Bir dizi programa katılmak üzere Sinop'a gelen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, ilk olarak AK Part mensupları ile “Vefa Toplantısı”nda bir araya geldi.

Kahvaltı sonrası önemli açıklamalarda bulunan Bakan Soylu, yaşanan sel felaketlerine değinerek şunları söyledi;

*Sinop'ta, Kastamonu'da, Ulus'ta sel yaşadık. Hepimize geçmiş olsun. Orada kayıplarımız oldu, Cenab-ı Allah rahmet eylesin. O selin ortasında yarın biz buradan çıkacağız ve daha güçlü bir adım atabileceğiz diye düşünebilmek, herhalde o insanlar için mümkün değildir.

*Ama Türkiye, 20. asrın sonu itibarıyla böyle bir tabloyla karşı karşıya bırakılmıştır. Ama şu kadar net, inandılar. Neye rağmen inandılar; kendileri gibi yapmak isteyenlerin hakikaten karşı karşıya kaldığı bu hamleleri bilmelerine rağmen ayağa kalktılar.

*Bu ülkede sadece ekonomik zorluk ve ekonomik güçlük yok. Bu ülkede insanların değerleriyle oynamaya çalıştılar. Kıyafetleriyle oynamaya çalıştılar. İnançlarını haşa aşağılamaya çalıştılar. Yapmadıkları kalmadı.

*Bunlardan bahsetmek, bunlara yönelik adım atmak, bunlara yönelik bir değişim ortaya koymanın veya gerçekleştirilebilmesi, zihninden geçirilmesinin bile kelepçelendiği bir dönemden Allah'a çok şükürler olsun sizin sayenizde Türkiye bambaşka bir tabloya çıktı.

“ETRAFIMIZDAKİ BÜTÜN ÜLKELER OH DİYECEKLER”

*Şimdi önümüzde bir tek şey var; 20 yıldır Türkiye'yi cumhurbaşkanımız yönetiyor. Bu anlayışı hep beraber onun yönetimiyle sağladık. Bir adımımız şudur; ekonomik vesayeti ortadan kaldırmak. Biz ekonomik vesayetten kurtulduğumuz andan itibaren sadece biz değil, etrafımızdaki bütün ülkeler oh diyecekler.

*Bu vesayetler altında ezilmeye mahkum edilen tüm ülkeler oh diyecekler. Bizim dünyaya sorumluluğumuz budur. Etrafımızdaki coğrafyanın huzur içinde olmasını sağlayacak. Biz bugün terörle mücadele ediyoruz, bugünün imkanlarıyla mücadele ediyoruz.

*20 yıldır eğer Türkiye gelişmemiş olsaydı, Türkiye'nin her yerinde havalimanı olmamış olsaydı, insansız hava araçlarımız olmamış olsaydı, savunma sanayimiz bu noktaya gelmemiş olsaydı, Doğu ve Güneydoğu'ya öğretmen gönderememiş olsaydık, doktor hemşire gönderememiş olsaydık bu tabloya ulaşmamız mümkün müydü? Bir taraftan kalkındık, bir taraftan büyüdük, geliştik.

“DOĞU VE GÜNEYDOĞU'YA HUZUR GETİRDİK”

*Savunma sanayimizi geliştirdik, etraftaki dünyaya ‘sen sınırlarından kafanı çıkaramazsın' diyenlere ben yaparım diyebilecek özgüveni kazandık. Sonra da Doğu ve Güneydoğu'ya huzur getirdik. Ardından hemen güneyimizde terör koridoru oluşturmaya çalışanlara ‘hadi oradan' diyebilecek bir noktaya geldik.

*Asla bunların hiçbirini yapamazdık. Artık Türkiye sadece siyasetle ayakta duran bir Türkiye değildir. Sadece seçimde iktidarı alabilmek için mücadele eden partilerin yarıştığı bir Türkiye değildir, tam tersi dışarıdan bahtıyla beraber diz çöktürülmeye çalışılan ama ona müsaade etmeyen, ayakta duran ve bütün dünyaya artık ben varım diyen bir Türkiye'dir.

“EĞER 27 MAYIS OLMAMIŞ OLSAYDI”

Kahvaltı programından sonra muhtarlar ile bir araya gelen Bakan Soylu, burada da açıklamalarda bulundu. 1960 darbesinden söz eden Soylu, şunları söyledi;

*27 Mayıs 1960 darbesi onun açtığı yaraları tamir etmek siyasi gözlüklerle bakabileceğimiz bir mesele değildir. 27 Mayıs Türkiye'yi kaybettirmiştir. Gelecek nesillerin tamamını kaybettirmiştir. Hepimize kaybettirmiştir. 27 Mayıs darbesi sadece Menderes ve arkadaşlarının değil, hepimize ait olan bir şeyleri idam etmiştir.

