İnsanın maddi âlemde kendine yer edinebilmesi, kendini mutlu hissedebilmesi, bulunduğu ortamda güven içerisinde bir yaşam sürmesiyle mümkündür...

Şöyleki... Birey doğar, büyür ve belli bir yaşa gelir... Bu süreçleri yaşarken, şartları elverişli ortamdan gelenler, dış dünyaya, sevgi yumağı içerisinde güven ve istikrar ortamında gelişerek, kişisel ve sosyal gelişimlerini tamamlayarak bilinçli bir insan olarak adım atarlar... Şartları elverişsiz ortamda doğup büyüyen ve gelişip serpilen çocuklar ise, genelde, hep bir acziyetin, öfkenin, sinirsel patlamanın eşiğinde yaşıyorlar... Olumsuz ortam meselesini biraz açalım isterseniz...

Bireyler, doğdukları andan itibaren aile sıcaklığını alamamışlarsa, düzenli ya da düzensiz göçe maruz bırakılmışlarsa, ailenin ekonomik kaygıları her vakit had safhadaysa ve üstüne üstlük bir de ailenin dini duyguları yıllar boyunca hep sömürülmüşse, haliyle bu ortamda yetişen çocuklar da, kendilerini hep zayıf görmeye çalışmakta, bir yanlarının eksik olduğuna inanmakta ve ne yazık ki bu ruh haliyle hayata atılmaktadırlar... Peki bu durumun farkında olanlar, bu sorunun üstüne nasıl gidebilirler... Nasıl bir eğitim politikasıyla bu sorunlar çözülebilir mesela... Düşünelim...

Bu meselenin çözümü, sadece tek bir davranışla ya da maddi destekle çözülebilecek bir sorun gibi gözükmemektedir... Ama çözmek için de bir yerlerden başlamak lazım diye düşünenlerdenim...

Öncelikle çocuklarımızın, gençlerimizin, hangi yaş grubunda veya cinste olursa olsunlar, bir birey olduklarını unutmamalıyız... Bir eğitimci gözüyle bakarsak, bireyin doğup büyütülürkenki süreçte devamlı karşılaştığımız sorunlardan bir tanesi de "Bağımlı Kişilik" meselesidir... Kız olsun erkek olsun, çocuğu yetiştirenlere, (anne, baba ya da bakıcı) her zaman sevgi, saygı gösterilmeli elbet ama asla çocuğun kişiliği, bir varlığa bağımlı kılınmamalıdır... "İşte şunu yaparsan seni öcüler yer, anne baban ölür, dediğimi yapmazsan evden giderim..." türü yaklaşımlar, çocuğun dıştan gelen uyarıcılara reaksiyon vermesini, sıkıntılı bir durumla karşılaştığında kendini savunmasını ve karar vermesini engeller... Farkına varılmadan, bir bağımlılık serüveni içerisinde ergenliğe geçilmesine sebebiyet verilir...

Ergenlik döneminde ise bazı aileler, sosyo kültürel yapı içerisindeki yaşantıları yüzünden olsa gerek, biraz da mahalle baskısı nedeniyle de olabilir elbet, çocuklarıyla ilgili, çocuklarını kaybetme korkusuyla alakalı olarak yeni yaklaşımlar sergilemektedirler... Açalım bu konuyu biraz dilerseniz...

Bazı aileler; dış dünyayı, ne hikmetse bir pislik yuvası görmekte, gençlerin ahlaksızlığını, ortamlarının bozuk olmasını bahane ederek, evlatları için en doğru kararı verdiklerine de inanarak, bir an önce, körpecik evlatlarını, dini yapıların, cemaatlerin, tarikatların kucağına atmakta, yurtlarında barındırmakta, o ortamda yetiştirilmelerini istemektedirler... Gözlemleyebildiğimiz kadarıyla bunu, bile isteye yapan aileler, azımsanmayacak kadar çok... Bu durum; "Ben, yetiştirememe korkusu yaşıyorum ne olur çocuğumu siz büyütün..." telaşından kaynaklanıyor olabilir... Anlıyorum... Tabiki herkes çocuğunu en güzel şekilde yetiştirmek ister... En güzel ahlakla donatmak ister... Ne şekilde olursa olsun, aklıselim düşüncelere her zaman saygımız sonsuz... Kim çocuğunu hangi kültürle, hangi manevi atmosferde yetiştirmeye çalışırsa çalışsın, yeter ki, iyi insan olsunlar, bu vatan için hayırlı evlat olsunlar...

*

Yarın bu konuya devam edeceğim...