Sevgili okurlarım; "Zonguldak’ta temizlik işçiliği yapan bir Baba…
İlk eşinden olan kızı, babasının sütüne ilaç katıp eve bir erkek arkadaşını alıyor.
Baba, sabah uyandığında kızını bir erkekle yakalıyor.
Kızını “fuhuş bataklığından kurtarmak isteyen” baba, ona bir tokat atıyor.
Ardından baba kız, karakola gidiyorlar.
Baba, kızını birlikte yakaladığı kişi ve daha önce ilişki yaşadığı bir başka kişi hakkında şikayette bulunuyor.
Ama kız, verdiği ifadede kendi isteği ile ilişkiye girdiğini söyleyerek, kendisine tokat atan babasından şikayetçi oluyor. Darp ve cebir izine rastlanmasa da kız sadece beyanıyla, darp raporu alıyor.
Temizlik işçisi Baba hakkında Alt soya karşı basit kasten yaralama' suçundan, Sulh Ceza Mahkemesi'nde 5 yıla kadar hapis cezası istemiyle, dava açılıyor.
Savcı soruşturmada adı geçen üç kişiyi de suçsuz buluyor…
Tek suçlu, Baba oluyor.
Mahkeme baba ‘ya, önce 180 gün hapis karşılığı 3 bin 600 lira para cezası veriyor…Fakat Baba’nın eylemi haksız tahrik altında gerçekleştirdiği göz önünde bulundurarak ceza 37 gün hapis karşılığı 740 liraya indiriliyor.
850 lira maaş alan Baba’ya 740 lira ceza…
Hemen garipseyip, “bu kadar da olur mu?” demeyin.
Dikkatle bakarsanız burada aslında tıkır tıkır işleyen bir hukuk sistemi olduğunu göreceksiniz. Kız şikayetçi oluyor, beyanla rapor alıyor, anında dava açılıyor, şıp diye ceza kesiliyor…
Evet sistem tıkır tıkır işliyor ama suçlunun aleyhine değil…
Şimdi kızını fuhuş bataklığından kurtarmak istediği için tokat atan o Baba, 220 lira kira ödediği ve zaten zor geçindiği için para cezasını ödeyemeyeceğini söylüyor.
Ne olacak peki?
Para ödenmezse, baba hapse girecek…
Neden?
Kızına tokat attığı için?
****
Şimdi herkes elini vicdanına koysun ve bu olguları alt alta koyarak düşünsün lütfen…
Öyle bir hale geldik ki bir ailede erkek, kadının yalnızca beyanıyla kapı dışarı edilebiliyor.
Çocuklarını görmek istese izin verilmiyor.
Okullarına gitse suç sayılıyor.
Kendi evine aylarca yaklaşamıyor.
Ailenin reisi, evin Babası ,kızını ıslah etmek için bir “tokat” atıyor.
Para cezasına çarptırılıyor, mahkemelerde süründürülüyor veya hapse giriyor.
Çocuklarının, çevresinin gözünde bütün itibarı sıfırlanıyor.
Babalığı iki paralık ediliyor.
Boşanmak istediğinde de, yıpratıcı bir nafaka sistemi onu bekliyor.
Bu iğdiş edilmiş Baba ile 17. Yüzyılda Anadolu’yu gezmiş bir Avrupalı seyyahın, “Bir Türk ailesi içinde Baba’nın gördüğü saygıyı biz de krallar bile göremezler.” dediği baba figürü arasında herhangi bir benzerlik var mı?
Yok!
İşin dini boyutunu Kur’an-ı Kerim’in “kavvam” tanımlamasını konuşmaya bile gerek yok…
Bugün yasalarla eli kolu bağlanan bu Baba-koca tipi, saygı değil sadece acıma hissi uyandırıyor.
Bu Baba, yasalardan dolayı eşi ve çocuklarının elinde oyuncağa dönüştürülmüş, aile içindeki rolü, yetkisiz sponsorluğa indirgenmiş zavallı bir baba…
Babalığa biçilen bu rolle aile kurumunun geçmişte olduğu gibi sürdürülmesi, gelecek nesillerin sağlıklı büyümesi mümkün değil.
Otoritesi aile içinde ezilmiş, yok edilmiş, yok sayılmış bir babalık ancak anarşizme, serseriliğe, kontrolsüzlüğe, gençliğin freni patlamış kamyon gibi duvara toslamasına neden olur. Oldu nitekim…
Baba otoritesinin insan psikolojisinde neye karşılık geldiğini öğrenmek isteyenler psikoloji külliyatına bir göz atabilirler.
Yasaları bu ülke insanının gelenekleri ve inançları ile örtüşmeyecek şekilde düzenleyenler, Babalık kurumuyla oynayarak, Baba’yı küçük düşürerek tabiri caizse bu ülkenin genetiği ile oynuyorlar.
Yani ateşle oynuyorlar.
Geleceğimizi yıkıyorlar.
Fuhuş’a bulaşmış kızına bile terbiye vermekten kaçacak bir babalık ihdas etmeye çalışıyorlar.
Bu kaostur.
Birileri uzun süredir, bir takım kanunlarla, ailenin DNA’sına müdahale ederek kaos yangınına ateş taşıyorlar…
Bazı kendini bilmez, hasta ruhlu erkeklerin/babaların yaptıklarını öne sürerek ( yazıda bahsettiğimiz babayı kastetmiyorum) tüm erkekleri rehin almaya, Babalığı binlerce yıllık tarihi misyonuyla yok etmeye çalışıyorlar.
Nerede Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız, Adalet Bakanlığımız, nerede…
Bu yangını daha ne kadar izleyecekler...