*Eğer 27 Mayıs ve onu yapanlarının kurduğu esaret düzeni olmasaydı biz bugün savunma sanayimizdeki başarıları belki 30 yıldır anlatıyor olacaktık. Eğer 27 Mayıs olmamış olsaydı belki bu ülke anarşi ve terörle hiç tanışmamış olacaktı.

*Doğu ve Güneydoğu'nun kalkınma meselesi gelişme meselesi belki 40 yıl, 50 yıl önce rayına girmiş o sıkıntılar hiç yaşanmamış olacaktı. Türkiye kendi otomobilini bugün değil belki 50 yıl önce yapmış olacaktı.

*Biz bugün Azerbaycanlı kardeşlerimizin Karabağ'da haklarını geri almasını konuşuyoruz. 27 Mayıs olmasaydı belki o haklarını hiç kaybetmeyeceklerdi. Güçlü bir Türkiye olsaydı, kimse onların toprağına el uzatamayacaktı.

“TERÖR KORİDORU HAYALLERİNİ UÇURDUK GİTTİ”

*Almanya'nın 3 ay boyunca vatandaşlarının yanına bile gidemediği deyim yerindeyse şok olduğu sel afetinin aynısında biz bir taraftan Bozkurt'ta, bir taraftan Ayancık'ta 20 günde çarşıda alışverişi başlattık, yolları açtık.

*Vatandaşlarımızın her ihtiyacına koştuk. Deprem, selde, orman yangınlarında vatandaşımızın yanında olduk. Biz bir taraftan bunları yaparken bir taraftan hem PKK, hem DEAŞ, hem FETÖ hem de diğer sol terör örgütleri ile mücadele ediyoruz.

*Bu örgütlerden sadece iki tanesi güneyimizde, Suriye ve Irak iki tane devletin tüm devlet otoritesini altüst etti. Orada bir terör koridoru oluşturmaya çalıştılar. Amerika'sından Avrupası'na kadar hepsi parayı ve silahı oraya su gibi akıttı.

*Buna rağmen Allah'a hamdolsun milletimizin güçlü iradesi iktidarımıza verdiği destek, Cumhurbaşkanımızın güçlü liderliği ve hep beraber ortaya koyduğumuz mücadele sonunda terör koridoru hayallerini uçurduk gitti.

*Küresel uyuşturucu baronları ile mücadele ediyoruz. Aynı zamanda bütün dünya tarihin en büyük göç dalgalarıyla karı karşıya kalıyor. Üç tarafımızda denizlerle çevirili, üç tarafımızda da göçmen kaçakçısı kovalıyoruz.

*Aynı zamanda altyapımızı yaptık. Dünyanın en büyük havalimanlarını yaptık. Avrasya tüneline kadar pek çok mega projeyi bitirdik. 1915 Çanakkale Köprüsü'nü bitiyoruz. Bu istikrar döneminde milletimizin iradesi ile beraber gerçekleştiriyoruz.

“MİLLETLE NE ZAMAN BİR ARAYA GELSE AŞAĞILARLARDI”

Muhtarlarla ile buluşmanın önemine değinen Soylu, sözlerini şöyle sürdürdü;

*Sayın Cumhurbaşkanımız Külliye’de muhtar buluşmalarını yaparken dudak bükenler olmadı mı? Muhtarları suçlayanlar oldu. ‘Sizin ne işiniz var dedi Külliye’de’. Cumhurbaşkanımıza ‘Sözde sarayına muhtarları niye çağırıyorsun’ dedi ana muhalefet lideri. Defalarca eleştirdi.

*Peki, o buluşmaları itibarsızlaştırmaya çalışanlar devletin tepesi ile milletle devlet arasında köprü olan muhtarlarımızın meselelerinin aşağıda nasıl gittiğini, vatandaşımıza hizmetlerin nasıl yansıyıp yansımadığını muhtarımız üzerinde değerlendirmek isteyen bu buluşmalarla, eksiklikleri tekrar görmek isteyen kıymetli Cumhurbaşkanımızın bu iradesine sekte vurabilmek, onu itibarsızlaştırabilmek için ellerinde geleni ortaya koydular.

*’Siyasi propaganda yapıyorlar’ diye o meseleyi siyasetin bir kenarı aldılar oturttular. Millet yakın olmaya alışmamışlar. Fırsatını buldukları zaman milletimizin inancına, milletimizin değerlerine, milletimizin sahip çıktıklarına aşağılamayı kendilerine bir borç olarak görenler, altını çizerek söylüyorum başlama ayarlarına dönenler milletle ne zaman bir araya gelsen aşağılarlardı.

