DAMADIN YALANLARI, TÜRKİYE’NİN GERÇEKLERİ…

Özkoç, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik tabloya dikkati çekti.

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın, ülkenin içinde bulunduğu gerçekliğin dışında kamuoyuna “masal anlattığını” belirten Özkoç, şöyle konuştu:

“Türkiye ekonomisini getirdikleri noktayı tek tek ortaya koymak istiyorum; iktidara geldiklerinde, 2002’de, toplam dış borç 129,6 milyar dolar’dı, bugün 431 milyar dolar. Kamunun dış borcu 64,5 milyar dolar’dı, bugün 169.1 milyar dolar. Devletin borcu 243,1 milyar liraydı bugün, 1 trilyon 721 milyar. Sadece son bir yılda devletin borcu 500 milyar lira arttı. KOBİ’lerin banka borcu bugün 837 milyar lira. Vatandaşın bankalara borcu bugün 794 milyar 985 milyon lira. Peki bu kadar paralar, kaynak nereye gitti? Milletimiz bu borçlanmadan dolayı herhangi bir rahatlığa kavuştu mu, huzura kavuştu mu, çoluğunun çocuğunun geleceğini garantiye aldı mı, işyerleri açıldı mı, üretim yapıldı mı, tarım sektörü işliyor mu, insanlarımız evine aş götürebiliyor mu? Hayır. Geldiğimiz nokta tam bir felakettir. Bu paralar, saraylara yazlık-kışlık saraylara, uçan saraya, yüzen saraya, yandaşlara gitmiştir. Damat kayınpeder ekonomisi çökmüş durumdadır.”

Çizdiği tabloyla ilgili Bakan Berat Albayrak’ın veya başka bir yöneticinin söyleyebilecek tek bir sözü varsa çıkıp konuşmasını isteyen Özkoç, “Hodri Meydan, çıkalım onlar kendi yalanlarını, biz gerçekleri söyleyelim” dedi.

“DİDİM BELEDİYE BAŞKANI, SUÇ DUYURUSUNDA BULUNMUŞTUR”

İktidarın her alanda yalan söylemeye devam ettiğini belirten Özkoç, Didim Belediye Başkanı Ahmet Deniz Atabay ile ilgili gelişmeler konusunda özetle şu değerlendirmeyi yaptı:

“Didim Belediye Başkanı, FETÖ taktikleriyle saldırı altında. Mesele, 4-5 yıl öncesine dayanıyor. Mevcut belediye başkanı, o zaman belediye başkanı değil.

Belediye başkanı olduktan sonra, o dönemlerde yapılan çok katlı, kaçak bir inşaatı gündeme getiriyor. Burayla ilgili hukuki süreci başlatıyor ve bütün davaları kazanıyor. Yıkım aşamasına geliniyor. Ancak bu aşamada imar affı devreye giriyor. İmar affı nedeniyle bina yıkılamıyor. Binayı yapan kişiler durmuyor. İmar affından sonra kaçak binanın üzerine yine kaçak katlar çıkmaya devam ediyorlar. Bununla ilgili belediye başkanı yine hukuki süreci başlatıyor. Bu sefer, hakkında söylentiler ortaya atıyorlar. 4 yıl önceki konu. Söylentilerin muhatabı olan kadın, ne olay ilk ortaya atıldığında ne de bugün suç duyurusunda bulunmuş değil. Montaj olduğundan şüphelenilen görüntü ve seslendirmeler, 12 yaşındaki bir kızın, bir cemaat mensubu tarafından tacizinden hemen sonra sosyal medyada devreye sokuluyor.

Ne olayda anılan kadının suç duyurusu var, ne de o günden bu güne yeni herhangi bir bilgi ve belge ortaya konulmuş değil. Konu, rant konusu. Konu, kaçak yapılaşma konusu. Getirilen nokta burası.

Sosyal medyaya yansıyan olayla ilgili İçişleri Bakanlığı bir soruşturma başlatıyor.

Ancak bunun öncesinde, Didim Belediye Başkanı, kumpas olduğunu belirttiği bu olayla ilgili suç duyurusunda bulunuyor. Kendisinden başka hiçbir muhatabın suç duyurusu yok.

