Bir bahar gelmiş, yarısı kahır,
Fazlası hüzün, birazı sabır,
Takvim değişse de acısı kalır,
Ne kalem yazar ne söz anlatır.
***
Bu aralar sözlerimiz buz kesti. Bahar dedik, çiçek dedik; meyve diyemedik… Mevsimsiz bir rüzgâra kapılmış vatan, şehir şehir.
Ah, bu vatan! Gönlümüzdeki sihir, gözümüzdeki seyir, söylenecek tek şiir… 
***
Yazmak kolay elbet. Sayfalarca yazsak birazını tarif edebilir miyiz tarifsiz acıların? Hiç sanmıyorum. Hatta susmak belki de daha manidar olur. Sınanmadığımız acılar üstüne konuşmak kolaydır çünkü.
Diyeceğim o ki herkes üzerine düşeni en iyi şekilde yapmalı. Herkes kendi sınırları içinde vatanı için elinden gelenin en iyisini yapma gayretiyle borcunu ödemeye çalışmalı. Çünkü yaşayanın, kendini kahramanca feda edene borcu var. Çünkü her birimiz, gözünü kırpmadan secdeye gidip bir daha doğrulamayanın kazası gibiyiz. 
“İnsan vatanını sever. Çünkü vatan, öyle bir galibin kılıcı veya bir kâtibin kalemiyle belirsiz hatlardan, sınırlardan ibaret değil; millet, hürriyet, menfaat, kardeşlik, hakları kullanma, hâkimiyet, atalara hürmet, aileye sevgi, çocukluk hatıraları gibi birçok yüce duyguların toplanmasından oluşmuş mukaddes bir düşüncedir.”
Bu yüzden kanımızın son damlasına kadar vatan için çalışıp vatan için yaşamak boynumuzun borcudur. Bu kutsal emaneti gözümüzden sakınıp güçlendirmek ve yüceltmek onurumuzdur. 
Bu vatan bizim! 
Tutuşup kül olan ocaklara, boş kalan kucaklara, doğmuşlara doğacaklara ödenecek bu borç bizim! Gücümüz yettiğince, dilimiz döndüğünce…