Merhabalar,

Yine yeniden farklı bir hayat, farklı bir hikayeyle sizlerleyim.

Kahramanımız, sanat camiasında sessiz ve hızlı adımlarla yolunu çizmiş genç bir yetenek. Genç dediğime bakmayın çok küçük yaşta müzik ile ruhunu beslemiş kendini yetiştirmiş bir duayen.

Mehmet BAŞTA,  22.10.1988 Sakarya doğumlu, aile bağları güçlü muhteşem bir ailenin 2 çocuğundan bir tanesi.  Küçük yaşta müziğe olan tutkusu zaman zaman eğitim hayatının önüne geçse de ve bu durum aileyi ne kadar tedirgin etse de, ailesi evlatlarının yanında her zaman durup en büyük güç oldular.

Ben bu yaşananları dizelere aktarırken o yıllardan bu günlere kadar benim hayatım onlarla çok kez kesişti.  Bilmem ki, buna kader mi denir ne denir?

O halde biraz eskiye gideyim.  Benim yıllar önce bir işletmem vardı; adı Park Kafem. Haftanın belli günleri canlı müzik yapan nezih bir yerdi. Mehmet ile yolumuz ilk orda kesişti. Biraz sohbet ettik ve müzikle ilgilendiğini öğrendim. Mehmet o dönemlerde lise 1. Sınıf öğrencisiydi. Ondan bir dahaki ziyaretinde gitarıyla gelmesini rica ettim. Sağ olsun beni kırmadı ve bir hafta sonra Mehmet gitarıyla karşımdaydı.

Sahne almasını rica ettim. Bu güne kadar hiç sahneye çıkmamış. Onun o hali şu an gözümde canlandı; utangaç, çekingen, gitarıyla sahnede yerini aldı o kadar sıkılıyor ki belli oluyor, yüzü pembeleşti terlemeye başladı. Bende ilk defa dinleyeceğim sesini,  gitarını…

Bir okumaya başladı, ortamda acayip bir sessizlik oldu. Rabbim ses vermiş, yetenek vermiş sen oku kulum demiş. Tabii ki ben bu büyülü ses karşısında küçük çaplı bir şok yaşadım. Hem de ne şok…

Müşteriler devam etmesini rica ediyor bir şarkı daha, bir şarkı daha, derken bizim hatırımıza bir şarkı için sahneye çıktı. Ve sahneden bir daha inme şansı tanımadık :)

Anılarımıza bir sürü güzel anılar bıraktık tabii ki… Mehmet eski Mehmet değil devamlı kendini geliştirdi geleceğe dair bol bol sohbetimiz oldu.

Mehmet de herkesten farklı olan bir duruş vardı. Ona bakınca bunu görüyordum, ondan bir ricada bulundum. “Sakın kendini hafife alma ve camiada harcanma, hayatında para ikinci planda olsun. Sen özelsin bunun farkında ol ve lütfen sıradanlaşıp herkes gibi olma!” dedim. “Ailene kalitene yakışır tercihler yap ve işte o zaman sen kazanacaksın!” diye abla nasihatleri yaptık. Ve yollarımız iş anlamında ayrıldı. Dostluk baki tabii ki… Zaman zaman telefonda neler yaptığından haberdar oluyordum. Ailesi ile geçirdiğim uzun sohbetlerden sonra öğrendim ki, ilginç olan bizim annelerimiz babalarımız da yıllar önce arkadaşmış. Ne ilginç! Hayat sürprizlerle dolu değil mi?

Mehmet daha sonra kısa bir süre İzmit de sahne aldı, oradan tatil için İzmir’e geçti. Bir yaz akşamı gitarıyla sahilde şarkılarını mırıldanırken bir beyefendi Mehmet’i dinliyor. Türkiye’nin en büyük alaturka orkestrasının şefi; Selçuk TEKAY.

Mehmet o dönemlerde sözü müziği kendine ait olan bir sürü eserler arşivliyor. Dedim ya; Allah vergisi yetenek var diye… Bir sürü müzik aletlerini de çalma sevdası var. Gitar, perdesiz gitar, ut, piyano, bağlama…

Mehmet, Selçuk TEKAY’ın orkestrasında gitarist, bazen de vokalist olarak bir çok ünlü ile çalışmaya başlıyor. Emel Sayın, Bülent Ersoy, Ahmet Özhan, Mustafa Ceceli, Nükhet Duru, Tan Taşçı, Ziynet Sali, gitarist üstad Erdinç Şenyaylar ve daha birçok sanatçı…

Sohbetimiz esnasında geleceğe dair ciddi projeleri olduğunu öğrendim. Bunların gizli kalmasını istiyor bu süreçte. Mehmet’in benden iki ricası oldu aslında; birincisi, özel hayatımı biliyorsun yazma :) ikincisi, geleceğe dair projelerimi… Kızdırma beni yazarım valla :) dedim tabii ki… :)

Mehmet’e ve sevgili ailesine Halk 54 ailesi ve şahsım adına sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Bu güzel sohbet için evlerine konuk oldum ve en güzel şekilde ağırlandım.

Yolun bahtın açık olsun Mehmet BAŞTA. Gelecekte eminim çok daha iyi yerlere geleceksin.

Sevgilerimle…