Eğitim-Sen Sakarya Şube Başkanı Yücel Kaçar, basın açıklaması yaparak 2020-2021 eğitim-öğretim yılını değerlendirdi.

Kaçar, "2020-2021 öğretim yılı 02 Temmuz Cuma Günü sona erdi. Eğitim Sen genel Merkezi geçtiğimiz hafta içinde dönemin değerlendirmesi ile ilgili oldukça ayrıntılı, rakamlar ve veriler eşliğinde açıklama yapmıştı. İlgilenenler ya da verilere ulaşmak isteyenler Genel Merkezimizin web sayfasından bu açıklamaya ulaşabilirler. Bu nedenle biz şube olarak ayrıntıya girmeden genel hatlarıyla bir değerlendirme yapmayı tercih ettik.Başlıkta da belirttiğimiz gibi 15 aylık pandemi süresince OECD ülkeleri arasında okulları açamayan ya da en geç açan son iki ülkeden biri olan Türkiye,  Gerek uzaktan eğitimde gerekse de yüz yüze eğitimde son derece başarısız olmuştur. MEB Eğitim sisteminin ihtiyaçları ve öğrencinin üstün yararı yerine piyasa koşullarını önceleyerek planlamalar yapmış, sahada çalışan öğretmenlerin, velilerin, diğer eğitim paydaşlarının görüşlerini almaksızın yaptığı her açıklamayla sahada kaos oluşmasına neden olmuştur." dedi.

Kaçar, "1 Hazirandan bu yana göstermelik olarak açılan yüz yüze eğitim süreci de eğitimdeki plansızlığı açıkça gözler önüne sermiştir. Örneğin önce 18 Haziranda öğrencilerin karne alacağı ve dönemin sona ererek 2 Temmuza kadar telafi programı uygulanacağı açıklanmışken, daha sonra karnelerin sadece e-okuldan verileceğinin açıklanması, daha sonra da 18 Haziranda karne hiç verilmeyeceği, 2 Temmuza kadar genel müfredat okutulacağı, 5 Temmuzdan sonra gönüllülük esasına göre telafi programı yapılacağı vb. karmaşık ve tutarsız açıklamalar, bakanlığın durumunu ortaya koymaktadır.
Yine LGS ve YKS sınavlarında, 15 aydır okullar ve yoksul çocuklarının yaygın olarak kullandığı sınava hazırlık kurumları açılmamışken; ölçme-değerlendirme tekniklerinin çok ötesinde son yılların en zor sorularının sorulmuş olması, bakanlığın yaklaşımını ortaya sermektedir.
Tüm bu olumsuz süreç sırasında Eğitim Sistemi, bakanlığın tüm olumsuz uygulamalarına rağmen büyük bir özveri ile çalışan Öğretmenler ve Eğitim Emekçilerinin çabası ve çalışması işe ayakta kalmıştır." dedi.

Kaçar, "Milli Eğitim Bakanlığı, süreci eğitsel kaygılarla değil ekonomik kaygılarla yürüttüğünü  “Telafide Ben de Varım” adıyla tanıttığı göstermelik telafi programıyla bir kez daha göstermiştir. MEB’in açıkladığı program bir telafi programı değil, her yıl rutin olarak yapılan “Yaz kurslarıdır.” Bu kurslar elbette öğrencilere yararlıdır ve yapılmalıdır. Ancak asla bir telafi programı değildir. Milli Eğitim Bakanlığı; bunca kesintinin, bunca olumsuzluğun, bunca eşitsizliğin yaşandığı bu süreci göstermelik yaz kursları ile telafi edeceğini düşündüğüne göre, onlar açısından eğitim de bir sorun yok demektir. Ee! Haklılar, ortada eğitim olmazsa sorun da olmaz. Telafi kavramı, kötü, olumsuz bir etkiyi ya da sonucu ya da bunun yarattığı zararı, eksik kalanı tamamlamak, karşılayıp gidermek anlamına gelir." dedi.

Kaçar, "Milli Eğitim Bakanlığı 15 aylık süreçte; hangi kademedeki öğrencilerin ne kadarının eğitime eriştiğini, ne kadar öğrencinin örgün eğitim dışına çıktığını, işleyiş sırasında nelerin eksik kaldığını, hangi hedef davranışların, hangi kazanımların, hangi müfredat konularının eksik kaldığını tespit etmiş midir? Tüm bu alanlar ve daha fazlası bilimsel yöntemlerle tespit edilmeden bir telafi programından söz etmek mümkün değildir. Eğitim Sen olarak bir kez daha öneriyoruz; bakanlık bir an önce aralarında akademisyenlerin, sendikaların ve sahadaki diğer paydaşların da olduğu bir komisyon yoluyla, yukarıda belirtilen eksiklikleri tespit etmelidir. Örgün eğitimden kopan çocukları tekrar sistemin içine alarak, eksik kalan akademik alanları da müfredatın içine yedirerek, eylülden itibaren (zorunlu olarak) genel öğretim yılı içerisinde telafi programı oluşturulmalıdır." dedi.