Amerika Birleşik Devletleri Donald’la kaldığı yerden devam mı edecek? yoksa Joe Biden’le başka bir stratejiyle yol mu alacak? sorularının cevabını ilerleyen zaman zarfında göreceğini düşünen kişi sayısı dünya geleninde fazla olduğu anlaşılıyor. Bu oranın yüksek olması dünya konjektürel siyasi yapısından kaynaklı olduğunu vurgulamadan geçemeyiz. Üçüncü dünya ülkelerinin bazılarının daha siyasetin ne işe yaradığını sorguladıklarını görüyoruz. Aslında siyasetin içinde yer alanların da tam olarak nerde nasıl hareket edecekleri konusunda fikri olmayanlara da rastlandığı gerçeğide yadsınamaz olduğudur. Ülkemize baktığımızda siyaset geleneğimizin çok eskilere dayandığını görmekteyiz. Bu bakımdan gerçekten şanslı bir milletiz. Bir taraftan tecrübeli siyasetimiz ve eski geleneklerimizden aldığımız beşeri kültürümüz ve gücümüzle olan bağlarımızla ayakta durmayı başarıyoruz. Hem de dış güçlerce içimizden çıkarılan hainlere inat! Neyse asıl mevzuya gelecek olursak, Trump ve Biden arasında yapılan seçimin dünya ve ülkemiz için hangisinin iyi olacağı gerçeği üzerindeki etkilerine bakmaya çalışacağız. Son zamanlarda Washington’la olan ilişkilerimizin iyi olmadığını hepimiz bilmekteyiz. Trump’ın baskıcı tutumunu de facto ( fiili )boyutuna geçemediğini de görmekteyiz. Bunun en büyük göstergesi Türkiye’nin son zamanlarda uyguladığı bağımsızlık ve dengeli diplomasi trafiğidir. Görüyoruz ki her alanda konvansiyonel antlaşmalarından doğan haklarını savunan ve bugüne kadar birçok paydaşı olan otuz sekiz uluslararası kuruluş üyeliği ve burada yüklendiği sorumlulukların bilincinde hareket eden zorlayıcı değil uzlaşmacı tutumuna rağmen sorgulanan ve her defasında aleyhimize dönüşen siyasi ve ekonomik yaptırımlarla karşı karşıya bırakılmış bir ülke konumuna itilmiş bulunmaktayız. Bu durumun ana kaynağı Türkiye’nin dininin İslam ve jeopolitik konumunun gücüyle alakalı olduğu gerçeğidir. Bir bakıyoruz ABD ve Avrupa seçim zamanlarında her zaman klasikleşmiş açık kart olarak karşımıza İslam (islamofobi) karşıtlığı söylemlerle beraber İsrail (semitizim) ve Hıristiyan (evangelist) ları yanına çekerek yeryüzünde en hayırlı dini olan İslam’ı kullanarak oy oranını artırma çabasına girmiştir. Diğer yandan 2015'te "Müslümanları çok seviyorum. Bence mükemmel insanlar" diyerek ABD’li Müslümanlara göz kırpmayı da ihmal etmemiştir. Buradan anlaşılacağı üzere ABD Patronluğuna her kim adaysa mutlak süratle İslam’a karşı olumsuz söylemlerin belirleyici olacağı gerçeğini asla unutmamak doğru olur. Trump ve Biden ikilisine derinden baktığımızda tek yumurta ikizleri gibi olduğu gerçeğidir. Sadece dönemsel kullanım tarihleri bakımından farklılık gösterdiği gerçeğidir. Daha da açık olmamız gerekiyorsa, Amerika Birleşik Devletlerinin siyasi partilerinden Demokrat ve Cumhuriyetçiler diye iki farklı siyasi parti gibi görünmelerine rağmen ABD’nin çıkarları doğrultusunda asla taviz vermemeleri her şeyi resmen açıklamaktadır. Bunun birçok örneklerini geçmiş dönemlerde hep beraber yaşamadık mı? BUSH, OBAMA, TRUMP