Bir varmış bir yokmuş...

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, dünya denilen bir yer varmış... Azı az çoku çok olan bu diyarda, gün gelmiş bütün neşeler, üzüntüye; bütün umutlar karamsarlığa bürünmek üzereymiş... Gün gelmiş büyük bir hastalık peyda olmuş... Herkes kendince tedbirler almak için çaba sarfediyor... Kimisi ibadet ederek, kimisi de tütsü yakarak başlarına gelen bu felaketten kurtulmak için inandıkları yaradana dua ediyorlarmış...

Yazıp çizilenlerden anlaşıldığı göre bu hastalık daha uzun bir süre devam edecekmiş... Yetkililer herkesin evde kalmasını istiyormuş... Nitekim, evde kalması zorunlu olanlar ve gönüllü olarak evde kalmak isteyenlerin birçoğu evlerinde kalıyormuş kalmasına da, yine de epey bir kalabalık geçimini sağlamak ve verilen görevleri yerine getirmek için evlerinde kalamıyorlarmış.. Çalışmalıymışlar... Üretmek, ailelerini geçindirmek, ülkelerini ayakta tutmak zorundaymışlar...
Büyük bir çoğunluk, zaten; bu fedakarlığın ne amaçla yapıldığını, geleceğimiz için ne kadar önemli olduğunu kavrayabilecek yaştaymış...

Ne yazık ki; bu hastalık bir türlü bitmek bilmiyor, o beldeden gitmiyormuş... Uzmanlar her türlü tedbiri alıyor, ellerinden gelen gayreti gösteriyorlarmış... Hastalık, insanlarca, ilk günlerde hafife alınmış olmakla birlikte, gün geçtikçe yapılan espriler azalıyor, durumun ciddiyeti derinden hissediliyormuş... Artık o ilk günkü takılmalar, şakalaşmalar bitmiş, yerini derin bir sessizlik kaplamış... Herkes ne olacağını ve bu işin nereye varacağını merakla bekliyormuş...

İnsanlara taşıyamayacakları yükü yüklemeyeceğini vaat eden Rab'leri, elbet onları çaresiz bırakacak değilmiş... Bunun da gayet farkındaymışlar... Lâkin, bu durumun anlaşılabileceği bir sakinliğe ihtiyaç varmış... Bu karşılaştıkları sorunun aslında bir imtihan olduğunu, çözümün ise, şu an için, sabırla evde beklemekten geçeceğinin anlatılması gerekiyormuş... Çünkü, toplumları perişan eden bu derdin çaresi bu günlerde yokmuş ve yakın bir zamanda da olacak gibi görünmüyormuş...

Sorumluluk sahibi nice insanlar vardır ki, sözleriyle insanlara umut verir, sorunun biteceğine insanları inandırırmış... Böyle de olmuş... Ama bir türlü bitmiyormuş... İnsanlar evde kaldıkça daralıyor, umutlar gün geçtikçe sönüyormuş... 'Evde Kal' çağrıları artık anlamını yitirmeye başlıyor, kelimeler kifayetsiz kalıyormuş...

Yapacakları tek şey; ya evde kalmak ya da kendilerini dışarı atmakmış.. Düşünmüşler, taşınmışlar.. bir karar vermişler onlar için dışarı çıkmak, kendilerinden ziyade başkalarını tehlikeye atmak anlamına geliyormuş... Kendileri riskli yaş grubunda değillermiş belki ama, o grupta olan nice akrabaları, tanıdıkları olduğundan, vicdanları elvermeyerek evde kalmayı tercih etmişler... Evde kalarak çok doğru bir karar vermişler... Onu, zaman ilerledikçe daha da iyi anlayacaklarmış...

Evet Dostlar... Yukarıda anlatmaya çalıştığımız kıssadan hisseden de anlaşılacağı üzere; bu dönemde, şartlar ne kadar zor ve ağır olmasına rağmen, riskli yaş gruplarına mensup olanlara, kronik hastalıkları bulunanlara yardımcı olmamız; özelllikle bu günlerde, bizim, asli sorumluluğumuzdur.

Güzel yarınlarda, güzel işlere imza atabilmemiz için; mecburi olmadıkça dışarı çıkmamalı bizi ve ailemizi kurtarmaya çalışanları zor durumda bırakmamalıyız. Bu dönemde, mecburen çalışmak zorunda kalanların alın terlerinin ne kadar değerli olduğunu da unutmamalıyız...

Bize düşen vazifenin ise, evde kalmak olduğunu hatırdan çıkarmamalıyız ki bu masal mutlu sonla bitebilsin...

E-mail: [email protected]