Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Başkanı Şemsi Bayraktar, 16 Ekim Dünya Gıda Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada “Her yıl 16 Ekim’de Dünya Gıda Günü ve 16 Ekim 1945’te kurulan Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) kuruluş yıldönümü kutlanmaktadır” dedi.

Bayraktar, “Birleşmiş Milletler takviminde yer alan ve tüm dünyada kutlanan günlerden biri olan Dünya Gıda Günü’nde 150’yi aşkın ülkede çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Bu etkinlikler, dünya çapında açlık çeken insanlarla ilgili farkındalığı arttırarak açlığa son vermeye yönelik çalışmaları hızlandırmayı, herkes için gıda güvenliğini ve sağlıklı beslenmeyi teşvik etmeyi amaçlıyor” dedi.

Dünya Gıda Günü’nün bu yıl ‘Eylemlerimiz geleceğimizdir. Daha iyi üretim, daha iyi beslenme, daha iyi bir çevre ve daha iyi bir yaşam’ teması ile kutlandığını hatırlatan Bayraktar, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Her insanın sağlıklı, sürdürülebilir ve ulaşılabilir gıda ihtiyacı en temel ihtiyaçtır ve karşılanmalıdır. Ancak günümüzde dünyadaki açlıkla mücadelede başarılı olamadığımızı üzülerek görüyoruz. Dünya nüfusunun yaklaşık onda biri yani 811 milyon insanın yetersiz beslendiği ve aç kaldığı BM verilerinde yer alıyor.

Dünyada yaklaşık olarak her üç kişiden biri yeterli gıdaya ulaşamıyor. 2020’de beş yaşından küçük 149 milyon çocuğun yaşıtlarına göre daha kısa olduğu ve gelişim geriliği yaşadığı, 3 milyardan fazla insanın düşük gelir nedeniyle sağlıklı beslenmeden mahrum kaldığı biliniyor.

Üzülerek görüyoruz ki, dünyada yetersiz beslenen insan sayısı azalmıyor. BM’ye üye 193 ülke oy birliğiyle 2030’a kadar açlığın sona erdirilmesini hedefledi. 2030 yılına kadar açlığın yok edilmesi hedefine ulaşmak zor gözüküyor. Çünkü bu hedefe ulaşmak için yeterli ve gerekli çalışmaların yapılmadığı da ortadadır.

Küresel ısınma, kuraklık, gelişmiş ülkelerin tarımsal ürünlerdeki ithalat-ihracat ve korumacı politikaları, talep miktarının artması, tüketim alışkanlıklarının değişmesi, tarım sektörüne yeterli yatırımın yapılmaması, girdi fiyatlarının artması, tarım ürünlerinin biyoyakıt üretiminde kullanılması ve gündemden bir türlü düşmeyen pandemi gibi birçok etken dünya gıda fiyatlarını etkiliyor.

Dünyada gıda fiyatlarında yaşanan artışlar ve fiyatlardaki dalgalanmalar, özellikle gelişmemiş ve az gelişmiş ülkelerde gıdaya erişimi zorlaştırıyor hatta kimi zaman imkânsız hale getiriyor.

Küreselleşme, kentleşme, kentlerdeki tempolu yaşam tarzı sağlıksız beslenmeye neden olmakta, aşırı ve dengesiz gıda tüketimiyle birlikte obezite oranı da artmaktadır.

FAO verilerine göre, yaklaşık 2 milyar yetişkin, hareketsiz bir yaşam tarzı ve kötü beslenme nedeniyle aşırı kilolu veya obezdir. Dünyada yaşanan açlığı yok edemediğimiz gerçeğine karşın bir tarafta aşırı kilolu insanlar, bir tarafta da gıda kayıpları ve gıda israfı vardır. Dünyadaki gıdaların yüzde 14'ü hasat, taşıma, depolama ve nakliye aşamasında kaybediliyor ve yüzde 17'si de tüketici düzeyinde israf ediliyor. Gıda kaybı ve israfı aynı zamanda su kaynaklarının da kaybıdır.”

“Açlığın sırtını yere getirmek mümkündür!”

Bayraktar, “Açlığa son vermek mümkün mü? Evet mümkün. Bunu sağlayabilmek için dünya çapında ortak çalışmalar yapmamız gerekiyor” diyerek açıklamasına şöyle devam etti:

“Üretilen gıdanın dengeli dağıtılması ve israfın en aza indirilmesi gerekiyor. FAO Gıda Fiyat Endeksine göre, 2021 yılında Eylül 2011’den günümüze son 10 yılın en yüksek seviyesine çıkmıştır. Yıllık bazda endeks yüzde 32,8 yükselmiştir. Küresel gıda fiyatlarında, buğday ve bitkisel yağ fiyatlarındaki yükselişlerin etkili olduğu belirtilmektedir. Yine enflasyona göre düzeltilmiş ve yıllıklandırılmış maliyetler hali hazırda yaklaşık 60 yılın en yüksek seviyelerine ulaşmış durumdadır.

