Özkoç,”Bugüne Merkez Bankası’yla uyandık. Döviz fiyatlarına hemen baktık, gördüğümüz karşısında inşallah rüya görüyoruzdur dedik, ancak gerçek olduğunu, acı bir gerçek olduğunu anlamak fazla zamanımızı  almadı. Merkez Bankası'nın siyasal iktidardan bağımsız olması gerekir. Merkez Bankası'nın bağımsız olabilmesi için, hükümetin maliye politikasını eleştirebilir olması gerekir.

Merkez Bankası bunu yapabilir mi? Yapamaz. Çünkü onun önündeki en büyük engel cumhurbaşkanlığı sistemi, tek adamlık sistemidir. Hükümet, Merkez Bankası Başkanına saygı duymalıdır, demokrasilerde bu böyledir. Merkez Bankası, hükümetin politika uygulayıcısı değildir. Bir ülkenin ekonomisinin dünyada saygınlık kazanabilmesi için Merkez Bankasının bağımsız olması gerekir.

Son 5 yılda Merkez Bankası'nda tam beş tane başkan değiştirildi. Son olarak da dün gece Merkez Bankası yönetiminin yarısı görevden alındı. Sonuç? Sonuç olarak döviz aldı başını gitti. Kim kaybetti? Birileri zenginleşti, milletimiz kaybetti. Bugün Türkiye'de eğer ekonomi kötüye gidiyorsa iki tane temel sebebi var: Birincisi, dünyanın Recep Tayyip Erdoğan'a karşı güvensizliği; keyfiyetle yönettiği için güvenmiyorlar Erdoğan'a. İkincisi, cumhurbaşkanlığı ucube sistemi, çünkü bütün bir sistem bir kişinin iki dudağı arasında.

Recep Tayyip Erdoğan öngörülemez bir şekilde davranıyor. Recep Tayyip Erdoğan keyfiyet içerisinde davranıyor, kararları danışmıyor, ortak akılla almıyor, kendi başına alıyor, uyguluyor, milletimiz ceremesini çekiyor. Yatıyoruz kalkıyoruz, bir bakan görevden alınmış. Yatıyoruz kalkıyoruz, Merkez Bankası'nın yarısı görevden alınmış. Yatıyoruz kalkıyoruz, bizim vatandaşımız dünden olduğundan daha çok fakirleşmiş.

Yatıyoruz kalkıyoruz, İstanbul Sözleşmesi raftan indirilmiş. Böyle bir yönetim anlayışı olabilir mi? Ekonomi böyle bir yönetim anlayışına güven duyabilir mi? Millet yiyecek ekmek bulamıyor. Yumurta 1 TL, simitse 2,5 TL olmuş. Asgari ücretle geçinmeye çalışan vatandaşlarımızın bilmesi gereken en önemli şey, aldıkları ücret Çin'deki asgari ücretin de altında. İnsanlar köleleştiriyorlar. Koskoca Türkiye'nin bütün kazanımları kayboluyor. Tek çare var: Hemen seçim, derhal seçim. Ancak onlar seçimden kaçıyorlar. Çünkü koltuklarını kaybedeceklerini düşünüyorlar. Çünkü varlıklarının tek nedeni koltukları” dedi.

EKONOMİNİN YENİDEN DÜZELEBİLMESİ İÇİN ÇÖZÜMÜ CUMHURİYET HALK PARTİSİ BİLİYOR

Özkoç şunları söyledi: “Ekonominin yeniden düzelebilmesi için çözümü Cumhuriyet Halk Partisi biliyor. Liderimiz Kemal Kılıçdaroğlu bunları tek tek açıkladı. Bir; Merkez Bankası'nın bağımsızlığa kavuşması gerekiyor ve ucube başkanlık sisteminden Türkiye'nin derhal ama derhal kurtulması gerekiyor. Güçlü parlamenter sisteme geçmemiz gerekiyor. İçimize sindiremediği önemli bir şey de değerli yurttaşlarım, 84 milyon vergi yükü altında ezilirken bu ülkenin kaynaklarının peşkeş çekildiği bir avuç zengin, iktidar desteğiyle servet ve vergi kaçırıyor.

