Gerçeği inkar edebilirsiniz, yokmuş gibi davranabilirsiniz ya da bastırıp çarpıtabilirsiniz. Bunlar insanın travmalar karşısında direnmek ve güçlü kalabilmek için başvurduğu araçlardır ve çoğu zamanda işe yarar. Zor olan ise gerçekleri olduğu gibi kabul etmek, gerçekle yüzleşmek ve sorumluluğu üstlenmektir. Bu da her birey için oldukça spesifik bir durumdur.

Son günlerde ilişkilerde gerçekliğin ötesi üzerine düşünsel boyutta epeyce bir kafa yordum sayılır ve bu konuda biraz karalama yaparken, gerçekliğin karşılaşması gibi bir anlayış çıktı ortaya. İlişkilerde gerçekliğin ötesinde ya da gerisinde bir yerlerde sıkışıp kaldığımızı görmek, yoğun stres yaşadığımız günlerde enteresan geliyor gibi olsa da, günlük normal dönemlerde bunun çok farkında olmayabiliyoruz. Maskelediğimiz gerçeklerle yüzleşmek kendimize açılan bir aydınlık yoldur aslında, biraz cesaret, biraz genel kabul gören tutumların dışına çıkabilmektir açıkçası.

Nedir gerçekliğin karşılaşması? İlişkilerde gerçekliğin karşılaşması demek, hissedilen duyguların onları bastırmadan, korkmadan, dürüstçe ifade edilebilmesidir. Duyguların sustimal edileceği korkusu ve belirsizliği  aynı zamanda kaybetme korkusu çok insani ve anlaşılır bir duygu olmasına karşın, aksine yaşanabilecek sonuçtan çok daha korkunçtur.

İnsanın ruhunda tahribat yarattığı kadar fiziksel bedeninde de bir takım geri dönüşü olmayan zararlara neden olabilir. Kaçındığınız birçok şey tekrar tekrar karşınıza çıkacak ve hep bir yerlerde sizi kıstırmaya çalışacaktır. Bu oldukça ağır bir yüktür ve ruhunuzu asla hafifletmez. Oysa biraz cesur olabilsek saklamak, gizlemek, üstünü örtmek yerine ne hissediyorsak onu söyleyebilmek cesaretini gösterebilsek düşünülenin tersine çok rahatlatan bir eylemdir.

Bireylerin gerçekliği karşılaşmadığında ortaya çıkan ilişki modeli son derece önemli bir sorunsaldır. Genellikle bastırılmış öfkenin ve nefretin tezahürüdür. Neticesinde ortaya samimi, sevgi dolu, anlayışlı, duyarlı görünümünde taklitler çıkar. Bastırılmış duygular çarpıtılır ve taklitten öteye geçemez. Kendini her koşulda kabul eden bir insan doğal olarak ilişki içerisinde olduğu insanlara da güvenecektir. Kabul edemeyenler ise rol yapmaya devam edeceklerdir.

Ancak bir birinin gerçekliğine ulaşabilen insanlar kaliteli iletişim kurabilirler, diğer türlü zaman zaman çokta yıpratıcı olabilen boş zaman değerlendirdikleri ileriye doğru hiçbir mesafenin geçilemediği bir iletişim kuracaklardır ve bu bir yerde mutlaka tıkanacaktır. Herkesin ama her ayrı bireyin gerçekliği ve dünyayı algılayışı farklıdır. Eğer ki siz kendi gerçekliğinizle bir diğerinin gerçekliğini kendi bakış açınızla çözümleyip yargılama yoluna giderseniz bu çok büyük bir hata olacaktır ve asla kalıcı bir uzlaşmaya varılamaz.

Bizim toplumumuzun bireyleri mitlerden ve arketiplerden gelen kalıp yargılarla duygularını bastırma eğilimindedirler. Dolayısıyla duygularını bastırıp çarpıtırlar. Yaşadığımız bu zorlu süreç daha önce benzeri olmayan, hayata ket vuran ve bizi oldukça zorlayan bir zaman dilimi. Duygular bastırıldıkça gerilim doğru orantıda artmakta maalesef.

Gerilimi azaltmak için elbette hiçbir şey yokmuş gibi davranmaktan bahsetmiyorum tabii ki, şu an etrafımızı kuşatmış acı bir tablo ile karşı karşıyayız fakat bu itici gücü iç alemimizi zenginleştirmeye kanalize edebilirsek, bu yaşadıklarımızdan daha güçlü çıkabileceğiz. Bir şeyleri denemeden kendinizde var olan potansiyeli bilemezsiniz dolayısıyla farklı bir şeyler yapmayı deneyimleyebilirsiniz. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak gibi görünüyor.

Değişmek için ve dönüşmek için direnç gösterenler, gerçeklerin üstünü örtmeye ve pasifize etmeye çalışacaklardır. Konfor alanlarının dışına çıkmak onları yine rahatsız edecektir. Değişmeyi asla istemeyecekler ve bu paradoksu içselleştirerek direteceklerdir. Bu yeni yaşam düzeninde, geleneksel yapıdan gelen geçmiş odaklı bilişler ile, topluma entegre sorunuyla açıkça karşılaşacaklardır.

Ya değişimi tüm değerlerin yeniden şekillendiği algısı ile karşılayacak, ya da her zaman yaptıkları gibi taklit yoluna gideceklerdir. Seçim sizin! Ya gerçekler ile yüzleşme ve bütünleşme, ya da gerçekliğin taklidi ile devam etme.

Slavoj Zizek’e ait bir söz ile bitirmek istiyorum. Sevdiğim sözlerinden biridir. Şöyle der ‘’ Kendinizi, kendinizle zaman geçirmeyi yalnızlık sanmayacak şekilde yetiştirin’’ Çok şey anlatıyor…

Sevgiyle Kalın…