Ve dün başladık...
Mevzu ne!
Biz, Sakarya Gazeteciler Birliği Derneği Başkanı olmasının yanı sıra Yeni Sakarya Gazetesi Genel Yayın Müdürü olan Zeki Aydıntepe’yi eleştirdik...
O da bizi eleştirdi...
Sonuç!
Dün de yazdım..

*

Günümüz medyasında “cevap hakkı” diyorlar...
Ben “Angajman kuralları” diyorum...
Şahsıma yönelik bir saldırı var...
Bende “Angajman kuralları” gereği misliyle cevap verecem...
Vermeye de başladım...
Dünkü kısmı okuyamayanlar “buradan tıklayabilir” dedikten sonra devam edelim...

*

Sık, sık “Ne istiyorsun Zeki Aydıntepe’den” diye soruyorlar...
Bilen bilir, bilmeyenler için yazayım...
Başkan Zeki Aydıntepe yıllar önce Niğde’den Sakarya’ya ailesiyle geldi...
O yıllarda Zeki Aydıntepe omzunda kilim veya halı sokak, sokak yaya gezip satıyordu...

*

Çalıştı, çok ama çok çalıştı...
Kilimdi...
Halıydı...
Paspastı...
Hatta parça paspastı...
Yolluktu...
Overloktu...
Halı kılıfıydı...
Zeki ağabeycim hiç boş durmadı...

*

Halı işlerinden iyi para kazandı...
Derken Zeki Aydıntepe mobilya işine girdi...
İşte o yıllarda rahmetli babam Hüseyin Cumalı da sandalye üretimi yapıyordu...
Bu arada babamın adını Hüseyin Cumalı diye yanlış yazmadım...
Benim babamın adı da Hüseyin idi. 
Benim oğlumun adı da Hüseyin Cumalı...
Bir gün, oğlumun oğlu olursa onun adını da Hüseyin koyabiliriz...
Çünkü rahmetli babamın vasiyeti böyle...

*

Neyse, devam edelim...
Mobilya işine atılan Zeki Aydıntepe o yıllarda şehrin önemli sandalyecilerinden olan rahmetli babamla iş yapmaya başladı... 
Bende okuldan çıkınca babamın sandalye atölyesinde ona yardım ediyordum...

*

İşte ben Zeki Aydıntepe’yi o yıllardan, yani 1980’li yıllardan tanırım...
Bizim atölyeye gelir, sandalye veya mobilya alırdı...
Geldiği zaman beni kucağına oturtur, severdi...
Hatta bana elma şekeri getirirdi...
Ben elma şekerini yalarken, oda beni kucağında hoplatırdı...
Çocukluk işte...
Ben de mutlu olurdum...

*

Şimdi o günleri özlüyorum...
Şimdi o günleri arıyorum...
Gerçi Zeki amca sağ ama yaşlandı...
Ben ise büyüdüm...
Yani geçti artık bizden...
O dünya bitti...

*

Derken...
Günler günleri, aylar ayları, yıllar yılları kovaladı...
Nur içinde yatsın iş adamı Hasan Uyar’ın damadı olan Zeki Aydıntepe günümüz Yeni Sakarya Gazetesi’nde yönetici oldu...
Sonra ise gazetenin genel yayın müdürlüğüne terfi etti...

*

Zaman içinde mobilya sektöründe küçülmeye başlayan Zeki Aydıntepe, damadı olduğu Hasan Uyar’ın gazetesinde genel yayın müdürü odu...
Bu arada benim babam da rahmetli olunca bende “fahri olarak” yaptığım gazeteciliğe atıldım...
Kadere bak...
Kadere bak...
Kimler kimlerle !
Kimler kimlerle yan yana geliyor !
Mobilyacı Zeki Aydıntepe ile sandalyeci Hüseyin Cumalı medya sektöründe buluştu...

*

Ve bir gün...
2000 yılında Yeni Sakarya Gazetesi’ne transfer oldum...
Yıllarca beni kucağında seven, beni kucağından indirmeyen Zeki Aydıntepe ile beraber çalışmanın hazzını yaşamaya başladım...
Yeni Sakarya Gazetesi’nde çalışırken kadroya Zafer Tokuş’u da aldık...
Ama Tokuş ile bizim aşkımız kısa sürdü...
Gazeteden ayrıldım...
Bir süre sonra Tokuş da ayrıldı...


*

Sonra bir kez daha Aydıntepe ile anlaştık...
Birkaç yıl beraber çalıştık ve ben oradan başka bir gazeteye transfer oldum...
Bu arada lafın yeri gelmiş iken yazayım...
O zamanlar Yeni Sakarya Gazetesi maaşları haftalık verirdi...
Rahmetli Hasan Uyar bir zarfla Cuma akşamı maaşları gönderir, Zeki Aydıntepe’de dağıtırdı...

*

Hakkını vermek lazım...
O zamanlar bazı gazeteler basın emekçilerinin maaşlarını vermez iken Yeni Sakarya Gazetesi’nde asla böyle bir şey olmadı...
Maaşlar her zaman Cuma günü haftalık olarak dağıtılırdı...
Şimdi “çalıştığınızın, alın terinizin hakkını aldınız. Abartma” diyen olabilir...
Olsun...
O günlerde maaş almak zordu...

*

Yani sizin anlayacağınız Zeki Aydıntepe benim her zaman elini öptüğüm bir ağabeydir...
Kimse aramıza girmeye kalkmasın...
Sert eleştiririm ama gördüğüm yerde elini öperim...
Saygısızlık asla yapmam...
Ayrıca baba dostu Zeki Aydıntepe hakkında kimse yanımda konuşamaz...
Net...

*

Peki ya yazdıklarım!
Peki ya konuştuklarım!
O iş ayrı!
İş başka, dostlu başka...
Eleştiri zamanı eleştiri...
Saygı zamanı saygı...
Nokta...

*

Dip not:

Aslında bugün Zeki Aydıntepe’nin köşe yazısındaki “Fotoğrafın Dili” bölümünde bana giydirmesini ele alacaktık...
Dün de dediğim gibi Angajman kuralları gereği cevap verecektim...
Ama kucaktı, elma şekeri idi, hop bi di derken nostaljiye daldık...
Neyse artık yarın kim internetçi, kim gazeteci bakarız...