İşçi, esnaf, mühendis, köylü, Recep Tayyip Erdoğan'ın beşli çetesinden daha büyük; 83 milyon vatandaşımız, Recep Tayyip Erdoğan'ın beşli çetesinden daha büyük. Bizim insanlarımız çalışan, emek sarf eden insanlar vergi kaçıramıyorlar. Kim vergi kaçırıyor? Bunu Pandora belgelerinden anladık. Nedir bu Pandora belgeleri? 117 ülkeden, 650 gazeteci oturmuşlar, çalışmışlar. Süper zenginlerin, politikacıları vergi ve servet kaçırmak için kurduğu offshore hesaplarını tek tek incelemişler.

Kim bu kendi ülkesine ihanet edenler, isim isim çıkartmışlar. Tüm dünya bu belgeleri konuşuyor. Türkiye'den de isimler var. Kimler? Şaşırır mısınız? Hayır. Mehmet Cengiz'in adı var. Saray'ın müteahhitti olan Rönesans var, Demirören var, Çalık var. Bunlar ne yapıyorlar? Bunlar Türkiye'nin kaynaklarını usulsüz ve iktidarın kendilerine olan destekleriyle elde ettikleri servetlerini vergi ödememek için vergi cenneti olan ülkelere kaçırıyorlar. Pandora'nın kutusu aralandı ama biz ne istiyoruz? Biz tamamen açılmasını istiyoruz. Biz gerçekleri görmek istiyoruz. Biz neden yoksullaşıyoruz, insanlarımız neden çaresiz, bu ülke neden yönetilemiyor, kaynakları nasıl tüketiliyor, bilmek istiyoruz.

Vatandaş vergi cehennemine dönmüş Türkiye'de yaşarken, kimlerin vergi cennetine milyar dolarlar aktardığını biz bilmek istiyoruz. Bu saray efradı servet kaçırdığı için Türkiye vergi cehennemine döndü. Bu beşli çeteye 10 yılda 128 kez vergi indirimi yapıldı; beşli çeteye, 5 tane şirkete 128 kez vergi indirimi yapıldı. Peki şimdi soruyorum, vatandaşa? Vatandaşa yüzlerce kez vergi artırımı yapıldı. Milyarlarca liralık vergi borçları bu insanların silindi. İktidar vergi cennetleri listesini 5 yıldan beri açıklamıyor.

Açıklasa ne olur biliyor musunuz? 2006 yılında bir yasa çıktı. Bu vergi cenneti ülkelerini eğer açıklarsa devlet, eğer açıklarsa iktidarın başındaki kişi yani Recep Tayyip Erdoğan, ‘bu ülkelerle işlem yapan firmalardan Türkiye Cumhuriyeti yüzde 30 vergi kesecek’ dedi. Yasa var mı? Yasa var. Recep Tayyip Erdoğan bu ilkeleri açıklıyor mu? Açıklamıyor.

Kimi koruyor? Kimi koruduğunu az önce söyledim, beşli çeteyi koruyor. Mehmet Cengiz'i koruyor, Rönesans'ı koruyor, Çalık'ı koruyor, Demirören'i koruyor. Peki milleti? Hayır, milleti korumuyor. İktidar vergi cenneti listesinde bu insanların arkasında dimdik duruyor, milletin arkasında durmuyor. Maaşıyla, asgari ücreti de yaşamaya çalışan milletimiz daha da yoksullaşıyor.

Milletimiz eziliyor, onlar semiriyor, ancak buradan bir kere daha gözünüzün içine baka baka değerli yurttaşlarım şunu ifade etmek istiyorum: Kendisi diyordu ya ‘dünya beşten büyük’ diye, Recep Tayyip Erdoğan'a bir kez daha buradan sesleniyorum. 83 milyon vatandaşımız senin beşli çetenden daha büyüktür, daha değerlidir; bunu unutma. Sen unutursan, biz hatırlatmaya devam edeceğiz”

KARAKIŞ FONUNU KUR

Özkoç, “Erdoğan sen bu vatandaşlarımızın tam da karakış gelirken yine bir kriz içeresinde daha çok yoksullaşması ve karakışı ağır şartlar altında geçirebilmesi için ekonomi bakanıyla alt yapı oluşturuyorsun. Erdoğan'a çağrımızdır: Öncelikle sarayından çık, vatandaşın arasına katıl. Soğuktan titreyen insanları görürsün kışın, evine ekmek götüremeyen insanları görürsün, çaresizlik içerisinde dükkanını açıp da siftah yapmak isteyen esnafı görürsün, kileri boş olan çiftçiyi görürsün ama sen bunları görmek istemediğin için sarayından çıkmıyorsun.

