak lütfen harekete geçin. Baro hepimizin Avukatlar’in kimliğinin değersizleştirilmesine karşı duralım.

Genç meslektaşlarımız ofis kiralarını , vergilerini sosyal güvenlik primlerini ödemekte güçlük çekerken mesleklerini Avukatlık Kanunun sıkı kurallarına riayet ederek ifa etmeye çalışmaktadırlar. Bu meslek kuralları o kadar sıkı ve serttir ki bir avukatın tabelasının dahi nasıl olacağı kurala bağlanmıştır. Bir avukat mesleğini ifa ederken bir hata yapması halinde eğer yargılanması gerekiyorsa yargılanacağı tek mahkeme Ağır Ceza Mahkemesidir hatanın büyük yada küçük olmasının bir önemi yoktur. Peki ya dilekçeci ? Bu kişiler resmi daireler kampüsünün ortasında hergün onlarla dilekçe yazarak suç işleyerek avukatın vermesi gereken hizmette bir hata yaptıklarında yaptıkları hatanın hesabını kime verecekler? Avukatlar neden 4 yıl hukuk fakültesinde okuyup 1 yıl staj yapıyorlar?

Bu ortam içinde mesleğini icra etmeye çalışan avukatlar 5 ila 10 yıl içinde adlî mobbingin sonuçlarını mesleki ve özel hayatında görmeye başlamaktadır.Adli mobbing sadece bu verdiğim somut örnekten ibaret değildir. Avukatara uygulanan bir çok adli mobbing vardır.

Mobbing yıkıcı etkisini; sürekli, çoklu ve sistemli bir biçimde ve zamana yaygın biçimde yapılması halinde doğurmaktadır. Sonuç, çoğu kez mesleğinden nefret etme, meslekî tükenme (tedavisi gereken ciddi bir meslek hastalığıdır), meslek kurallarını umursamama, hukukî duyarlıklarını yitirme, adaletsizliği içselleştirme ve kanıksama, avukatlık reflekslerini yitirme ve çeşitli derecelerde psikolojik ve bedensel rahatsızlıklara maruz kalma, meslek değiştirme olarak ortaya çıkmaktadır.

Son yıllarda artan Avukat intiharları meselenin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Onlardan geriye kalan basının yaptığı ölüm haberileridir. Hertürlü Adli Mobbingin önlenmesi için çalışmalıyız.

Selam ve saygılarımla,

Av.Özgür AKIN