Sakarya Eski Vaizi, Emekli Din Görevlisi Hasan Karagüzel, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü​'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin 5. yıl dönümü nedeniyle bir yazı kaleme aldı. 

İşte Karagüzel'in o yazısı:

FETHULLAHI HANGİ İNANÇ FETÖ YAPTI?

Sözün hemen baçında belirtmeliyim ki FETÖ nün bu hale gelmesinin başlıca sebebi, onun ve şakirtlerinin takip edip devamlı okudukları eserlerdir.

Bu eserlerde mehdi inancı önemli yer tutar.

Mehdi konusunu ayrı bir yazıda ele almak isterim ama burada biraz olsun üzerinde durayım.

Mehdi inancının islamla uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur.

Buna rağmen sokaktaki her bir kişiye sorsanız, mehdiyi inkârın küfür olduğunu söyleyecektir.

Kuran da mehdi kavramı geçmez, bazı rivayetlerde geçer.

Şiiler, mehdiyyi muntazarı 12.imam olarak bilirler.

İmam kaybolmuştur, dönüp dünyayı kurtaracağına inanırlar.

İmam Humeyni gelmiş bu iş bitmiştir.

Ehli sünnet inancına mehdi kavramı sonradan girmiştir.

Çeşitli görüşlerin yanında her çağda kim doğru yolu gösterirse o mehdidir görüşü ağır basar.

Bazı tarikat liderleri var olan bu kavram sayesinde örgütlenmiştir.

Kadim dinlerde kurtarıcı inancı vardır, bu da onların uydurmasıdır.

İslamda tek kurtarıcı Allahtır, Kurandır.

Mehdi-Mesih inancı Yahudi, Hristiyan hatta Mecusi (zerdüş) inancında vardır.

Sizde var da bizde olmaz mı der gibi onlardan esinlenen bizdeki bazı alimler bu inancı içselleştirmişlerdir.

Mehdilik kavramı daha çok Şia da vardır ama maalesef bu inanç ehli sünnet denen akımın içine de monte edilmiştir.

Mehdi inancı öyle yerleşmiş ki adeta iman esaslarından biri olmuştur.

Saidi Nursi kendisinin mehdi (Mesih) olduğunu iddia etmez, eserinin ve şakirtlerinin mehdi olduğunu iddia eder.

Bu şakirtler içinde yer alan FETÖ lideri kendisinin mehdi olduğuna inanır.

Latif Doğan diyor ki Nurettin Veren ile bir kişiye giderek, mesih geldi mi diye sorduk, bize hayır gelmedi dedi. F. Gülen bize: geldi deseydiniz demişti. Bu, kendisinin mesih olduğunun iması idi. (Latif Erdoğan CNN Türk, Didem Arslan Yılmaz, 08.08.2016)

Dünyayı kurtarması için hem madden hem manen dünyaya hâkim olmasının gerekli olduğu inancını taşır.

Şöyle baktığımızda görürüz ki bunların ve benzerlerinin hiçbiri kamu yararına çalışmaz.

Kendilerinin kuvvetlenmesini, kendi yollarının tek çıkar yol olduğunu, fırka-i naciye (kurtulacak taraf) nin kendi mensupları olduğuna inanırlar.

150 yıl önce ne iseler şimdi de aynıdır, bir arpa boyu ilerleme olmamıştır.

Akıllarını bir başkasına bağlarlar, birey olma gayretleri yoktur.

Şeyh, gavs, hazret, kutub, kutbul aktab, kâinat imamı gibi sıfatları veren belli değildir.

Bu sıfatların hiç birini Allahın Elçisi kullanmamıştır.

Sonradan tasavvufçular tarafından türetilmiştir.

Hangi mevki veya makam bu sıfatları vermeğe yetkilidir belli değil.

Tarikatın ileri geleni bu sıfatı söyler, alt tabaka bunu yayar o kadar.

Efendilerinin dedikleri mutlak doğrudur.

Haram işlendiği görülse bile vardır bir hikmeti, hikmetinden sual edilmez derler.

İtirazsız itaat esastır.

Mürid (talebe-yoldaş) ğassalın ( yıkayıcının) elindeki meyyit (ölü) gibidir, şeyhine karşı koyamaz.

Sorgulama, itiraz etme hakkı yoktur.

Yani başka bir deyişle beyni alınmış güvercindir o.

Şeyhten gelecek emir baş üstüne,

Şeyhin emrini yerine getirmek ibadettir.

Hatta CD de izlemişsinizdir, adam kalkıp:

Şeyhin karşısında bir dakika durmak 100 rekât namaz kılmaktan daha evladır” diyebiliyorsa burada daha söze hacet kalır mı?

Cemaat veya tarikat mensuplarının dört temel sorunu vardır:

1- Kendi inançları doğrultusunda insan devşirme çabaları.

2- Dünya malı, şirketleşme peşinde olmaları.

3- Devlet kadroları içinde yer alma gayreti.

4- Allah cc müminlerin kardeş (ihvan) olduğunu söylediği halde (Tevbe 11, Hucurat 10) bunlar yalnız kendi mensuplarına ihvan derler.

Devletin büyük zaafı, oy kaygusu başta olmak üzere çeşitli saiklerle bu kurumlara fazla tolerans göstermesidir.

Kendilerine tolerans göstermezsek bize oy vermezler düşünce ve kanaati zurnanın zırt dediği yerdir.

Bu kanaat, devleti felakete götürür.

Hamdolsun ki bir felaketin eşiğinden döndük.