Konu, Mahalli İdarelerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Seyit Torun ve yardımcıları tarafından hassasiyetle incelenmekte ve takip edilmektedir.

“YANDAŞ BASIN, TUTUKLANDIĞINA DAİR YALAN HABER YAPTI”

Bugün Ahaber, Hürriyet, Milliyet, Yeni Şafak gibi iktidara yakın yandaş basın, bu olay nedeniyle Didim Belediye Başkanı’nın tutuklandığına dair yalan haber yapıyorlar. Derhal Didim Belediye Başkanı’nı arıyoruz. Tutuklandın mı diyoruz. Hayır diyor. Gelişme var mı sor, diyoruz. Sorup dönüyor ‘Hayır böyle bir gelişme kesinlikle yok’ diyor.

Şimdi soruyoruz; Basında bu haberi yapanlarla ilgili, bu yandaşlarla ilgili, bu yüzü kızarmazlarla ilgili, bu aymazlarla ilgili, bu nasıl körü körüne yapılan bir haberciliktir. Nasıl bir yalan haberi, internet haber sayfalarında gerçekmiş gibi yayımlayarak, milyonlarca kişinin okumasını sağlayıp ondan sonra kaldırdık diye bunun arkasına sığınıyorsunuz.

Bu haberleri yayan, sosyal medyada dolaştıranlar da kumpasın ortaklarıdır. Bunlar FETÖ taktikleridir.”

“MÜCADELE, SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SIRTINA BIRAKILMIŞ DURUMDA”

Engin Özkoç, dün Merve Mercan isimli genç bir intern doktorun pandemi nedeniyle yaşamını yitirdiğine işaret ederek, kendisine Allah’tan rahmet, ailesine ve tüm milletimize başsağlığı diledi.

Bugün Türkiye’de pandemiyle mücadelenin, sağlık çalışanlarının fedakarlığına bırakılmış durumda olduğunu belirten Özkoç, özetle şunları söyledi:

“6 aydır gece gündüz büyük özveriyle hizmet veren sağlık çalışanlarımız, artık tükenmiş durumda. Bu yükün hafifletilmesi için iktidarın bir an önce hem sağlık sistemine hem de çalışma hayatı ve gündelik hayata yönelik tedbirleri uygulamaya koyması gerekir. Salgın sürecinde, insanüstü çabayla, yaşamları pahasına çalışan sağlık çalışanlarının emeklerinin karşılığı maalesef tam olarak verilmiyor.

Biz pandemi döneminde yaşamını yitiren sağlık çalışanlarının görev şehidi sayılması için Cumhuriyet Halk Partisi olarak kanun teklifi verdik, gündeme alınmadı.

Tüm sağlık çalışanlarını kapsayan ek ödeme verilsin dedik, kabul görmedi. Pandemi’nin sağlık çalışanları açısından meslek hastalığı sayılması için girişimde bulunduk, iktidar harekete geçmedi.

Çünkü hükümet, 5’li müteahhit çetesine kaynak aktarmayı, sağlık çalışanlarından daha değerli görüyor.

TBMM açılır açılmaz, bu büyük mücadelenin kahramanları olan sağlık çalışanlarımızın hakkını ve hukukunu korumak için Genel Kurul’a kanun tekliflerini tekrar getireceğiz, mücadelemiz onlar için, ülkemiz için, milletimiz için devam edecektir.

“MACRON’UN AÇIKLAMALARINI KINIYORUZ”

İktidarın bir takım uygulamalarıyla ilgili, Türkiye’de demokrasiye inanan siyasi partiler, millet ittifakı olarak eleştirilerini dile getirdiklerini, yol gösterdiklerini, mücadele yürüttüklerini belirten Özkoç, “Ancak herkes ve tüm dünya şunu bilmeli; Hiçbir ülkenin devlet başkanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı makamı için yakışıksız bir üslupla asla konuşamaz, iç siyasetimize müdahale etmeye kalkamaz. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un dün yaptığı açıklama, Türkiye açısından kesinlikle kabul edilemez. Biz bu açıklamaları, Cumhuriyet Halk Partisi olarak kabul etmiyor, kınıyoruz.” dedi.

