Sizi anlamak isteyen bir bakışınızdan, bir sözünüzden, bir duruşunuzdan hatta en ufak bir imanızdan dahi anlar. Yeter ki anlamak istesin.

Genelde insanlar anlamadıkları değil anlamak istemedikleri için sizi anlamazlar. Çünkü anlarsalar sizi kabullenmek, görmek, bilmek zorunda kalacaklardır.

Karşınızdaki insana bir konu, bir olay hakkında fikirlerinizi, tutumunuzu belirttikten sonra ısrarla anlatmak için veya kendinizi göstermek için çabalamayın. Görmediği bir şeyi gösterin ama sürekli gözüne sokmayın, duymasını sağlayın ama anlaması için üstün çaba sarf etmeyin, durumu izah edin ama başa sarıp sarıp durmayın. Nasıl biri olduğunuzu söylemeyin, sizdeki güzelliklerden bahsetmeyin, öyleyim böyleyim diye gereksiz laf kalabalıklarına girmeyin. Sağlıklı ve mutlu, huzurlu, üst düzey bir birliktelik için karşınızdaki insanın sizdeki güzellikleri fark etmesi mühimdir. Bu ikili ilişkilerde de, özel ilişkilerde de, iş yerinde ki ilişkilerde de geçerlidir. Karşınızdaki insanın kapasitesi ne kadarsa sizin değeriniz ve öneminiz de o kişinin gözünde o kadardır. İnsanlara sizi anladığı kadar, sizi gördüğü kadar, sizi duyduğu kadarını verin. Fazlasını görmüyor, bilmiyor, anlamıyor, duymuyor değil; istemiyordur.

Özellikle bir ilişkide kadınlar, erkeklerin onları anlamadığını düşündükleri için fazla konuştuklarını ve bu yüzden de devamlı anlatma, bir şeyi yüz defa söyleme gereksinimi duyduklarını savunurlar. Bu bir çok erkeğin şikayetçi olduğu bir durumdur. Erkekler kadınların savunduklarının tam aksine onları çok iyi anlarlar ve ne istediklerini de çok iyi bilirler. Çok fazla konuşmanız onun yapmayacağı, aklına yatmayacağı, istemeyeceği bir şeyi yapmasına ve savunmayacağı bir şeyi savunmasına olanak sağlamaz. Erkekler ne istediklerini çok iyi bilirler. Ve ona göre davranırlar. Aksini yapmayacakları içinde anlamazlıktan gelirler.

Bir insan isterse sessizlikten bile çok pay ve anlam çıkarabilir kendine. Ama yanlış bir anlam, ama doğru bir anlam… Bir şeyi bir kez de anlatsanız aynı anlamı çıkarır çoğu kez anlatsanız da. Karşınızdaki kişiyi hazıra alıştırmak yerine ona fırsat sunun. İnsanlar önüne gelen hazır yemeğe bile, belli süre sonra sürekli önüne gelmesine alışınca mana bulur. Sıcak der, eksik der, sanki çok zor der, ne var ki der… Yani anlayacağınız kapasitesi kadarını, anlamak istediği kadarını, bildiği ve gördüğü kadarını söyler. Diğer açısını bilmesi için öğrenmesi gerekir, öğrenmesi için de devamlı hazır yememesi. Hazır yemek varken kimse zahmet edip yemek yapmayı öğrenmek istemez. Öğrenirse şayet anlar, görür, bilir ve yapmak zorunda da kalır. Bir insanı anlamak da bunun gibi bir şeydir.

Fark edin; bir insan bir şeyi anlamıyor, görmüyorsa onu yüz kere dahi tekrarlasanız, hatta gözünün içine içine dahi soksanız git gide daha da başını farklı yere çevirir. Bunun nedeni dediğim gibi görmek, bilmek, anlamak, duymak istemediği içindir.  

O yüzden; anlamıyor sanrısına kapılıp insanlara anlamıyorsun demeyin, anlamak istemiyorsun deyin. Bilin ve ona göre tutum sergileyin.

Sevgilerimle…

Mail: [email protected]