Bu akımının en tehlikelisi FETÖ gibi gizlenerek devlete sızma olayıdır.

Diğerleri munis, uslu görünse de ellerine fırsat geçtiğinde ne yapıp yapmayacaklarını kimse tahmin edemez.

Şu kadar farkla ki, birinin elinde uçak, helikopter var onunla saldırır, öbürü ise elindeki kılıçla kelle keser.

İmkânları neye elverirse onu kullanırlar, fark budur.

Cemaatın yeri camidir.

Camide cemaat olmak günde 5 kez kongre yapmaktır.

O kongrede insanların dertleri ve çareleri konuşulur.

Hastalar, borçlular, garip gureba ele alınır, çareler üretilir.

Var mı şimdi böyle bir cemaat?

Öyle afedersiniz patates çuvalı misali etliye sütlüye karışmadan, sağa sola bakmadan camiye gidip işte şu kadar derece daha fazla cemaat sevabı beklemek boşuna bir umuttan ileri gidemez.

Cemaat, meşvere yeridir,

Cemaat, cemadat olmak değildir.

Cemaatlerin devletin içine sızma gayretinde ne işi var?

Cemaat olacaksanız, bu millete, bu dine yardım etmek istiyorsanız, vatanını, bayrağını, milletini seven nesiller yetiştireceksiniz.

Dine hizmet etmek mi istiyorsunuz, rivayet dinini değil, ayet dinini insanlara öğretmeğe gayret edeceksiniz!

Hikayelerle, masallarla ilgilenecek durumumuz yoktur.

Kaldı ki hikaye masal ile bu güzelim din anlatılmaz.

Anlatanlara kulak vermeyin, dinlemeyin, inanmayın!

Din, Kurandan anlatılmadı, insanlar mahvedildi.

Din yıkıldı viraneye çevrildi.

Böyle olunca din teröristleri türedi.

Bu yanlış, uydurma inançlarını dini eğitimlerinden alıyorlar.

Dini eğitimleri ise yanlıştır, yanlıdır.

Kulaktan dolmadır.

Yarım usta ev yıkar, yarım doktor can yakar, yarım hoca din yıkar ifadesi burada manidardır.

Yıllardan beri bunlarla mücadele halindeyiz.

İşine gelmeyenler, menfaatine dokunulanlar, istismarları olumsuz etkilendiğinden bize mezhepsiz, hadis inkarcılığı suçlamasının yanında demediğini bırakmıyorlar.

Bu akıl almaz CD leri halkımızın inancı sarsılmasın diye ikaz mahiyetinde paylaştığımızda söyleyene laf edilmiyor, neden paylaştığımız sorgulanıyor.

Yine yıllardan beri diyanet mensuplarını elimden geldiğince uyarmaya çalıştım.

İnsan, sevdiğinin daha iyi olmasını istemesi kadar tabii bir şey olamaz.

Diyanet, benim şerefle 30 yıl İmam-Hatiplik, 2 yıl vaizlik görevinde bulunduğum kurum.

İstedik ki Diyanetimiz yanlışları düzeltsin.

Bunca Yüksek Din Kurulu üyesi ve her üyenin mahiyetinde çalışan 4 uzman var.

Diyanet, bu yanlış gidişata cevap niteliğinde bir duruş sergilemesi gerekirdi ama olmadı.

Cumhurbaşkanımızın:

Yüksek Din Kurulu dinimize aykırı olanları ayıklayıp halkın karşısında sergilesin” demesine kadar diyanet bu işe el atmadı.

Halbu ki Diyanetin kuruluş amacı bildiğim kadarıyla:

1-Dini eğitim ve öğretimde öncü rol üstlenmek.

2- Toplumun dini görevlerini yerine getirmede görev almak.

3- Dini müesseseleri idare etmek.

Bunca menfi gidişat karşısında Diyanet nerede?

Diyanet, Allah rizası için her şeyi göze alıp tavrını ortaya koymalıdır.

Diyanet Yüksek Din Kurulu üyeleri de geleneksel din anlayışı ile yetişmişlerdir. Şahsen onlardan fazla bir şey beklemiyorum.

Gelen-ek-ten kurtulup GELENe bakmak zorundayız.

Bu, Allahın Kurandaki emridir.

Tv oturumlarına bakıyorum, hiçbir proğramda bu menfi olaylara karşı tek çare Kuranı iyi anlamak denmiyor.

FETÖ nün bu hale gelmesi, yanlış inancına sebep olan uyduruk rivayetlerdir “ denilerek neden teşhis konulmaz, aklım almıyor.

Bu çıkmaz ve sonu uçurum olan yoldan dönmek zorundayız.

Tek çare Kurana dönüştür, tek çare Kuranı merkeze koymaktır.

Tek çare Kuran ve Kurana ters düşmeyen hadislerdir.

Aksi takdirde Kurana ters rivayetler (söylentiler) bizi yuvarlandığımız çukurdan kurtarmayacak, orada bocalayıp duracağız.

Yağmurdan kaçarken doluya tutulmamız mukadder olacağını buradan içim yanarak haykırıyorum.

Böyle gidersek daha nice felaketlerin başımıza gelmesi mukadder olacaktır.

FETÖ ve Fetögiller, sebep değil sonuçtur.

Sebep ise, İslami öğretide olmayanları güzelim dinimize monte etmektir.

Bir ayetle bitireyim:

فَأَيْنَ تَذْهَبُونَ

“O halde, (Kur'an'ı bırakıp da) nereye gidiyorsunuz? / Tekvir 26

15 Temmuz 2021