*Kendileri ne yapıyorlar? Gittikleri yerlerde kanaat önderleri ve muhtarlar buluşmaları yapıyorlar. Demek ki Tayyip Erdoğan doğru yapıyormuş.

“İMANIN, İSLAM’IN ŞARTLARINI BİLMELERİNDE NE SAKINCA VAR”

*4-6 yaş arası çocuklara dini bilgilerini nakşetmenin neresinde karanlık bir anlayış var. Hepimiz annelerimizin, babalarımızın çocukları değil miyiz? Bize o yaşlarda ne öğrettilerse zihnimizde onlar kaldı. Dinimizi, inancımızı biz ailemizden, dedelerimizden veya camideki imamızdan, camideki kurstan öğrendik. İmanın, İslam’ın şartlarını bilmelerinde ne sakınca var. Hala bunu siyasetin bir eleştirisi malzemesi haline getirebilecek hakikaten yobazlıkta bir anlayış olabilir mi?

*Kendilerini gelmeye çalıştıklarını hissettiklerinde hemen başlangıç ayarlarına geri dönüyorlar. 28 Şubat'ta da aynısı ortaya koymaya çalıştılar. 1983’ten 1997'ye kadar birçok adım atıldı. Birçok adımı hemen geri getiriverdiler.

*Hepimizi kodladılar. Herkesi fişlediler. Yeniden o başlangıç ayarlarına geri dönmek istiyorlar. Biz eski Türkiye değiliz. Bir püfleyerek yıkılabilecek Türkiye değiliz. Parmak sallayarak korkutulan bir Türkiye değiliz.

*Biz eğer parmak sallayarak korkutulan ve ürkütülen bir Türkiye olsaydık biz onların dediği yapar Doğu Akdeniz'de olmazdık. Biz onların dediklerini yapar, hepsinin çullandıkları Libya'da onlara dünyanın neresi olduğu hangi coğrafyaya yakın olduğunu bizim de nasıl bir ülke olduğumuzu gösteremezdik.

*Biz onların dediğini yapsaydık, Azerbaycan'ın Karabağ meselesini Azerbaycanlı kardeşlerimizle çözemezdik. Biz onların dediğini yapsaydık dünyanın her tarafında olan ve 4 yıldır dünyada mağdurlara ve mazlumlara en fazla yardım yapan ülke statüsüne gelmezdik. Biz onların dediğinden korksaydık, ürkseydik kendi çizdiğimiz dairenin dışına çıkma konusunda bir iradesizlik sergileseydik, dünyanın her tarafındaki ülkelerin umudu haline gelebilme kabiliyetine sahip olmazdık.

*Biz onların dediğini yapmış olsaydık bizim altımıza Avrupa'dan ve Amerika'dan korktuğumuz için bir terör koridoru yapmış olurlardı, biz de aval aval bakan bir Türkiye olurduk. Biz aval aval bakan bir Türkiye değil, hakkını hukukunu koruyan, bütün dünyaya ‘burası bizim coğrafyamız, elinizi eteğinizi buradan çekin’ diyen Allah'a hamdolsun bir Türkiye tablosuna adım adım gidiyoruz.

*Çanakkale Köprüsü'nde, Avrasya Tüneline kadar, örülmüş yollardan şehir hastanelerine kadar, Yüksekova havalimanından İstanbul Havalimanına kadar her yer yapıldı. Elbette ki eksiğimiz yok mu? Hepimizin var. Onları da tamamlamak için elimizden geleni hep birlikte ortaya koymaya çalışıyoruz.

“FESİNİ KAFASINA TERS GİYDİRİRİM”

Bakan Soylu, son olarak katıldığı Kültür Merkezi’ndeki programda ise şunları kaydetti:

*Etrafımızı karıştırıyorlar. Ama Erdoğan da çaktırmadan yapacağını yapıyor. Onlar bize hamle yapıyor, o da Doğu Akdeniz'e giriyor. Onlar bize hamle yapıyor, Libya'nın halkına milletine sahip çıkıyor.

*Amerika Ay’da, Avrupa Ay’da, onlar yaya kalıyorlar. Türkiye hakikaten atabileceği bütün adımları atıyor. Orada terör koridoru oluşturmaya çalışıyorlar, biz de ona güzel bir cevap veriyoruz.

*Afrin'e giriyoruz, Cerablus'a, Azez'e, Elbab'a, Marez'e girdik mi? Resulayn'a, Tel Abyad'a girdik mi? Hadi bakalım oluştur terör koridorunu da görelim. Bu milletin gücünü kimse sınamasın. Türkiye'nin gücünü kimse sınamasın, sınayanın fesini kafasına ters giydiririm.