Özkoç, sözlerine şöyle devam etti:

“Macron, haddini bilmelidir. Akdeniz’de gerilimi tırmandıran üsluptan ve tavırdan vazgeçmelidir. Yunanistan ile aramızda yaşadığımız sorunu, iki ülke çözebilecek güce ve tarihsel bağa sahibiz.

Sorun; diplomasi masasında çözülmelidir. Türkiye, Akdeniz bölgesinde büyükelçisi bulunmayan Kahire’de ve Tel Aviv’de daha fazla vakit kaybetmeden büyükelçi atamalı, zayıf bıraktığı diplomatik kanalları güçlendirmelidir.

Yunanistan, Lozan’da akde bağladığımız çerçevede adaların silahsızlandırılmasını sağlamalı, anlaşma hükümlerine uymalıdır.

Fransa, enerji alanındaki çıkarlarını korumak derdiyle, iç siyaset hesaplarıyla hareket ediyor; vazgeçmeli, masada gölge yaratmamalıdır.

Akdeniz’deki süreç, açıktır ki Türkiye’nin haklı davasıdır, dünyaya derdimizi daha iyi anlatmamız gerekir.

AKP iktidarını da uyarmak istiyoruz; Sakın 2004 yılında Ege Denizinde yaptığınız hataya düşmeyin. 2004 yılında 3 adayla başlayan işgal, bugün en yakınımızdaki adaların bile işgal edilmesi ve silahlandırılması sürecini başlattı. Bu süreç AKP iktidarı tarafından gözü kapalı izlemiştir.

Dün Macron’un çıkışının ardından ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, devreye gireceği söyleniyor. Biliyoruz ki Erdoğan için Trump deyince akan sular duruyor. Bu görüşmeden Türkiye’nin menfaatinin aleyhine bir sonuç çıkmaması için AKP iktidarını uyarıyoruz.

Türkiye karada, havada, denizde kendini savunabilecek güçtedir. Asla yabancı ülkelerin emperyalist emellerine kendi menfaatlerini kurban vermez.”

ÖZKOÇ’TAN SOYLU’YA: “KENDİ VALİNİN AÇIKLAMASINDAN BİHABER MİSİN?!”

Basın toplantısında İçişleri Bakanlığı’ndaki FETÖ Operasyonu’na da değinen Özkoç, Bakan Süleyman Soylu’ya yönelik eleştirilerini dile getirdi:

“İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, dün, ‘görevden alınan kaymakamlarla ilgili hem eksik ve yanlış bilgiyle yapılan hem de maksatlı yorumların tamamı yalandır’ dedi ve konuşmasında hem gazetecileri hem de siyasetçileri suçladı.

Ben Süleyman Soylu’ya soruyorum; sen kendi valilerini takip etmiyor musun, yaptıkları açıklamalardan bihaber misin? Görevden alınan kaymakam ve vali yardımcılarına ilk olarak FETÖ'cü diyen siyasetçiler ve gazeteciler değildir, kendi atadığın Erzurum Valisi Okay Memiş’tir.

Erzurum Valisi açıkça, görevden alınanların FETÖ soruşturmasından alındığını söylemiş ve ilaveten "Neden görevden uzaklaştırıldığını devlet olarak biliyoruz. Bunu sizinle paylaşamam ama pes doğrusu" demiştir.

Pes doğrusu dediği kişi de Süleyman Soylu’nun bence tam da kendisidir.

Biz Soylu’nun neden dün görevden alınan kişileri korumaya çalıştığını biliyoruz.

