Adapazarı Belediye Başkanı Mutlu Işıksu kurmaylarıyla birlikte basın mensuplarının karşısına çıkıp başkan seçildikten sonra yapılan ve yapılmakta olan proje ve çalışmaları anlattı. Biz de o proje ve çalışmalarla ilgili düşüncelerimizi yazıyoruz. Adapazarı Belediye Başkanı Mutlu Işıksu düzenlediği basın toplantısında “Kentsel Dönüşümü Hep Birlikte Başaracağız” diyerek kentsel dönüşüm startını anlattı...

*

Tam da 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin yıldönümüne gelen Kentsel Dönüşüm çalışmalarıyla ilgili olarak Mutlu Başkan, Adapazarı’nın toplam 84 mahallesinden 31 mahallesini kapsayan ve 7 mahallede ayrıntılı bir çalışmanın başladığı söyledi. Bundan bir önceki yazımda “Hava gibi, içtiğimiz su gibi, damarlarımızda kan gibi ihtiyacımız olan Kentsel Dönüşüm çalışmasını Adapazarı’nın göbeğinde yapmak kolay mı!” diye sordum ve noktayı koydum. Bugün o sorudan devam ediyorum...

*

Adapazarı Belediye Başkanı Mutlu Işıksu geçen gün ‘Kentsel Dönüşüm Başlıyor” açıklaması sonrasında Sakarya’da bir çok kesimden eleştirisel sesler yükseldi. Bir çok kesim “Günaydın, depremden bu yana 21 yıl geçti” diyerek Mutlu Başkanı eleştirdi. Muhalefet “Yeni deprem kapı da” dedi. Eleştiri anlamında başka kesimlerden de sesler yükseldi...

*

Sakarya Büyükşehir Belediyesi’nin geçen gün yapılan son meclis toplantısında Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem Yüce, “Kentsel Dönüşüm Strateji Belgesi hazırlanmasında son aşamaya geldik ve en kısa sürede bakanlığa sunacağız. Sonrasında bakanlığın onaylaması halinde kentsel dönüşüme başlıyoruz” deyince eleştiri sesleri yine yükseldi...

*

Peki bu eleştirileri yapanlar haksız mı! Bence değiller. Çünkü 17 Ağustos 1999 günü yaşanan asrın felaketinden bugüne tam 7 bin 668 gün geçti. Başka bir hesaplama ile 17 Ağustos 1999 tarihi ile 13 Ağustos 2020 tarihi arasında tam olarak 20 yıl, 11 ay, 28 gün geçti. Tam 21 yıl geçti ve Adapazarı’nda Kentsel Dönüşüm Projesi için düğmeye basıldı. Hal böyle olunca, 17 Ağustos depreminin üzerinden 21 yıl geçmesine rağmen Kentsel Dönüşüm yapılmaz ise eleştirilerin gelmesi çok doğal...

*

Eleştiri çok doğal ama bu işin birde aması var. Nasıl mı! Anlatalım. 17 Ağustos depremi öncesi, o anı, sonrasını iyi bilen birisiyim. 17 Ağustos depremi öncesinde 5. katın üstüne yapılan kaçak çatı katlarını iyi bilirim. İmar değişikliklerini de iyi bilirim. 17 Ağustos depremine 3-4 ay kala Adapazarı Belediye Meclisi’nde 6. kat önerisinin İmar Komisyonu’na havale edildiğini de bilirim...

*

Deprem anını çok iyi bilirim. Saatler 03.02 gösterdiği anda Adapazarı Tekeler Mahallesi’ndeki evimde herkes gibi bende yatağımdan ‘Kıyamet kopuyor’ diye uyandığımda yaşadığım o kabusu hiç ama hiç unutmadım. Çok şükür evimiz yıkılmadı ama yanı başımdaki evin yıkıp komşularım enkazdan nasıl çıktığını iyi bilirim....

*

Dedik yaaa, deprem öncesini, o anı ve sonrasını iyi bilirim. 17 Ağustos depreminin ilk anlarından bugüne kadar aralıksız çalışan bir gazeteci olarak bu kentte neler yapıldığını ve neler yapılmadığını en iyi bilenlerden birisiyim. 21 yıllık süreci iyi ama çok iyi bilirim. Deprem sonrası kent enkaz altında kaldığı zaman insanoğlunun çaresizliğini iyi bilirim. Deprem Şehitlerini kalbimize gömdüğümüz, yaralıların bayıltılmadan, uyuşturulmadan canlı canlı yaralarının dikildiğini de iyi bilirim...

*

Günleri bilen bilir, bilmeyen buradan okusun. Enkaz altında kalan Sakarya’dan o günlerde göç başladı. Evet, evet enkaz altında kalan Sakarya’dan Türkiye’nin bir çok iline göç başladı. Ülkenin bir çok yerinde depremzedelere valilikler, belediyeler, sivil toplum kuruluşları, dernekler ve iş dünyası kucak açınca enkaz altında kalan Sakarya’yı bırakıp gidenler oldu. Benim o günkü şartlarda bu şehri terk edenlere asla ve asla sözüm yok. Çünkü acının, gözyaşının ve enkazın altında kalan Adapazarı’nda perişan haldeydi.

*

Ama o günlerde, ‘Elveda Sakarya’, ‘Elveda Adapazarı’ gibi yazıları Sedat Kirtetepe Caddesi’ndeki yıkık binalara yazıp gidenlerin olduğu o günlerde bir de “Adapazarı’nı seviyorum Adapazarı’nı terk etmiyorum” diyerek ölüme bu şehrine sahip çıkanlar vardı. Yağmurun çadırları acımasızca dövdüğü, sıcağın kavurduğu-soğuğun dondurduğu prefabrikte yaşam savaşı verenler vardı. Süt bulamadıkları için çocuklarına yarı yarıya su katılmış süt verenler vardı. O acıları birebir haberleştiren biri olarak yaşanan acıyı iyi bilirim...

*

İşte o günlerde, tam da enkaz altında kalan şehirde acının hakim olduğu o günlerde çok katlı binalar konuşulmaya başlandı. Halk arasında ‘Beton Tabutluk’ denilen çok katlı binaların yıkılıp yerine yeni binalar yapılması gündeme geldi. Tam da o günlerde, tam da Tekeler, Alancuma, Dernekkırı, Adapazarı Atatürk Spor Salonu Karşısı gibi bir çok noktada kurulan çadırlarda depremzedelerin yaşam savaşı verdiği o günlerde “Bu çok katlı binalar yıkılsın, yerine sağlam ve 2 katlı binalar yapılsın” deniyordu...

*

Bir yandan “Adapazarı’nı seviyorum. Adapazarı’nı terk etmiyorum” denirken, bir yandan da “Ne olur! Şu yorgun boksör gibi ayakta durmakta güçlük çeken binalar yıkılsın” diye Sakaryalılar inliyordu. Enkaz altından çıkan bir kent ‘Yıkın şu çok katlı binaları” diye inliyordu. O günlerde “Kentsel Dönüşüm” diye bir sistem veya sözcük olmadığı için “Bu çok katlı binaları yıkın, yerine yenileri yapılsın. Bunlar ilk depremde yıkılır” deniyordu.

**

Acının Başkenti olan Adapazarı böyle inliyor ve çırpınıyordu ama rant var denen o ballı lokma var yaa... Ah, ahhhh...

------------------

Devam edecek