“Ölünce biz de iyi adam oluruz.” demiş Orhan Veli… 
Ne yazık ki bir şeylerin kıymetini anlamak için onları kaybetmemiz gerekiyor. Hayatın bile… 
 
Zaman denilen mucize; kötü, tatsız, can sıkan, can yakan ne varsa üzerini kapatıyor bir kabuk gibi. Beyin ise öyle mi? Genellikle güzel anıları saklıyor bizim için. Ve bizler, varlığına şükretmediğimiz şeylerin yokluğunda acı çekerek kendimizden intikam alıyor gibiyiz.
O derin uykuyu kimse kendine layık görmüyor… Cem Yılmaz anlatıyor skecinde: Ölümden bahsediyorum, kimse üzerine alınmıyor. Herkes yanındakine bakıyor. ‘O ölsün, ben ne öleceğim!’ :)
Yakıştıramıyoruz kendimize. Daha zamanı var…

Kim göçmüş ki bu diyardan, tüm develeri gütmeden?.. Tabii, tabii…
Nuri Bilge Ceylan da bam teline dokunuyor: “Biri ölür üzülmezsiniz, sonra sandalyeye asılı hırkasını görürsünüz, o hırkanın duruşu kalbinize oturur. Üstünü örttüğünüz birinin cenazesine katılmadan hayatı tam anlamıyla kavrayamazsınız...” 
Bizler, küçük planların küçük insanları olmaktan ileri gitmeliyiz. Kısacık ömrümüzü tıka basa iyilikle, güzellikle doldurmak için çabalamalıyız. ‘Altı’ der, ‘yedi’ diyemeyiz, kim bilir… (6.8’lik tarifsiz acılar yıkılabilir üstümüze…)
***
Elbette bazı şeyleri değiştirmek elimizde olmayabilir. Elimizde olanların kıymetini bilip iş işten geçmeden yaşamalı hayatı. Henüz vakit varken…