İlişkiler çoğu zaman büyük fırtınalara değil, küçük yorgunluklara yenilir.
İnsan hayatın koşturmacasında yorulur; işin telaşı, gündelik sorumluluklar, bitmeyen hesaplar derken geriye sevdiğine ayıracak ne sözü kalır ne de sabrı.
İşte tam burada ilişkilerin en gizli sınavı başlar; yorgunluk payı.
Bir çiftin ömrünü uzun kılan şey sadece kahkahalar, romantik anlar ya da ortak hayaller değildir.
Asıl bağ, akşam eve yorgun argın dönen eşin sessizliğine alınmamakla; başı ağrıyan sevgilinin asık yüzünü kişisel bir kırgınlığa dönüştürmemekle kurulur.
Çünkü her insanın gün sonunda bir pay yorgunluğu vardır. Ve o pay sevgilinin sabrına, anlayışına, hatta kimi zaman suskunluğuna emanettir.
Ne yazık ki çoğu ilişki, bu payı gözetmediği için tükenir.
“Artık benimle eskisi gibi ilgilenmiyor” serzenişi bazen sadece bir yorgunluğun yanlış okunmasından ibarettir.
Oysa aşk hep gülerek yaşanmaz, bazen yorgun bir yüzü sevmek, bazen sessiz bir kalbi anlamakla gelişir.
İlişkilerde asıl maharet, birbirine yük olmak yerine birbirinin yükünü hafifletebilmektir. Yorgunluğu kişisel bir reddedilme gibi görmek yerine, “Ben buradayım, dinlen sen.” diyebilmektir. Çünkü sevgi yalnızca neşeyi paylaşmak değil, hayatın ağırlığını birlikte taşımaktır.
İlişkilerde yorgunluk payı sevgiyi azaltmaz, onu daha derin, daha gerçekçi kılar.
Aşk, yorulsa bile birbirinden vazgeçmemek, yorgunlukların arasından el ele çıkabilmektir.
Sevgilerimle…
Mail: gamze88karadag@gmail.com