Ben aklı başında bir abla olamayacak kadar minik; kardeşim düşünmeden hareket edecek kadar küçük. Kardeşimle bana göre o zamanlar uçsuz bucaksız bir ormana şimdinin ise minik bir şehir ortası parkına pikniğe gitmiştik. O zamanlar ormanımız diye sahiplendiğimiz bahçenin bittiği yerde kocaman borular vardı. Borunun bir ucu bizim tarafta diğer ucu karşıdaydı.

Aramızda girsek boğulmayacağımız ama ıslanırsak annemden sağlam bir sopa yiyeceğimiz minik bir dere vardı. Karşı tarafta renk renk karanfiller vardı. Ellerimi çırptım sevinçle. O karanfiller normalde dönüp bakmayacağım adını bile bilmediğim çiçeklerdi. Uzak ya ulaşılmaz ya tutturdum istiyorum diye. Canım kardeşim bir bana baktı bir de boruya.

-Abla, karşıda onlar. Nasıl alalım?

Yok ille de istiyorum ben. Biçare kardeşim beni mutlu etmek için önce boruya sığar mıyım diye araştırmaya başladı. Baktı ki sığmıyor içine, üzerinden geçebilir miyim diye denemeler yapmaya başladı. Biricik kahramanım beni mutlu etmek için borunun üzerinde yürümeye başladı. Bende duygular coştu.

Tezahürat bile yapıyordum. Prensim bana çiçekleri getirmek için kahramanlık yapıyordu. Ama dengeyi tutturamayınca derinden bir “ kendim ettim kendim buldum” tınısı çalmaya başladı. Ben karanfillerime kavuşamadım. Kardeşim de bir araba sopa yedi. Islandığına mı yansın, dayak yediğine mi. Ona hırkamı verdim ısınsın diye. Sarıldım.

Başaramamıştı ama benim için uğraşmıştı.

Pencerenin önünde, elimde mis gibi hasret kokan kahvem ile; karşı kaldırımda oynayan çocukları seyrederken anılarım dönüyordu film şeridi gibi. Şimdilerde ne kadar yoğun çalışıyordu. Ablası için ıslanıp dayak yemeyi göze alan çocuk telefona uzanıp yanıt vermiyordu aramalara.

Oysa bir fincan kahve ve birkaç dakika yeterdi hasret gidermeye.

Çocukken etrafındaki her şey ulaşılamayacak kadar büyük; zaman hiç geçmeyecek kadar uzun geliyor insana. Sonra bir bakıyorsun sen büyümüşsün, eşyalar küçülmüş. Orman dediğin yer parka dönüşmüş. Oyunlar evden işe işten eve savaşa evrilmiş. Çocukken okuma yazma öğren diye kalem vermişler eline. Büyüdükçe kalem kılıca dönmüş, yazdıkların çok kelleler götürmüş.

Gökten üç elma düşmüş biri Newton un başına biri ablaların diğeri de büyümüş kardeşlerin başına…