Sarayından çıksan, bunları görsen, Kemal Kılıçdaroğlu'nun söylediği karakış fonunu derhal oluşturursun. O beşli çeteye verdiğin milyar dolarlardan vazgeçip milletin, yani 83 milyonun bu karakışta yoksulluk içerisinde bu karakışı geçirmesine izin vermezsin. Bu karakışı geçirmemeleri için yoksullukla, Kemal Kılıçdaroğlu'nun sana yaptığı çağrıya kulak ver.

Karakış fonunu milletin kaynaklarını peşkeş çekmeden, millet için harca, oluştur ve millet bu kışı sıcak yuvasında güven içeresinde devletine dua ederek geçirsin. Yoksa devletine dua etmeyen insanların ahı gelir, senin yakana yapışır” dedi.

TÜGVA TOPRİLLİLERİ İŞLERDE, VATANDAŞIN ÇOCUĞU İŞSİZ

Özkoç, “Sen hâlâ bu ülkeyi kurduğun vakıflarla, üstelik de bu Bilal Erdoğan oğlunla; hiçbir iş yapmadığı, ne yaptığı belli olmayan, bildiğimiz okçulukla ilgilenen oğlunun TÜGVA adında bir vakfı desteklediği, kurulduğu andan itibaren milyarlarca doların bu vakfa aktarıldığı, kendine AKP Gençlik Kollarına FETÖ tipi bir örgütlenme yaratarak militan yarattığın; devletin gücünü, devletin polisini milletin zabıtasıyla karşı karşıya getiren bir TÜGVA'yı oluşturdun. N

e yapıyorsun? Onlara da peşkeş çekiyorsun? AKP ülkeyi yönetemiyor ama bu sırada TÜGVA Genel Başkanı da bir açıklama yapıyor. Dün basın toplantısında söylemiştim, demiştim ki ‘bunlar torpil yapıyorlar, bunlar çocuklarımızın önüne geçiyorlar’ diye.

TÜGVA Genel Başkanı Enis Eminoğlu dün gazetecilerin yayınladığı torpil belgelerine ilk önce ‘hayır böyle bir şey yoktur’ dedi. Bugün diyor ki, ‘evet böyle bir şey vardır ama birisi buna sızdırmış’ diyor. Biliyorsunuz, bu ülkede evinde milyarlarca dolar saklamak suç değil. Biliyorsunuz, vergi kaçırmak için ayakkabı kutularında servetlerini bir odada saklamak suç değil. Biliyorsunuz, oğluna telefon edip de, ‘oğlum paraları sıfırladın mı?’ deyip de yakalanmak suç değil ama bunun duyurulması, bunun ifşa edilmesi, açıklanması bu ülkede suç.

Kendileri bile artık savunamıyorlar, kendi genel koordinatörlerini fişlemişler. Genel koordinatörlerini neden fişliyorlar? Yarın FETÖ tipi bir yargılanma söz konusu olduğunda, kendi ellerinde kendilerini savunacak bir alan yaratabilmek için. Ama Bilal Erdoğan onlara sahip çıkıyor. Türkiye şaşkınlık içerisindeyken Tayyip Erdoğan'ın başka bir işi yok, Tayyip Erdoğan'ın oğlunun. Bilal Erdoğan diyor ki: ‘Ya çok başarılı olduğunuz için sizleri eleştiriyorlar’ diyor. Ya Bilal Erdoğan, hani babanla uğraşıyoruz da, seninle de uğraşmak istemiyoruz.

