Genel Başkan Uysal, meselenin çözümü için dış politikadan milli güvenliğe kadar bütüncül bir akıl ve politika silsilesi gerektiğine vurgu yaptı.

Uysal ayrıca “Bu ülkede açık kapı politikası ile sınırları yolgeçen hanına çevirip taraf olan da, sadece slogan düzeyinde bir akılla geri göndereceğiz diyerek aleyhte olan da ‘Mülteci’ meselesinde yanlışta yarışıyor!” diyerek meseleyi yanlış veya eksik ele alanlara da uyarılarda bulundu ve çözüm önerilerini sıraladı.

Mülteci meselesinin ‘vicdan’ ve ‘nefret’ parantezine sıkıştırılmadan aklı selim ile ele alınması gerektiğinin altını çizen Uysal, “Bu memleket Avrupa’ya göçmek isteyenler için zindan değil, biz de AB’nin gardiyanı değiliz!” diye konuştu.

Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın yaptığı yazılı açıklama şöyle:

“Ortadoğu’da liderlik derkenpotansiyel riskler ve tehditlerde liderliğe eriştirdiler ülkemizi”

2011 yılında sınırdaşlık temelinde dahil olduğumuz Suriye İç Savaşı’nda, anlamsız bir tahayyül ile savaşa müzahir olan AKP, Türkiye’de demografik ve sosyolojik olarak büyük bir değişimin yaşanmasına sebep olmuştur.

“Orta Doğu”da liderlik hayali ile çıktıkları yolda potansiyel riskler ve tehditlerde liderliğe eriştirdikleri ülkemiz, bugün yeni ve çok taraflı bir göçün odağı, durağı haline gelmiştir.

Son 10 gündür İran üzerinden ülkemizde sayıları belki de yüzbinleri bulan sayıda yeni bir göç dalgası yaşanmaya başlamıştır.

Mevzuatımız ilgili göçmenleri “mülteci” olarak kabul etmemektedir. Bu göçmenler “zorunlu sığınmacı” ya da “kaçak göçmen” olarak nitelendirilmektedir.

Kavramların içeriğine baktığımızda kendi ülkelerinden “zorunluluk” hali ile ya da kaçak olarak ülke değiştirenlerin, geldikleri ülkelerde, daha iyi koşullara erişmeyi bekledikleri anlamı çıkmaktadır.

“Erdoğan’ın Suriye’de attığı her adım, ülkemiz adına riskleri büyüten bir dereceye erişmiştir”

Zira Suriye’de yaşanan iç savaş neticesinde ülkemize kabul edilen “zorunlu sığınmacılar” en temel hakları olan yaşam haklarının ihlal edilmesine dair tehlikeleri göz önünde bulundurup ülke değiştirmişlerdir. Sadece Suriye’de değil, savaşın olduğu nice coğrafyada demografik hareketler bu saikle cereyan etmektedir.

“İnadına” hareket etmeyi izan ile hareket etmeye tercih eden AKP ve Genel Başkanı Erdoğan’ın Suriye’de attığı her adım, ülkemiz adına riskleri büyüten bir dereceye erişmiştir.

“Suriye’den münferiden devam eden göç, adeta ülkemizi dizayn etmek isteyen odakların bir projesi halini almıştır”

Bugün, Suriye’den münferiden devam eden göç, artık “zorunluluk” halini aşmış, adeta ülkemizi dizayn etmek, nüfus üzerinden “nüfuz” elde etmek isteyen kimi odakların bir projesi halini almıştır.

Suriye’den ülkemize yönelik 10 yıldır süren nüfus hareketliliği, ülkemizde bir istihdam hareketliliğine denk gelmektedir.

“Kontrolsüz göç hareketi, bir kısım işverenin işine geliyor”

Göç meselesinin en temel iki boyutundan biri de istihdam temellidir.

Türkiye’de sosyolojik olarak tam anlamı ile “yıkım”a neden olan bu kontrolsüz göç hareketi, AKP’nin bozduğu ekonomi nedeniyle bir kısım işverenin işine gelmektedir.

Ülkemize yönelik her göç, kimileri tarafından, diğer tüm boyutları bir kenara bırakılarak yalnızca “ucuz” ve “güvenliksiz” iş gücü olarak değerlendirilmektedir.

Hükümet kayıt dışı istihdamla mücadele etmek zorundayken adeta tam tersini teşvik etmeye çalışmaktadır.

“Meseleyi aklı selim ile ele almalıyız”

Sosyal güvenlik sistemini de tüm sistemler gibi batıran AKP, bu göç meselesini “ümmet” nidaları arkasında bu şekilde ele almaktadır.

Bu nedenle kimileri gözünü kapatmakta, kimileri ise “ensar” edebiyatı ile sınırları açmaktadır.

Düzensiz göç meselesi, yalnızca vicdanla veya nefretle, yalnızca ümmet söylemleriyle geçiştirilemez. Meseleyi bu parantezlere sıkıştırmadan aklı selim ile ele almalıyız.

