Zordur bu satırları yazmak, nereden başlasam nasıl anlatsam, sığmazlar ki ne bir satıra ne de tarihe onlar.

Yirmili yaşlarımdayım, nerden bilebilirdim ki bir gece gördüğüm rüyanın sonraları karşımda gerçek gibi duracağını.

Uzun zamandır yazmıyordum, hem yazmayı hem de sizleri özlemişim.
Aslında vardır hepimizin içinde bilinmeyen hikâyeleri, hani herkes kendi hikâyesinin yazarıdır ya da bu rüyalarda çoğumuzun yaşadıklarından kalanlar. 

90'lı yıllarda vatani görevimin usta birliği olan Çanakkale'nin Ezine ilçesindeyim. Biraz uzun olacak ama dilimin döndüğünce tarif edeyim oraları, köşeli parke taşlı birbirine benzeyen dar küçük sokaklar, çok katlı olmayan binalar ve birbirine bitişik sık dükkanlar, ilçenin tam ortasından geçen bir dere ve birkaç yerinde köprüler, bir tarafı Asoss Behram Kale'ye, diğer yanı meşhur geyikli sahillerine ince ince uzayıp giden yollarda bir köprüdür Ezine.

Yoğurdu ve peyniri de bir o kadar lezzetli ve meşhurdur, orada yemenizi tavsiye ederim. Tarih kitaplarının arasında, subayların yanında ilk kez bir çavuşun adını yazdıran ve yedi düvelin adını unutamadığı Yahya Çavuş'un diyarıdır Ezine.

Ordu evindeyim, yoğun tempo çalışma, koşuşturmaca nöbet derken sonunda "Koğuş yat!". Uzanmışım, dalmışım; içim geçmiş uyudum uyuyacağım, bir trendeyim on yedi ay boyunca bitmeyen bir rüyanın başlangıcında.

Yıldızlar yerini ay ışığına bırakmış, ay ışığı yerzünün alacakaranlığını gri ve buzmavisini andıran bir tonda kısık kısık ışıklarıyla yavaş yavaş aydınlatıyor. İstasyonda durmuş bir trendeyim, her yer çok kalabalık gelen gidenler yakınlarını arayanlar, uğurluyanlar, neler neler... Her vagon hep asker, hep asker.

Kucağında çocuğu olan bir kadın tüm vagonları dolaşıyor ay ışığında bağırıyor, soruyor: Hacıoğlu Yusuf Adabazzar??Tren hareket ediyor alacakaranlığın buzmavisinde, kulaklarımdan hiç gitmeyen bir ses: Yine bağırıyor Hacıoğlu Yusuf Adabazzar.

Kulaklarımda yine o ses: Hadi kalk, hadi kalk devriye nöbeti sende.
Nereden bilebilirdim ki bu rüyada trendeki kahramanların cephe hattında mermilerin bile havada çarpıştığı -metrekareye altı bin merminin düştüğü- Çanakkale'ye gittiklerini. Ölürsem şehit, kalırsam gaziyimdir diyen; kendi cenaze namazını kılan ecdâdın bir torunu olmak ne kadar güzel. Dönmeyi hiç düşünmeyen kahramanların diyarıdır Çanakkale.

İmanın inancın sevgi ve kardeşliğın hiç bitmediği; Lazı, Kürdü,Türkü, Çerkesi ve daha nicelerinin omuz omuza olduğu yerdir Çanakkale.

18 Mart 1915 günü Çimenlik Kalesi Surları'nda patlamayan top mermisinin adıdır Çanakkale.

"Ben size taaruzu değil, ölmeyi emrediyorum" diyen, savaşın seyrini değistiren, yedi düvele geçit vermeyen zekâ ve başarısıyla düşmanı bile kendine hayran bırakan Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadşlarının, o şanlı ordunun; atamızın adıdır Çanakkale.

Nerden bilirdim ki askerken gidemediğim Gelibolu Şehitliği'ne yıllar sonra gidip gözlerimden yaşlar süzüleceğini.
Japonların her yıldönümünde çocuklarını götürüp anlattığı Hiroşima'nın kat kat fazlasıdır Çanakkale.

Yıllar sonra bir kafileyle gitmek nasip oldu Çanakkale'ye, mutlaka gidelim, çocuklarımızı mutlaka Çanakkale'ye götürelim, mümkünse bir rehber eşliğinde gidelim. 

Gelibolu Yarımadası'nı ve Şehitlik Abidesi'ni ziyaret ettikten sonra düşüyoruz Ertuğrul Koyu'nun yoluna. Orası düşman askeriyle karada ilk vuruşan şanlı altmış yedi erimizin üç bin kişilik ayrı ayrı alaylarla denize inerken o kahramanların tam on saat mermileri bitene kadar süngüleriyle çarpışan ve denizi kızıla boyayan kahramanların, Ertuğrul Koyu'nunun adıdır Çanakkale.

Rehberimiz rüyamda gördüklerimi anlatıyordu sanki.
Bir kahraman takım vede Yahya Çavuşlular. Tam üç alayla burada gönülden vuruştular. Düşmanın tümen sandığı bu şahane erleri Allah'ı arzuladılar, akşama kavuştular.

Dua ederken anıt mezar taşlarının üzerinde yazan tam karşımda duran bir isim, akıp giden göz yaşlarım ve rüyamda duyduğum ay ışığındaki o ses: Hacıoğlu Yusuf Adapazarı. Gözlerimden süzülen yaşlar, nerden bilirdim ki tıpkı diğer kahramanlar gibi ilk şehit olanlardan ikisinin Sakaryalı olduğunu.

Düşmanına bile kahpelik etmeyen bir ecdâdın torunu olmak ne kadar da güzel.

İnanların asla kaybetmediği yedi düvelin hiç geçemeyeceği iki yüz elli bin dolayında şehidimizin tarihe sığmayan kahramanlık destanlarının olduğu, bir devrin doğup battığı yerin adıdır Çanakkale.

Çanakkaleyi unutmayalım unutturmayalım.
Dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım, sürçülisân ettiysem affola.

Çanakkale Zaferinin 106. yıldönümü anısına...
Çanakkale ve tüm şehitlerimizi saygı ve rahmetle ile anıyorum. Ruhları şâd olsun.