Yani işin mi var, işine mi bakarsın, gemilerin mi var, gemilerinle mi ilgilenirsin? Ne yapacaksan yap da, bu milletin yakasından hiç olmazsa sen düş bari. Bana bir tane de TÜGVA'nın torpille getirdiği kişinin Türkiye'deki başarısını göster ya. Sen diyorsun ki, ‘karışık kuruşuk işlere mi bulaştınız, abuk subuk işler mi yaptınız ki?’ diyorsunuz. Sen ne yaptıklarını gayet iyi biliyorsun.

Bu milletin insanları, anneler babalar, evlatlarını mühendis, kaymakam, vali, asker, polis yapabilmek için okutuyorlar ama siz orada torpil listeleri hazırlayıp, kendinize bağlı militanlar yetiştirilmek için devlet kadrolarına torpil yapıp, bu çocuklarımızın önünü kesiyorsunuz. Sizin yönetiminiz sayesinde bugün hakkıyla yurtdışında burs kazanan çocuklarımız dahi doğru işe yerleştirilemiyorlar. Neden? Çünkü Türkiye'nin önündeki en büyük takoz sizsiniz. En büyük takoz bunları engelleyen Recep Tayyip Erdoğan, oğlu ve efradıdır.

Gerçekten bu enkazın kaldırılabilmesinin artık tek bir yolu kalmıştır. Ayrımcılık yapmayan, milleti ayrıştırmayan, liyakati esas alan, her vatandaşımızın hakkı olan işi elde etmesi için onları ayrıştırmadan kucaklayacak olan bir iktidarın göreve gelmesi; adı millet iktidarıdır. Bunun için derhal seçim gerekir” şeklinde konuştu.

SÜLEYMAN SOYLU MİLLİ GÜVENLİK MESELESİ HALİNE GELMİŞTİR

Özkoç, “Süleyman Soylu'dan bahsetmeden bir basın toplantısını bitirmek mümkün değil. Silivri Emniyet Müdürü Hakan Çalışkan'ın 31 Temmuz 2017 gecesi kuşkulu intiharıyla bir dosya açıldı. Bugün İsmail Saymaz'ın köşesinden öğreniyoruz ki, bu soruşturma kapatılmış. Hem de yakın bir zamanda Sedat Peker bazı gerekçelerini de açıklandırarak "bunları inceleyin" diye topluma tekrar, kamuoyuna tekrar bilgi aktardığı bir dönem içerisinde olmuş bu.

Hadi o mafyadır, ona güvenmeyelim. Bir  ilçe emniyet müdürü intihar etmiş, kuşkulu bir intihar. Şimdi siz kamuoyuna açıkladınız mı, bu dosyayı neden, niçin kapattınız? Biz nedenini ve niçinini biliyoruz? İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun dönemi karanlık bir dönemdir arkadaşlar; kirli bir dönemdir, suçlu bir dönemdir. Bir dönem kurduğu bir çarkın parçası olan mafyalar, Erdoğan'ın yandaşları, çeteler, bugün çarşaf çarşaf kirlilikleri ortaya çıkıyor ama bunların üstünü İçişleri Bakanı Soylu örtmeye çalışıyor.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu göreve geldi. Göreve geldiği ilk yıl müfettişlerini oluşturdu, kendisinden önceki, kendisine devredilen dosyalarda ‘yolsuzluklar var mı, araştırın’ dedi. Şöyle bir yolsuzluk dosyası çıktı. Bu yolsuzluk dosyalarını iktidar duyar duymaz, İçişleri Bakanının emriyle bu yolsuzluk dosyaları araştırılmasın diye dosyalara el konuldu. Süleyman Soylu yönetimindeki iktidar, suç dosyalarının açıklanmasını istemiyor, mafyanın araştırılmasını istemiyor, uyuşturucu baronlarının ortaya çıkmasını istemiyor, kara para aklayanların açıklanmasını istemiyor.

Hepsinin arkasında dağ gibi duruyor ama insanlarımızın arkasında bir tek duran var; adı Millet İttifakı'dır, adı Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Soylu'nun atadığı kaymakamlar, valiler bir bir FETÖ'cü çıkıyorlar. TÜGVA, FETÖ tipi bir örgütlenme ya da böyle bir örgütlenme tipiyle yeni kadrolar oluşturuyorlar.

