Allah bize Peygamber içinاسوة حسنة diyor = güzel örnek, yani onun gibi yaşamak. Onun gibi yaşamaktan onun gibi giyinmeyi anladık. Böyle olunca da sünnetin ne olup ne olmadığını kavramak mümkün olamadı. Neticede Türkiye şartlarında fıstan giymek, namaz kılarken sarık sarmanın sünnet olduğunu zannettik. Onun gibi yaşamanın mümkün olmadığını anlatmak için ona insanüstü payeler verdik. Meryem oğlu İsa'yı uçurdukları gibi biz de Peygamberin ulaşılamayan olduğuna inanarak ona olmadık mucizeler yamadık. O ise kendini mucizelerle anlatmamıştı. 
Bilemedik ki onun en büyük mucizesi istikamet, ahlâkının ise Kur'an doğrultusunda olmasıydı.

İbn Hibban, Resülü tasnif ederken: Baba peygamber, ev reisi peygamber, Arab olarak peygamber, insan olarak peygamber, devlet başkanı olarak peygamber diye ayırarak der ki:

Bunlar içinde sünnet'i hüda (ibadet cinsinden) olan, Peygamber olarak yaptıklarıdır (et-Tekasım vel-Envar)

Sünnetin ne olduğunu anlamayanlar Peygamber öyle yaptı diyerek çatal-kaşık kullanmadan yemek yemenin sünnet olduğunu, 
 Peygamber gibi giyinmenin sünnet olduğunu zannedenler bilmezler ki Peygamberimiz ve sahabiler ile kendilerine düşman olan hatta harp yaptıkları insanların kıyafetleri arasında saç-sakal dahil bir farklılık yoktu. Peygamberimizin (a.s.) kıyafetinde peygamberlik geldikten sonra herhangi bir değişiklik olmadığını bilmiyorlar ki.

Tarihte, peygamberlerini öldürenler olmuştur. Bunun yanında bir peygamberin gerçek öldürülmesi onun misyonunun kaldırılmasıdır.
قل ان كنتم تحبون الله فاتبعوني يحببكم الله و يغفر لكم ذنوبكم 
"(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." (Al-i İmran:31)

Bana tabi olun demek, beni izleyin demektir. İnsan izlenir Allah izlenmez. Bizler, insanlaşırız, Allahlaşamayız. Peygamberimiz diyor ki: "Meryem oğlu İsa'yı yücelttikleri gibi beni yüceltmeyin ben, Abdullah'ın oğluyum ve elçiyim". Onun içindir ki bir meclise gittiklerinde kendisi için ayağa kalkınmasını arzu etmiyordu.

Hz. İsa İslâm'ı getirdi ve görevi bitince vefat etti. Onun misyonunu Pavlos kaldırdı; İsa (a.s.) o zaman gerçekten öldürüldü. Çünkü misyonunu kaybettirdiler.

Peygamberimizin de misyonu ölmesin diye Kur'an'da Peygamberimizin beşer olduğu sık sık vurgulanır.
قل انما انا بشر مثلكم يوحي الي =
 "(Resûlüm!) De ki: Ben ancak sizin gibi beşerim, bana vahyolunuyor." Peygamber ne göklere çıkarılıp ulaşılamayan olmalı, ne de indirgenip postacı gibi algılanmamalıdır.
ان الله وملاءكته يصلون علي النبي يا ايها الذين امنوا صلوا عليه وسلموا تسليما = 
"Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salât ederler. Ey müminler! Siz de ona salât getirin ve tam bir teslimiyetle teslim olun".
يصلون "destek veriyorlar" demekti
صلوا عليه
Peygamber anıldığında ona Salât-ü selâm getirin demek değildir.
Onun yanında olun, ona destek verin, ona yardım edin demektir.
 Teslim olmak ise Allah'ın işi değil müminlerin işi olduğu için وسلموا تسليما tam bir teslimiyetle teslim olun denmiştir.

Peygamber modeldir, insan hayatı modelsiz olamaz. Hz. Peygamberi Allah, model olarak bize göndermiştir.
Peygamberimiz bir şey söylediğinde sahabeler:
- Ya Resûlellah! Bu söylediğin sana vahy ile mi yoksa kendi ictihadınlamıdır? Diye sorduklarında:
- Kendi ictihadımdır deyince sahabe eğer itiraz etmek istiyorlarsa rahatlıkla itiraz ediyorlardı.
İslâm âleminde kırılma özellikle üç noktada olmuştur:

1- Hilâfetin babadan oğula geçtiği Emevîlerle başlayan dönemden itibaren hür düşünce tıkandı; itiraz edilemez oldu ve bu dönemden sonra kırılma başladı.

2- Mezheplerin ortaya çıkması ve çeşitli yorumların ardından İctihat kapısı kapandı denilerek hür düşünce adeta yasaklandı. Konular incelendiğinde söylenecek her şey için "mezheb imamları bu konuda ne dedi" denilerek ilim öldürüldü, yerimizde saymaya başladık.

3- Peygamberimiz zamanında sahabe Kur'an ayetlerinden başkasını ezberlemiyordu.
Rivayet edildiğine göre Allah elçisinin 100 kadar sözünü belleyen sahabeden 
 sonraları hadis diye adlandırılan ifadeler onbine, daha sonraları yüzbin hatta milyona ulaşmıştır. takdir edersiniz ki bunların çoğu uydurulmuş sözler olup hadis değildir. Bunna rağmen TV. ekranlarında bilmem ne efendi ballandıra ballandıra uyduruk ve Kur'anın ruhuna ters olan birtakım ifadeleri ne yazık ki hadis diye takdim edebiliyor.

Ehliyet, liyakat, adalet olmazsa olmazımız olmalı idi. Teslimiyetle, itirazsız kabul etmekle bunları kaybettik.
Bize düşen vahy'i taşıma sorumluluğudur. Bu taşıma nasıl olacaktır?
مثل الذين حملوا التورية ثم لم يحملوها كمثل الحمار يحمل اسفارا 
"Tevratla yükümlü tutulupta onunla amel etmeyenlerin durumu, koca koca kitaplar taşıyan (ama onlardan habersiz olan) merkeplerin durumu gibidir." (Cuma:5)

Kur'an-ı yıllarca ve defalarca okuduk anlamadık, duvara astık adeta idam ettik, abdestsiz dokunulmaz dedik ondan kadın-erkek uzak kaldık, yani Kur'an'dan bir yönüyle hicret edildi. Yüce Yaratıcı Peygamberimizin kavmi hakkındaki şikâyetini şu ifadelerle bize bildiriyor ve uyarıyor:
وقال الرسول يا رب ان قومي اتخذوا هذا القران مهجورا
"Resûl, ´Rabbim! Kavmim bu Kur'an'ı hicret edilen şey haline getirdiler (büsbütün ilgisiz kaldılar)´ dedi." (Furkan:30)
Allah bizi bu durumdan kurtarsın
Vahy, bizim her türlü hastalıklarımızın eczanesidir. Bize şifa verecektir. Hayatımıza mal olacak ilaclarımızı alıp üzerimizde taşımakla şifa bulmamız mümkün değildir. Vahy eczanesinde dünyevî ve uhrevî ilâçlar mevcuttur. Faydalanmak için okumakla kalınmayıp anlamak ve uygulamak mecburiyetimiz vardır. Bu ilâçları hücrelerimize enjekte ettirmek zorundayız vesselam.          

21.11.2021