Zamanında bir televizyon kanalında AKP’li Mehmet Metiner “Korkarım ki FETÖ’yle mücadele konusunda yeniden zafiyet yaşayabiliriz. Ama Gülen yapılanmasına ilişkin elimizde listeler var. Burada iktidarı eleştirmek için söylemiyorum. Hükümetimizi eleştirmek için söylemiyorum. Tam tersi Milli Savunma Bakanımızın, İçişleri Bakanımızın, bakanlıktaki bütün yetkili arkadaşlarımızın tayin, terfi, atama konusunda kılı kırk yarmaları gerekiyor.’ diye kendisini uyarmasından sonra televizyona Süleyman Soylu bağlanıp, “Bir tek FETÖ’cüyü göreve getirmişsem ve bu söylenmiyorsa bu ülkemize ihanettir. Ben getirmişsem, ben ihanet ediyorum demektir” demişti.

Ben de şimdi kendisine söylüyorum; senin valin, kendi atadığın Erzurum Valin diyor ki; ‘Sen bu FETÖ’cüleri göreve getirdin’. Bir tek kişi söylesin demiştin, söylüyor. Söyleyen de Erzurum Valin…

Bugün kaymakamlık sınavlarında hala, farklı cemaatler kisvesi altında FETÖ’cüler Türkiye’nin önemli makamlarına yerleşiyorsa, bunu sınava giren çocuklar dahi biliyor, Süleyman Soylu bilmiyormuş gibi yapıyorsa, bu yalana kimse inanmaz.”

SAĞLIK SEKTÖRÜ, DEVLETTEN PARASINI ALAMIYOR

Özkoç, vatandaşların bugün sağlık hizmetine ulaşmakta çok zorluk çektiğini, ancak sistemin tek mağdurunun vatandaşlar olmadığını, ecza depoları ve medikal firmaların da kamuya verdikleri ilaç ve protez paralarını almakta sorun yaşadığını anlattı.

Özkoç, özetle şunları söyledi:

“Önceden parasını geç ödeyen Sağlık Bakanlığı, artık hiç para ödememeye başladı. Hazine bitti diyenler, kendi müteahhitlerine, kendi iş adamlarına, geçilmeyen köprülere, havalimanlarına dolarla para ödemeye devam etmektedir. Onlar için dolarlar var, ancak sağlık emekçileri için, eczacılar ve medikalciler için para yok. Sağlık şirketleri için yok.

Sağlık şirketleri, Sağlık Bakanlığı ve Maliye Bakanlığına sesini duyurmaya çalışmıştır. Hazine ve Maliye Bakan Yardımcıları ‘Sorun değil, 2017’den kalan alacaklarınızı da bu yıl verdiğiniz ürünlerin karşılığını da hemen öderiz’ diyorlar. ‘Ama siz de biraz fedakarlık yapın, fiyat indirin” demişler. Ne kadar indirmelerini istemişlerdir sizce? Yüzde 5 değil, yüzde 10 değil, yüzde 30 değil, yüzde 60 fiyat indirmelerini istemişler. Böyle bir şeyin mümkün olmadığını söyleyince ‘Bırakın biz biliyoruz, siz parayı zamanında alamayacağınızı bildiğiniz için yüzde 60 faiz koyuyorsunuz’ diyorlar. Bu nasıl devleti yönetmektir. Bu nasıl bir devlet ciddiyetidir, adaptır. Kınıyoruz ve soruyoruz; madem öyle, yüzde 60 faiz koyarak faturalandırdılar, siz devletin yetkilileri olarak milletin parasını yüzde 60 faizle devletin kasasından çekecek olan bir anlayış varsa, neden dur demediniz? Eğer medikalciler, eczacılar yalan söylüyorsa, yüzde 15’in üzerinde kar payıyla faiz uyguluyorlarsa, Sayıştay bu işin neresinde, neden denetlemedi? Bu bakanlar, bu uslubü, devlet ciddiyetinden uzak şekilde nasıl ifade edebiliyorlar. Bugün bu paraları ödemediniz ve pandemiyle mücadele ediliyor. Peki yarın ne olacak? Yarın eğer sağlık sistemi çökmeye başlar, ilaçlar verilemez ve medikalciler bu cihazları insanlarımızın sağlığı için devlete ulaştıramazlarsa, iflas ederlerse onları, dolarlarla para ödediğiniz yandaşlar mı kurtaracak. Millete bunun hesabını kim verecek, söylemek zorundasınız.”