Kendi partisinden bir eski milletvekili dahi -gerçi kendisi de çok matah birisi değildir ama- isyana geliyor, haykırıyor: ‘Soylu bu FETÖ'cüleri görevden al’ diyor. Yani kendi partisi bile, içinden milletvekilleri bile, kendi üyeleri bile karşı çıkarken, o suç örgütlerini, terör örgütlerini, kara para aklayanları, uyuşturucu baronlarını korumaya devam ediyor. Artık Süleyman Soylu'nun kendisi de bir milli güvenlik meselesidir, derhal koltuğu bırakmalıdır. Türkiye'nin en şerefli, en onurlu makamı olan İç İşleri Bakanlığına gerçekten dürüst, Türkiye'den yana olan, devletini seven bir insan gelmelidir” dedi.

KILIÇDAROĞLU DOKUNULMAZLIĞIN ARKASINA SAKLANMAZ

Özkoç gazetecilerin sorduğu soru üzerine: “Milliyetçi Hareket Partisi'ne bir tavsiyem var: Siyasette söylenen söz unutulmuyor arkadaşlar, uçup gitmiyor, yazıya dökülüyor, hafızalara katılıyor. Yahu Türkiye Cumhuriyeti'nde andımızı kaldıran bu iktidar değil mi? AKP iktidarı değil mi? Peki Türklükle ilgili sizin Milliyetçi Hareket Partisi olarak bir sıkıntınız var mı? Peki bu andı kaldıran bir AKP ile nasıl ittifak içeresinde olabiliyorsunuz? Milliyetçiyim diyorsunuz, biz de saygı duyuyoruz.

Suriye topraklarında Süleyman Şah Türbesi'ni PKK ve YPG terör örgütleriyle beraber kaçırmak durumunda kalan Tayyip Erdoğan ile beraber aynı masada nasıl oturuyorsunuz? Nasıl oturuyorsunuz? Amerikan emperyalizmine karşıyım, evet. Peki, Amerikan emperyalizminin eş başkanı olduğu söyleyen, 3 milyon 700 bin insanın kanını, Müslüman'ın kanını akıtan Recep Tayyip Erdoğan'la kol kola nasıl giriyorsunuz? Milliyetçiyiz, evet... Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ordusunun fabrikasını Katar ordusuna peşkeş çeken bir anlayışla nasıl birlikte olabiliyorsunuz?

Biz Anayasa'nın ilk dört maddesinin sahibiyiz. Peki, Türkiye Cumhuriyeti tabelalarından T.C.'yi kaldıran Recep Tayyip Erdoğan'ın masasında nasıl beraber hareket ediyorsunuz? Siz Kılıçdaroğlu'nun fezlekesiyle uğraşacağınıza, bir zamanda terör örgütleriyle kol koladır, ‘PKK'yla birlikte masaya oturdular, Kandil'i muhatap aldılar, Fethullahçı terör örgütlerinin arkasında durdular, Andımız'ı kaldırdılar, Süleyman Şah türbesini kaçırdılar YPG'yle, PKK'yla’ diyen AKP ile olan birlikteliğinizi kendi tabanınıza ve milletimize açıkça anlatın.

Kemal Kılıçdaroğlu göreve geldiği günden beri söylediği her sözün arkasındadır, her sözün arkasındadır. Kemal Kılıçdaroğlu eğer Türkiye'de bir şeylerin, bir siyasi provokasyonların olacağı ile ilgili bir şey söylüyorsa, bunu dayandırdığı yeri de açıklıyor. Diyor ki, bu ülkenin cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan kişi; o kişi Çubuk provokasyonunu hazırlayan o kişi, Kemal Kılıçdaroğlu'na PKK saldırısını örtbas eden o kişi; o kişi çıkıp bir siyasi partinin liderinin bir gezisinden sonra provoke edilmesinin ardından şöyle diyorsa: ‘Daha bunlar ne ki? Başınıza çok şey gelecek.’ Ne bildiğini açıklamalıdır cumhuriyet savcılarına. Ne bildiğini açıklamalıdır.