Öte yandan olağanüstü hava koşulları, küresel ticaretteki dengelerin bozulması, girdi maliyetlerindeki artış, nakliye sorunları ve işgücü darlığının bu sorunu daha da kötüleştireceği öngörülüyor.”

“Gıda sektörü tekelleşerek insanlığa faydalı olamaz”

Gıda fiyatlarındaki artışın son aylarda dünya gündeminden hiç düşmediğini vurgulayan Bayraktar, “Her ülke bu durumla mücadele ediyor, gıda fiyatlarını kontrol edebilmeye, yükselişleri engellemeye çalışıyor” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“Her ülke kendi iç dinamiklerine göre çeşitli yöntemlerle gıda fiyatlarıyla mücadele etmektedir. Vergi indirimi, denetimlerin sıklaştırılması, ithalat ihracat düzenlemesi, sosyal ve ekonomik yardımlar gibi değişik yöntemler uygulanarak gıda fiyatları kontrol altına alınmaya çalışılıyor. Gıda fiyatlarındaki artışa çözüm bulmak kolay olmayacak ve bu durumun küresel ölçekte yaşanmaya devam edecek.

Ülkemizde de dünyada olduğu gibi son ayların en önemli gündem maddesi gıda fiyatlarındaki artışlardır. Bu konuda çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak, yaklaşık 20 yıldır üretici ve tüketici fiyatlarını aylık takip ediyor ve kamuoyuna açıklıyoruz. Yüksek tüketici fiyatlarında üretici fiyatlarının yerini ve etkisini bu çalışmayla ortaya koyuyoruz. Yüksek gıda fiyatlarını önlemek için günlük çözümler yerine kalıcı çözümler üretilmesi gerekiyor.

Kalıcı olmayan çözümlerle gıda fiyatlarını bir süre baskılayabiliriz ancak yükselişi engellemek ve gıda fiyatlarını kontrol altında tutmak mümkün olmaz. Açlık ve yetersiz beslenmeden en çok etkilenen az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin gıda üretiminde kendine yeterli düzeye gelmeleri fevkalade önem taşıyor. Bu gerçekten hareketle tarım topraklarımızı korumamız, bize gıda ve su sağlayan her karış toprağımızın değerini bilmemiz çok önemlidir.

Sofralarımızda 3 öğün tükettiğimiz gıdaların bin bir emekle ve fedakârlıkla üretildiğini unutmamalıyız. Tarım sektörünün önemini tartışmaya veya rakamlarla izah etmeye gerek yoktur. Sürdürülebilir tarım, gıda güvenliğini garanti altına almanın, sağlıklı ekosistemleri beslemenin, toprağın, suyun ve doğal kaynakların sürdürülebilir yönetimini desteklemenin yoludur.

İnsan sağlığının önemi ve çevre bilincinin giderek arttığı günümüzde gerek güvenli gıda tüketimi gerekse diğer canlılara zarar vermeyen, daha kontrollü bir üretime ağırlık verilmelidir. Açlık sorunu kendi ayakları üzerinde duran ve yeterli tarımsal üretimi sağlamakla çözülebilecek bir sorundur.

Dünyada gıda güvenliği ancak devletlerin, uluslararası kuruluşların, sivil toplum kuruluşlarının ve tüm diğer aktörlerin de aktif katılım ve diyaloğuyla mümkün olabilir. Ülkemizin gıda güvencesinin sağlanması, toplumun, gençlerimizin ve çocuklarımızın sağlıklı ve kaliteli beslenmesi, tarımımızın uluslararası alanda rekabet edebilecek doğrultuda sürdürülebilir bir şekilde gelişebilmesine bağlıdır.

Sektörümüzün başta yapısal sorunlar olmak üzere çözüm bekleyen önemli sorunları bulunuyor. Gecesini gündüzüne katarak çalışan çiftçilerimiz, tarlasından, bahçesinden yeterli geliri elde edemiyor.”

“Tarımsal girdi sektörüyle gıda sektörü üvey kardeş değildir!”

Son yıllarda aşırı artış gösteren girdi fiyatları tarım sektörünün önemli sorunlarının başında geldiğini belirten TZOB Genel Başkanı Bayraktar, sözlerine şöyle devam etti:

“Üretimin sürdürülebilirliği ve verimliliğin sağlaması için başta gübre, elektrik, sulama, ilaç, mazot, yem olmak üzere girdi maliyetleri acilen düşürülmelidir. Artan girdi fiyatlarına karışın üretilen tarım ürünlerinin fiyatları artmıyor ve çiftçiler yeterli geliri elde edemiyor. Yeterli geliri elde edemeyen çiftçiler de üretimden uzaklaşıyor. Üretim olmazsa gıda fiyatları daha da yükselecektir.

