Hiçbir cemaate, topluma, oluşumlara karşı peşinen bir reaksiyonum olmadı, olamaz.
Kimliklere, oluşumlara bakmadan, inanç ve hareketlerini Kur'an'a arz eder, başkasının ne diyeceğine aldırış etmeden bu hususta Rabbim ne dedi- der, diyerek Kur'an zaviyesinden cevab veririm, vermeğe gayret ederim.
 
Kabir suali-azabı ver mı? yazımızı bu üçüncü bölümle  sonlandıracağız.
Gelen-eklerle oluşturulan islama sahip tüm tarikatlardan -ki hepsi böyledir- birisini misal vermek isterim.

"Nurcular,Kabirde münker ve nekirin suallerine Risalelerle cevap verip kurtuluşa ermişler,verdikleri cevaplarla Allah cc güldürmüşler!!! (haşa)

Şakirdlerden hafız Ali öldü ve kabirde sorgulamaya gelen meleklere meyve risalesi ile cevap verdi kurtuluşa erdi,bende Risalelerin şarkidleri ile birlikte onun bu durumuna şahit oldum.(Saidi Nursi)
Yeni Asya yayınları.Şualar;11.Şua 11. mesele.s.232

Şimdi sorumuzu soralım!
Kabirde sorgulama mı var?-ki yok.

Var ise Allah cc nun Kitabından başka kitap mı var ki onunla cevap veriyorsunuz?

Allah cc kendine şirk koşulduğu halde nasıl oluyor da gülüyor?
Risaleler ile cevap verdiğinize göre onları Melekler de mi okumuşlar?

Sonuç, Said,Risalelerin Levhi Mahfuz da yazılı olan kitaptan yazdırıldığını iddia etmiyor mu?

İşte Kuranı bertaraf ederek,nereden aldıkları belli olan ilhamla yazdıkları kitapları dinin olmazsa olmazı olarak gösterip insanları Allah'ın yolundan saptırıp kendi uydurdukları dine tabi ederek topluca helak olmalarına yol açmışlardır.Bunlar söyledikleri şirk ve küfürler ile peşlerinden gidenler de şirkin ve küfrün bataklığın da boğulacak olanlardır.

(Kalem;35. Ayetten 41.Ayete kadar.Hac;71-Ahkaf;9.-Zümer;45.-Araf;196.-Ahzap;2-3.Bakara;79.-Enam;93Neml;62.)M. Sayar"

Bu ve buna benzer hezeyanlar anlatılınca karşı taraf kaynak bulamayınca hemen yorumlara geçip, üstad öyle demek istemedi, böyle demek istedi, benzetme yaptı vs gibi kaçamak yolları tercih edip, yanlışlarıyla hesaplaşmadan ürkerler.
Geçmişleriyle yüzleşmeye cesaretleri yok.
Öyleya, bunca yılların boşa çıkma olayı var işin sonunda.
Benim niyetim ise kardeşlerimizi uyarmak, yanlışlardan dönmelerine vesile olmak.
Ahirete mal olacak yanlıştan dönmek, döndürmek dünya ile değiştirilmez.
"Niçin görevini yapmadın" sualiyle karşılaşacağımız gün unutulmamalı.
Bazı dostlarımız hatta takınlarımız yanlış anlar, gönül bırakır saikıyla yapılması gereken uyarı görevini yapmamak müslümanın işi değildir.
İşte bu görevi yapma gayretindeyiz o kadar.

