İnşaat Mühendisleri Odası Sakarya Şube Başkanı Hüsnü Gürpınar, 17 Ağustos Marmara Depremi'nin 21. yıl dönümü dolayısıyla halk54.com'a açıklamalarda bulundu.

Gürpınar, 17 Ağustos 1999 tarihinden bu yana 21 yıl geçmesine rağmen, her an deprem tehlikesi ile karşı karşıya olan Türkiye'de, kısa süreli ve acil olan bazı önlemlerin bile alınmadığını, para uğruna var olan risklere yeni risklerin eklendiğini belirtti. Gürpınar, "Üzülerek söylemek gerekir ki; deprem güvenliği bakımından 1999 yılından daha iyi durumda değiliz." dedi.

Gürpınar'ın açıklamasının tamamı şu şekilde: 

"1999 DEPREMİ MİLAT OLMALI"
17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan ve ülke tarihimizin sonuçları itibariyle en acı depremlerinden biri olan 7.4 büyüklüğündeki Gölcük ve Arifiye merkezli Marmara depreminin üzerinden 21 yıl geçti. İlimiz Sakaryada da 25.543 konut ve işyeri ağır hasarlı olarak yıkıldı. 19 bin 841 konutumuz orta hasar alarak kullanılamaz hale geldi. 3891 vatandaşımız canını kaybetti. Bu nedenle İnşaat Mühendisleri Odası 17 Ağustos 1999 Depreminin bir “MİLAT” olması gerektiğini ilan etti.

"DEPREMİN ACISINI KALBİMİZDE TAŞIYORUZ"
17 Ağustos 1999 Depreminden buyana 21 yıl geçti. Ülkemizde birçok deprem yine yaşandı! İstanbul başta olmak üzere ülkemizin farklı yerlerinde yeni ve yıkıcı depremlerin olacağını biliyoruz. İnşaat Mühendisleri Odası olarak deprem gerçeğini unutmadık, unutmayacağız. 17 Ağustos 1999 Marmara depremi ve daha sonra yaşadığımız diğer depremler de ortaya çıkan her acının yükünü omuzlarımızda, acısını ise kalbimiz de taşıyoruz.

"KUZEY ANADOLU FAYINDA SÜREKLİ DEPREMLER OLUYOR"
'Kuzey Anadolu Fay Hattı' olarak bilinen ve zaman zaman doğudan batıya, batıdan doğuya ters istikamette yürüyen fay hattı, dünyanın en tehlikeli diri faylarından biridir. Hat üzerinde sürekli olarak depremler olmaktadır. 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi ve 12 Kasım 1999 Düzce Depremi yeni depremlerin habercisi olarak karşımızda durmaktadır. KAF’ın Marmara Denizi içerisinde bulunan önemlice bir kısmı sürekli olarak enerji biriktirdiği için İstanbul başta olmak üzere ilimiz Sakarya’nın da içinde bulunduğu Tekirdağ, Çanakkale, Kocaeli, Yalova, Bursa, Balıkesir gibi çevre iller sürekli olarak deprem tehlikesi altında bulunmaktadırlar. 17 Ağustos 1999 tarihinden bu yana 21 yıl geçmesine rağmen, her an deprem tehlikesi ile karşı karşıya olan ülkemizde, kısa süreli ve acil olan bazı önlemlerin bile alınmadığı, para uğruna var olan risklere yeni risklerin eklendiği görülmektedir. Üzülerek söylemek gerekir ki; deprem güvenliği bakımından 1999 yılından daha iyi durumda değiliz.

"YAPILARIMIZ ÇOK BÜYÜK ORANDA GÜVENSİZ"
Konut nitelikli yapılarımızın yanında okullarımız, hastanelerimiz, endüstri tesislerimiz ve diğer kamu yapılarımız çok büyük oranda güvensizdir. Apartmandan bozma sağlık klinikleri ve okullar önemli ölçüde varlığını sürdürüyor. Apartmanların altında bulunan bir çok işyerinin güvenli olmadıklarını ve yaşanacak bir deprem de büyük sorunlarla karşı karşıya kalacaklarını bilmek insanı rahatsız ediyor. Bu yapıların güvenli olmadıkları açıklıkla söylenebilir. Ayrıca teknik ve bilimsel bir sistem bütünlüğü kurulmadığı için 1999 sonrası dönemde üretilmiş olan yapıların güvenli olup olmadığını yaşanacak depremlerle sınamış olacağız. İlimiz Sakarya’da özellikle Asmolen Döşemeli yapıların çoğalması bizi endişelendirmektedir. “Yap” da nasıl yaparsan yap anlayışı inşaat sektörüne hakim olmuştur.

"CAN VE MAL GÜVENLİĞİ KENARA ATILDI"
17 Ağustos Deprem yıkımının 21. Yılında Önemle belirtmeliyiz ki: Mühendislik hizmeti almadan kaçak olarak üretilmiş yapıların süresiz olarak yasal hale getirilmiş olması ile, devletin sorumluluğunda olması gereken can ve mal güvenliği bir kenara atılmıştır. Temel sorun yara sarmak değil, insanlarımızı yıkılacak yapıların altında bırakmamaktır. Yoksa yıkılan yapıların altında kalan insanlara ulaşarak onları kurtarmanın kolay olmadığını, hatta mümkün olmadığını unutmamak gerekir. "İmar Barışı" denen bu afla deprem güvenliği ve mühendislik mesleği hiçe sayılarak toplumun can ve mal güvenliği yapı sahibinin "beyanına" teslim edilmiştir. Hiçbir yapı sahibi “yapım güvenli değildir diye beyanda” bulunmamıştır. Su havzaları, dere yatakları ya da hazine arazilerine yapılmış olan kaçak yapılar bile af kapsamına alınmıştır. Tüm yasal kurallara uyarak onun bedelini ödeyen konut ve yapı sahipleriyle birlikte, işini doğru yapan mühendis ve mimarlar cezalandırılmıştır.

"KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJELERİNİN BU AMACA NE KADAR HİZMET ETTİĞİ TARTIŞMALI"
İlimiz Sakarya’da da bu anlamda 17 Ağustos 1999 depremini az hasarlı veya hasarsız atlatmış bulunan, yürürlükte bulunan Deprem Yönetmeliğinin istediği güvenlik şartlarını sağlamayan bina bazında 7 bin adet, bağımsız bölüm olarak da 20 bin adet konut ve işyerimiz mevcut olup, bu yapıların önümüzdeki depremlerde nasıl davranacağı belli olmadığından potansiyel tehlike olarak karşımızda durmakta, olası bir depremde can güvenliğimiz için tehlike arz etmektedir. Depreme karşı kentlerimizi ve binalarımızı hazır hale getirmek iddiasıyla başlatılan kentsel dönüşüm projelerinin bu amaca ne kadar hizmet ettiği tartışmalı olmakla birlikte, kamu binalarının akıbeti ise belirsizliğini korumaktadır

"DEPREME DAYANIKLI YAPI ÜRETMEKTEN BAŞKA BİR YOL YOK"
Can ve mal güvenliğinin sağlanması için depreme dayanıklı yapı üretmekten başka bir yol yoktur. Bu gerçekten hareketle geleceğimizi kadere bağlamanın çıkar yol olmadığı acıda olsa anlaşılmıştır. Bilime, bilgiye, mühendisliğe, akla ve insana önem veren uygulamalar sorunun değil çözümün yoludur. 17 Ağustos yıkımının 21.yıldönümünde ilgilileri bir kez daha uyarıyoruz. 17.Ağustos.1999 felaketinde kaybettiğimiz deprem şehitlerini rahmetle anıyoruz."