Ne gelecek? Meral Akşener'in başına daha ne gelecek? Kemal Kılıçdaroğlu'nun başına Çubuk provokasyonundan sonra, linç girişiminden sonra, PKK terör saldırısında bir askerimizin şehit edilip de, ‘o kurşun keşke benim yüreğime saplansaydı da, vatan evladının yüreğine saplanmasaydı’ diyen Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili ne açıklanmasını istiyorsun? Nedir, ne gelecek onun başına? Sen o koltukta oturuyorsan, söylediğin sözün arkasında dur.

Cumhuriyet savcılarına, ‘benim ülkemin muhalefet liderlerinin başına şunlar şunlar gelecek’ de. Açıkla, biz de bilelim. Kemal Kılıçdaroğlu hiçbir zaman siyasi hayatı boyunca dokunulmazlığın arkasına sığınmış bir lider değildir. Onun arkasında durduğu ve arkasına aldığı tek bir şey vardır, milletimiz. O sadece milletine güveniyor. O, boş laflar, hamaset dolu hitaplar yapmıyor. O, ülkenin gerçeklerini sade, sakin bir şekilde hem Devlet Bahçeli'nin, hem de Recep Tayyip Erdoğan'ın yüzüne karşı söylüyor. Bir şey daha söyleyeyim: ‘Arkadaşlar dik durun, eğri belasını bulur’ diyor”.

AKP PARTİSİZ TARAFSIZ CUMHURBAŞKANI İÇİN HAZIRLIK YAPSIN

Özkoç,  AKP’li  Hamza Dağ’ın açıklamaları ile ilgili bir soru üzerine de şunları söyledi:

“AKP Genel Başkan Yardımcısı, ‘muhalefetin önerileri olursa biz bunları inceleyebiliriz’ demiş. Hemen incelemeye başlasınlar. Cumhurbaşkanlığı sisteminin derhal kaldırılmasını istiyoruz. Güçlendirilmiş bir parlamenter sisteminin tekrar inşa edilmesini istiyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti'nin bakanlarının, milletin seçtiği vekillerden bakan yapılmasını istiyoruz. Bakanların ve Türkiye Cumhuriyeti başbakanının yeri geldiği zaman milletin vekilleri tarafından denetlenebilmesini istiyoruz. Devletin denetim mekanizmalarının derhal işletilmesini istiyoruz; başta Sayıştay gibi. Hukuk devletinin tekrar inşa edilmesini istiyoruz. Güçler ayrılığının güçlü bir şekilde derhal oluşturulmasını istiyoruz.

Basının üzerinden ellerini çekmelerini istiyoruz. Özgür basının dördüncü bir güç olarak derhal kendi görevini en etkin bir şekilde yapabilmesi için tüm engellerin kaldırılmasını istiyoruz. Anayasa'dan darbe hukukunun tamamen arındırılmasını istiyoruz. Milletimizin demokratik, özgür, bağımsızlık içerisinde, huzur içerisinde yaşayacağı, herkesin birlikte kucaklaşıp oluşturduğu ve herkesin saygı duyduğu bir Anayasa'nın oluşturulmasını istiyoruz.

Çalışsınlar, bize bildirsinler, biz gereğini yaparız. Hukuk sisteminin tekrar güçlü bir şekilde oluşturulmasını istiyoruz. Aç dersen, söylüyorum, açıyorum: Anayasa Mahkemesi'nin, en üst mahkemenin kararları başka bir mahkeme tarafından değiştirilemezken, eğer yerel bir mahkeme onun kararını tanımıyorsa, orada bir siyasi vesayet vardır. Bunun tek bir nedeni vardır, ucube cumhurbaşkanlığı sisteminin tek adamlık uygulamalarıdır.

İşte biz Hamza Dağ'a buradan sesleniyoruz: Bu konu üzerinde derhal çalışın. Türkiye'nin herkesi kucaklayan bir cumhurbaşkanına, partisiz bir cumhurbaşkanına, tarafsız bir cumhurbaşkanına, yeminine sadık bir cumhurbaşkanına sahip olmasını istiyoruz. Bunları çalışsınlar, bize bildirsinler, biz de kendilerine gerekli cevabı veririz.”