Sevgili okurlarım; Neyzen Tevfik bir gün yolda dolaşırken, önüne küçük bir çocuk çıkar.

Çocuk gariban bir ayakkabı boyacısıdır.

Neyzen'in ayakkabılarını boyamak ister.

Fakat boyanacak ayakkabı yoktur ki Neyzen'in ayağında.

Yırtık, pırtık, parmakların dışarıya taştığı bir ayakkabı.


Neyzen, bunun farkında olduğundan çocuğa bakmadan yoluna devam eder.

Ama çocuk azimlidir, üç-beş kuruşunu almaya niyetlidir.

Neyzen'in ve ayakkabılar ne kadar eski olursa olsun boyamayı kafasına koymuştur.


Neyzen Tevfik, bakar ki çocuktan kurtuluş yok, durur, döner yüzünü çocuğa ve bir anda boylu boyunca yere yatar.

Ardından da "hadi evladım boya bakalım suratımı" der.


Çocuk şaşırır.

Defalarca ayakkabı boyamıştır ama yüzünü boyatmak isteyen birisine ilk defa rastlamıştır.


Neyzen, "hadi oğlum, başla boyamaya, al işte bu da parası" diye ısrar edince, boyacı çocuk başlar Neyzen'in suratını boyamaya.

Sonra bir de cila atar, sonunda da kadifeyle parlatır.

Operasyon bitmiştir, Neyzen'in yüzü ışıl ışıl olmuştur.

Çocuk mutlu bir şekilde parasını alır,


Neyzen Tevfik de yüzünde kuzguni bir parıldamayla arkadaşlarının yanına döner.


Neyzen'in halini gören arkadaşları şaşkınlıkla karışık gülüşüp bağırırlar:
"Üstad, ne oldu sana böyle?.

Aydede'ye dönmüşsün.

Kim boyadı seni?"
Neyzen Tevfik başından geçenleri anlatır ve olayın sonunu şöyle bağlar:

"Arkadaşlar, ben şimdi eve giderim, elime bir kalıp sabun alırım, yüzümü yıkarım ve yüzümün siyahlığını çıkartırım.

Peki, ya hırsızlar?

Ya uğursuzlar?

Ya gıybet yapanlar?
Garibi gurebayı bedava çalıştıranlar?

Makam mevki için entrika çevirenler?

Onlara ne diyelim?

Onların yüzlerindeki kara nasıl çıkar?

O köftehorların yüz siyahlığını hangi sabun çıkartır?"