İçimizin dışımızın artık yeter dediği günlerden geçiyoruz.

TV ekranlarında bir nebze olsun sosyal hayatımıza dair güzel programlar var mıdır? diye kanallar arasında yayın akışına bakıyorum. Kanal, kanal, programlar arasında gezerken ruhum sıkıldı. İnsanın gerçekten bir noktadan sonra “YETER” demesi kaçınılmaz oluyor. Oysa ki; şuan moral, motivasyon ve destek veren, sosyal hayatımızı düzenleyen programlara ihtiyacımızın olduğu bir dönemde değil miyiz?

Evde kal denildi, biz de bu çağrıya uyduk. Eyvallah evdeyiz. Sözümüz söz, lâkin evin içinde,zihnimizi ve ruhumuzu sömüren virüslerle yaşamak durumunda da kalıyoruz. Hatta buna bir isim koyalım.

Bu Virüsün adı daT(v)irüs olsun.

En azından dijital dünyamızda her gün milyonlarca insanımızın beynini yıkayan ve sonsuz beyinsizlik unvanını bize hediye eden ayrıca yaşarken, öldüren büyük 21. yüzyılın icadının hakkını vermiş olalım.

Acaba 21. yüzyıl mı? daha bilime açık yoksa …Yüzyıl mı? Siz doldurun boşluğu. En azından bana yardımcı olursunuz.

Beraberde yazılabilinir mi bu yazı, beraber okuyabiliyorsak. Neden yazılmasın değil mi? Yaşım fazla değil, ama o kadar da küçük değilim. Ama bir konuda gerçekten şanslıyım. Bu şansı neye borçluydum, derseniz? öncelikle baba dostlarına ve zaman kavramına inanan.

Fazla değil dün gibi hatırlıyorum. Uzun bir zaman gibi de değil, ucundan az da olsa kurtara bileceğimiz 25 yıldan bahsediyorum.

Neden mi? Bahsediyorum. Bizi biz yapan değerlerimizden ve sanatımızdan unutulmuş olan meddah sanatından bahsediyorum.

Ah ah ne günlerdi, Pür dikkat dinlediğimiz birbirinden güzelliklerle öyküler.... kendimden geçer zamanın nasıl geçtiğini anlayamadan bitiverirdi zaman.

Sonra içimi bir neşe kaplar, acaba bir daha ne zaman tekrarını yaşarım heyecanıyla geçerdi günler, haftalar.

Seni alır götürür hoşlukların içerisine. Orada efsunlanmış olarak kalırsın. Yüzlerde hoş tebessümlerle.

Rol alan oyuncuların; bunlar bazen kavuklu, bazen pişek olur. Adı her ne olursa olsun rol alan tüm oyuncuların o güzel giriş sözleri hala kulağımda yankılanıyor.

"Söyledikçe sergüzeşti verir bezme letafet,

Dinle imdi bende-i âcizden hoş bir hikâyet."

Ve böyle güzel sözlerle nakış, nakış kalbinize sevgiyle, saygıyı, hoşgörüyü, merhameti ve önemlisi dinleyen için yoktur gam ve tasa…

Şimdilere bakıyorum da evde hayat var imiş. Elinde son model telefonlarla, ekranında bize benzemeyen insan tiplemeleri ve hayatımızda olmayan hayvan türleri götürüyor bizleri.

Baba oğlunu tanıyamıyor, kadın kocasını, işveren işçisini, zengin fakiri, cins, cinsini, zaman kendi içinde anı tanıyamıyor.

Bence evde hayat var.

Bu hayatı başkasına bırakmadan, en güzel ve verimli bir şekilde yaşayalım.