Neyse biz konumuza dönelim.
Sözüm ona "ekran hocaları", Kuran dışı öyle bir ölüm ve ötesi hayat anlatıyor ki tam bir masalvari.
Kuran'a dayanmayan bilgiler.
Kuranın onaylamadığı uydurmalar.
Kabir, sorgunun ve azabın başlayacağı mekanı olarak gösteriliyor.
Münker-Nekir diye adlandırılan haşa melekler.
Kuranda bu iki ismin geçmemesi nedendir acaba?
Allah, bu melekleri niçin Kur'an'da bildirmedi?
Böyle melekler yok ta ondan.
Kabirden, öteki dünyadan sık sık malümat veren Yüce Yaratıcı münker ve nekir'i bilmiyor, haber vermiyor veya onları anmayı unuttu ama bizim beyyüüük ulema unutur mu hiç, bilip haber veriyor,
Allah ıslah eylesin.
MÜNKER: Hakikatin zıttı, Korkunç, nefret edilen.
NEKİR: Çirkinlikte zirve yapmış, t buanınmayan, şiddetli ve korkulu' manalarına gelen bu çirkin isimler nasıl olurda meleklere verilir?
Kötü mana ihtiva eden bu adlar meleklere nasıl verilmiş anlaşılır değil.
Oldukça çirkin yüzlü Sual Melek'leri, ellerinde topuzlar vur babam vur.
Din bize böyle anlatıldı maalesef, bizde zorunlu olarak inandık.
Neden mi zorunlu olarak inandık derseniz,
Hocalar doğruyu der, anlayışımızdan,
Kuran'ı anlamak için okuyup bilgi sahibi olmadığımızdan.
Zira Kuran bizim için belden aşağı tutulmayan, abdestsiz dokunulmayan, okunup ölülere sevap gönderilecek bir kitaptan ötesi değil
Böyle olunca da hurafelerle Kuran'ı karşılaştırma becerisini kavrayamadığımız için bahtsız ve uğursuz bir gidiş, daha ötesi batıl inanışların sahibi olduk.

Hiç unutmam, 15-16 yaşlarımda Akyazı Altındere mahalle halkının kendi imkanlarıyla yıllık tuttukları camii eski imamlarından ve benim Arapça ders aldığım rahmetli Muhammed hocadan fıkha dair kitabı okuyoruz,
درر الحكام DÜRERÜ’L-HÜKKÂM 
(Molla Hüsrev’in (ö. 885/1480) 

Bu kitabı okurken hocam aynı şu cümleleri ifade etmişti bana:
"Yazar, bu kitabı yazarken keramete erdi,
Bir gün talebesiyle kabristanlıktan geçerken kabirdekilerin azabını görür ve irkilir, talebesi sebebini sorunca:
Dokun bana der, dokununca (elektrik geçmiş yani, nasıl bir elektrikse) o'da azabı görmüş (müş),
Çalış, sen de benim makamıma erişirsin demiş".
O zamanlar bendeniz (garib) tabi ki inanmıştım hocama.
Sonraları -ki hamdolsun, Allah'ıma ne kadar şükretsem azdır "Kayıt Dışı İslam"ı terk edip KAYITLI İSLÂM'a vakıf olunca bu gibi hikâyelerin masaldan ibaret olduğunu, aslı astarı olmadığını anladım.

SONUÇ
İnsanlarımızın tamamına yakınının kabir suali-azabının varlığına inanmalarının sakat olduğunu, böyle bir inancın Kitab'ta yeri olmadığını Kur'an âyetleriyle sizlere üç bölüm halinde izah etmeye gayret ettim.
Takdiri sizden değil, Mevlâmdan umar beklerim.
O, takdir etsin yeter.
Bunun haricinde kim ne derse desin umurunda değil.

Yapılan, söylenen, yapılmayan, söylenmesi gerekirken söylenmeyen her ne varsa bunun karşılığının hesabı ve neticesinin alınma yeri diriliş sonu ahirette olacaktır, kabir de değil.
Kabir, sorgu ve azap çekme yeri değildir.

Allah, mahşerde sorgulamadan kimseye ceza vermez.
Kabirde sorgulama olmaz.
Sorgulama ahirette olacaktır.
Allah, yargısız infaz yapmaz.
Mesele bundan ibarettir.

Hasan Karagüzel 
30 Eylül 2021