Gıda fiyatlarının kalıcı olarak düşürülmesi tarım sektörünün sorunlarının çözülmesiyle mümkün olacaktır. Tarım sektöründe planlı üretim yapılması, verimliliğin artırılması gelecekte gıda güvenliğimizi sağlayabilmemiz için önceliğimiz olmalıdır. Tarımsal üretim girdilerinde olağanüstü artışlar görülmektedir.

Ülkemiz, gübre, ilaç, akaryakıt, tarımsal makineler gibi temel tarımsal girdilerde büyük oranda dışa bağımlıdır. Son bir yılda besi yemi yüzde 53, süt yemi yüzde 55, sertifikalı tohumluk yüzde 40 ile 63 arasında ve elektrik fiyatları ise yüzde 56 oranında artış göstermiştir. En önemli girdilerinden olan gübrede son dönemlerde yaşanan ve üreticiyi ciddi anlamda olumsuz etkileyen fiyat artışları karşısında üreticiler önünü göremiyor.

Son bir yılda DAP gübresinde yüzde 146, üre gübresinde yüzde 145, amonyum sülfat gübresinde yüzde 157, amonyum nitrat gübresinde yüzde 135 ve 20.20.0 kompoze gübresinde yüzde 117 oranında artış yaşandı. Yeni üretim sezonuna hazırlanan ve kuraklık endişesi taşıyan üreticiler, artışların devam etmesi halinde nasıl bir üretim yapacağını kestiremiyor.

Ülkemizde gübre kullanımı zaten düşük seviyelerdedir. Verime olan etkisi göz önüne alındığında, yeterli gübreyi kullanamazsak bitkisel üretimde yeterli arz sağlanamayacaktır. Girdi maliyetlerindeki artışa son yıllarda etkisi giderek artan tarımsal kuraklıkta eklenince verimde ve üretimde sert düşüşler görülmesi kaçınılmaz olacaktır. Üretimi düşen üreticimiz zarar edecek, ürün fiyatlarında artış olacak, tüketiciler de yüksek fiyattan ürün tüketmek zorunda kalacaktır.

“Kuraklığa karşı önlem alamazsak insanlarımızın gıdaya ulaşması zor olacaktır”

Türkiye Akdeniz çanağında küresel ısınmadan en kötü etkilenen ülkelerin başında gelmektedir. Önlem alınmazsa Türkiye’nin su kaynakları hızla kuruyacak, gıda güvenliği tehlikeye girecek, insanlarımızın gıdaya ulaşması zorlanacaktır. Kuraklık ülkemizde su kaynaklarının daha önce görülmediği şekilde aşırı kullanılmasına sebep olmuştur. Sadece son 10 yılda su kullanımı üçte bir oranında artmıştır. Su yönetimi politikaları hızla hayata geçmeli mevcut sistemi değiştirmelidir. Acil olarak açık sistemlerde kapalı sulama sistemlerine geçilmeli, daha az su isteyen kurak bölgelerin ekolojisine uygun ürünlerin yetiştirilmesi teşvik edilmelidir. Yağmur suyunun toplanması ve gri suyun stratejik olarak yeniden kullanılması su tüketimini azalacaktır.”

“Politikada istikrar, sektörde istikrar, toplumda adil beslenme”

Bayraktar, “Gıda enflasyonuna kalıcı çözüm üretmek için tutarlı politikalar üretmek ve uygulamak gereklidir. Bunun için öncelikle ‘tarladan sofraya’ klasik söylemini iyi anlamak zorundayız. Kısacası, gıda ve tarım ürünlerinin daha tohum toprakla buluşmadan önceki sürece ait bileşenlerini tam olarak analiz etmek zorundayız. Bu yeterli mi? Elbette yeterli değil” diyerek açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Devam edecek süreçte hangi bileşenin, gıda ürününün üreticiden tüketiciye giden uzun yolun hangi durağında yola dahil olduğunu da çok iyi bilmek durumundayız. Bu yolun rehberi doğru politikalar olursa sonuçlar da hepimizin hayrına olacaktır. Gıda enflasyonunun faturasını ne sadece tarım sektörüne ne de tek başına başka bir sektöre kesmek doğru değildir.

İçinde bulunduğumuz pandemi dönemi bize sağlıklı beslenmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlattı. Aslında bu gerçek hiçbir zaman unutulmaması gereken bir gerçektir. Tarım sektörü olmadan üç öğün sofralarımızda tükettiğimiz gıdayı üretemeyiz. Bu nedenle, ülkeyi yönetenlerin tarım sektörüne daima pozitif ayrımcılıkla bakması ve imkânların bu şartlarda sunulması gerekmektedir. Tarım sektörünün sorunları çözülmeli, gerekli yatırımlar yapılmalı ve var olan destekler artırılarak devam etmelidir.”