dahil hep aynı amaçları için cephe hattında olmadılar mı? İsterseniz hatırlayalım. OBAMA seçim sürecinde evet yapabiliriz mottosu ile yola çıkmıştı. Washington'da değişim rüzgârları estirme vaadiyle iktidara gelen Obama, George W. Bush'un 11 Eylül'den sonra "terörle mücadele" önlemleri kapsamında izlediği politikaları hemen hemen aynı biçimde devam ettirmesi aslında her şeyin yukarıda da bahsettiğim gibi aynı amaca hizmet etmek olduğunun kanıtıdır. Hatırlayınız, ABD seçmenlerinin değişiklik umuduyla kendisine oy verenlerin pek çoğunu düş kırıklığına uğratmamışıydı? Bugüne bakarsak Donald da Orta Doğuda ve başka ülkelerin iç ve dış meselelerine müdahil olurken ABD’nin geçmiş başkanların yapmış olduğu stratejilerinin birebir takipçisi olduğunu görmekteyiz. Pekâlâ sorabilirsiniz, neden seçimlere ihtiyaç duyuluyor ya da neden demokrat ve cumhuriyetçiler arasında bu yarış var? Cumhuriyetçilerin en belirgin özelliği ABD çıkarlarına ters düşen rejimleri doğrudan askeri müdahale ile değiştirme eğilimindedirler. Böylelikle o rejimin tüm imkânlarından yararlanırlar. Demokrat partililere gelince askeri müdahalenin gerekli olduğu durumlarda, demokratlar asker göndermektense hedeflerindeki ülkelere uzaktan saldırılar yapmaktan yanadır. Her ikisine de baktığımızda sonuç olarak savaş kaçınılmaz durumundadır. Şuan Orta Doğuda olduğu gibi acaba şimdi sıra demokrat partililerin zamanı mı? Biraz Orta Doğuda olanların sindirilmesi isteniliyor olabilir mi? Çünkü Trump’a has, verilen görevine ilaveten vurduğu vurduk, kırdığı kırdık, deli başkan yaftasının artık değişme zamanın geldiğinin göstergesi mi acaba? Sert dönemden yumuşama dönemine geçilmesi arzulanıyor olabilir mi? Sonuçta herşey den önce ABD ‘de gelir değil mi? Birleşik devlet için bu böyle olabilir. Artık bizim için fazla önemi olduğunu düşünmüyorum. Türkiye artık dış politikasını bir noktaya bağımlı olmaktan çıkarmanın yöntemini kavramış bulunmakta ve sahasında oyun kurucu bir aktör olma fırsatını her yönlü kullanmaya başladığını görmekteyiz. ABD ‘den farklı yanı ise bunu yaparken uluslararası meşru haklarını göstere göstere yapmasıdır. Eğer bugün Suriye’de Irak’ta varsak ülkemizin sınırlarını korumak gayemizin tezahürüdür. Deniz ötesinden hiçbir bağı olmadığı halde kendi çıkarlarını gözetenler kendi ideolojilerinin ortaklarıyla var olmanın tüm nimetlerinden yararlanmak arzusundadırlar. Bu yapının içine kendi istedikleri ideolojik yapıda olmayan ortaklarını da iki yüzlükleriyle kandırdıklarını görmekteyiz. Türkiye artık eski Türkiye değil. Nerde nasıl duracağını bilen, kararlılıkla hareket edebilen ve bununla yetinmeyip bulunduğu konumu iyi değerlendirmesi gerektiği gerçeğinin farkına vararak hareket etmektedir. Artık aksiyoner bir Türkiye izleyeceğiz. Onun için ister Cumhuriyetçilerin adayı Trump olsun, isterse de Demokratların adayı Biden olsun değişen bir şey olmayacağının bilincinde. MİLLETİNE güvenen MİLLETİNİN’ de güvendiği bir DEVLETİ olduğu gerçeğiyle TÜRKİYE hızla yol almaya devam edecektir.