“Ucuz işgücü” iktidar için daha az sosyal güvenlik harcaması demekken, ekonominin can çekişmesi ile çaresiz bırakılan tüccar için, esnaf için, sanayici için maalesef daha düşük maliyet demektir.

“Kontrol hastalığına yakalanan AKP, ne hikmetse, bir tek göçü kontrol etmemekte”

Türkiye Cumhuriyeti’nin imkanları, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları içindir!

Muhalefeti kontrol edeyim, medyayı kontrol edeyim, yargıyı kontrol edeyim diyen, kontrol hastalığına yakalanan AKP, ne hikmetse, bir tek göçü kontrol etmemekte, her şeyi kaydeden iktidar göçmeni kayıt etmemekte, “ucuz işgücü” olarak görülen zorunlu sığınmacı ve kaçak göçmenlerin alternatif maliyetini hesap etmemektedir.

Devlet içeri gireni, dışarı çıkanı bilir. Devletin alameti farikalarından biri de budur.

“AKP için göçmenler ucuz işgücü ve AB kapısında bir kozdan ibarettir”

Hükümet yetkilileri, halktan, gerçek gündemlerden kopuk her yönetimde olduğu üzere, kaçak göçmen çalıştıran bir avuç sanayicinin ne kadar mutlu olduğundan dem vurmaktadır.

AKP için zorunlu sığınmacılar, göçmenler sadece ve sadece ucuz işgücü ve AB kapısında bir kozdan ibarettir. AKP, Türkiye’yi AB’nin tampon bölgesi haline getirdi.

“Meseleyi kazanç düzleminde ele alıyorlar”

AB ile alakalı süreci sadece vize serbestisine angaje eden, serbest dolaşımı tüm demokratik kazanımların önüne koyan AKP, Suriye’de müzahir olduğu sorunlar neticesinde sosyal bir risk haline gelen göç hakkında da meseleyi “kazanç” düzleminde ele almaktadır.

“2016’da AB ile rüşvet pazarlığı yapıldı”

AB ile “eşit” taraf temelinde 60 yıldır yürütülen ilişkiler AKP’nin eli ile göçmenlerin bir tehdit unsuru olduğu ve restlerin çekildiği bir iklime evrilmiştir.

Ekonomik olarak yolsuzluğu artık paçalarından akan AKP iktidarı, göçmenler ile alakalı da aynı durumdadır. 2016 yılından “Geri Kabul Antlaşması” adı altında AB ile göçmenler üzerinde rüşvet pazarlığı yapan AKP, bugün gündemde olan Afgan göçmenlerle alakalı da elbet aynı noktaya gelecektir.

“Bu memleket Avrupa’ya göçmek isteyenler için zindan değil, biz de AB’nin gardiyanı değiliz!”

Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği ülkelerini rahat ettirmek gibi bir meselesi yoktur. Kendi vatandaşlarını rahat ettirmek gibi bir mecburiyeti vardır. Bu memleket Avrupa’ya göçmek isteyenler için zindan değil, biz de AB’nin gardiyanı değiliz!

AB’nin “yardım” yapması AKP’ye “ensar” olduğunu hatırlatırken, “yardım yapmıyoruz” demesi bir anda vatan konulu hamasi cümlelerin kurulmasına neden olmaktadır.

Dolayısıyla AKP için her meselede olduğu gibi “para konuşur.”

Zorunlu sığınmacılar ve kaçak göçmenlerle alakalı ne yazık ki “dış politika” ve “milli güvenlik” ekseninde meseleyi tartışmaktan uzağız.

Bu da karşıtlıklardan beslenen, karışıklıklardan medet umar hale gelen AKP ve Genel Başkanı Erdoğan’ı iştahlandırıyor.

Açık yüreklilikle söylemek isterim ki; bu ülkede açık kapı politikası ile sınırları yolgeçen hanına çevirip taraf olan da, sadece slogan düzeyinde bir akılla geri göndereceğiz diyerek aleyhte olan da ‘Mülteci’ meselesinde yanlışta yarışıyor!

Bu bakımdan yapılması gerekli olanları şöyle sıralayabiliriz:

Meselenin en temelinde insani tarafları göz önünde bulundurularak dış politikada yapılanların gözden geçirilmesi,

İnadın ve ülkemizi riske atan hülyaların bir kenara bırakılması,

Son 10 yılda ülkemizdeki demografik değişikliğin barındırdığı risklerin hesaplanması,

Göç konusunda betonlardan kurulu bir güvenlik sistemi yerine, uluslararası ilişkilerde tesis edilecek bir güvenlik zemini.

Sınır denetimlerine ağırlık verilmelidir. Ülkeye giriş yapanların takibatı ciddi bir şekilde yapılmalıdır.

Meselenin çözümü için dış politikadan milli güvenliğe kadar bütüncül bir akıl ve politika silsilesi gerek!”