Sünnetin Kurandaki karşılığı “Üsvetün Hasenetün” tabiridir, yani güzel örnek.
Kuran da, 14 kez sünnet, 2 kez de sünen olmak üzere 16 kez geçen bu kelimenin hiçbiri, Kuran da Allah Resulüne atfedilerek kullanılmıyor.
Kullanımların çoğu Rabbimize atıf yapılarak kullanılıyor.
Rabbimize atfedildiğinde “sünnetullah” şeklinde ifade ediliyor yani Allahın sünneti.
Allahın sünneti, Allahın nizamının, sisteminin değişmezliğini ifade eder.
Sünnet kullanımını, peygamberimiz ve sahabi döneminde Nebevi ye örnek olarak bir kullanım görmüyoruz.
Peygamberimizin lisanında bu ifade olumlu ve olumsuz olarak gidişat, yol, çığır, uygulama, gelenek anlamlarında kullanılıyor.

مَن سَنَّ سُنَّةً حسنةً عُمِل بها بعدَه ، كان له أجرُه ، ومِثْلُ أجورِهم من غيرِ أن يَنْقُصَ من أجورِهم شيءٌ ، ومَن سَنَّ سُنَّةً سيئةً ، فعُمِل بها بعدَه ، كان عليه وِزْرُها ، ومِثْلُ أوزارِهم ، من غيرِ أن يَنْقُصَ من أوزارِهم شيءٌ
الراوي: وهب بن عبدالله السوائي أبو جحيفة المحدث: الألباني - المصدر: صحيح الجامع - الصفحة أو الرقم: 6306
خلاصة حكم المحدث: صحيح
“ Güzel bir iş yapanın ecrini Allah, o işi meydana getirene de ondan sonra yapanların ecirlerinden noksan olmaksızın onlara ve yapana da verir. Kimde kötü bir çığır açarsa onu yapanın ve ondan sonra yapacakların da günahı hem icad edene hem de uygulayanlara günah vardır”.

Böyle olduğu halde Kuranda noksanlık mı var k, kim ne yapmak istiyor da bu ifadeyi başka yerde kullanıyor?
Burada kavramsal kopuş var, buraya dikkatinizi çekiyorum.
Aynı şey Mucize için de geçerlidir.
Kuranda yüzlerce yerde “âyet” kelimesi geçtiği halde kim veya kimler bu kelime yerine “mûcize” kelimesini ikame etmiş?
Neden ve niye ihtiyaç duyulmuş?
Ayetle karşılanamayan neydi ki Kuranda mûcize kavramı geçmediği halde bunu dinin merkezine alıp koymuşlar?
Bu tip kavramsal dönüşümlere soru işareti koymak lazımdır.
Öte taraf da, geçtiği her yerde olumsuz geçen “şefaat” kavramı.
Şefaat kavramının Kuranda hiç olumlu geçtiği yer yoktur.
Kuranda 25 yerde geçer.
23 ünde doğrudan olumsuzdur.
İkisinde ise dolaylı olarak olumsuzdur.
Zümer 44 de şefaat sadece Allah'a aittir der ve keser atar.

قُل لِّلَّهِ الشَّفَاعَةُ جَمِيعًا لَّهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
“De ki: "Şefaat (hakkını verme yetkisi) yalnız Allah'a aittir: Gökler ve yer üzerindeki hakimiyet (yalnız) O'nundur ve sonunda yalnız O'na döndürüleceksiniz." (meal: Muhammed Esed)

İslâm âleminde şefaat kavramı maalesef bir torpil geçme inancı haline gelmiştir.
Ahirette Allahtan başka torpili geçecek kimse yoktur. 
Torpili de Allah hak edene yapar.
Nasıl olmuşta bunu tersine döndürerek müşriklerde olan torpil inancı dinimizin içine konmuş, monte edilmiştir?
Hak etmeyi, dinin temeline yerleştiren Kuran ayetleri orada durduğu ve kıyamete kadar da duracağını Allah beyan ettikten sonra nasıl olurda birilerine torpil yetkisi tanımış?
Bunları sormak lazım değil mi?
Kurana ters düşen bu torpil anlayışının yanlış olduğunu söylediğimde kavramı allak bullak edenlere değil de bana saldırmayı maharet bilenler var.
Herkes Allaha hesap verecek bunu unutmadan konuşsunlar, yorum yapsınlar.
Kuranın kullanmadığı bir kavram, gelmiş dinin temeline oturmuş.
Bu ihtiyaç nereden duyuldu, kim yaptı, hangi maksatla yaptı?
Bunun dibini araştırmak lazım.
05 Ocak 2014 Pazar sabahından bir notum var.
 ATV proğramı, hani bilinen hoca, mûcizeden bahsediyor ki evlere şenlik.
İzlemeye dayanamadım, üzüldüm, kahroldum adeta!

Dinde iki asıl vardır, âyet ve sünnet diyerek bir kopuş oldu.
Allahın resulünü Allaha paralel hale getirdiler.
Kurana sünneti şerik (ortak) koşarsanız, Resulüllahı da Allah şerik koşmuş olursunuz.
Bu anlayışa sahip olanları görmüyor muyuz?
Muhammed, eşittir Allah diyorlar.
Google´e: "Muhammed eşittir Allah" yazın bakın karşınıza neler çıkacak?
Bunu dili ile söylemediği halde zihniyeti ile söyleyenler az değil.
Hristiyanlıkta peygamberlik makamı boştur zira peygamberlerini tanrı makamına atadılar.
Eğer peygambere tanrılık yakıştırırsanız peygambersiz kalırsınız.
Eğer birileri sevgili peygamberimize uçtu-kaçtı hikâyesi üzerinden Hz. İsaya nazire olarak buharlaştırmaya, ışınlandırmaya, göklere çıkarmaya kalkarsa sadece peygambersiz kalmakla kalmaz, Allaha olan imanını zedeler.
Allah bize peygamberi örnek almamızı tavsiye ediyor.

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
“Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (Ahzab:21)

Buharlaşmış, ışınlanmış, uçan biri örnek alınır mı?
Örnek alınması için bizim gibi insan olacak, yeryüzünde iz bırakacak.
Yerde iz bırakması için yerde yürüyecek, gökte değil.
Onu izlemek için onun yerde yürümesi lazım.
Onu izlemeği dert edinmeyenler için söylenecek bir şey yok.
Ahzap süresi 45-46 ayetlerde Allah, peygamberin sıfatlarını sayarken şöyle der:
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا
“Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.” (Ahzab:45-46)

قُلْ هَذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللّهِ عَلَى بَصِيرَةٍ أَنَاْ وَمَنِ اتَّبَعَنِي وَسُبْحَانَ اللّهِ وَمَا أَنَاْ مِنَ الْمُشْرِكِ
De ki: “İşte bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar bilerek Allah’a çağırırız. Allah’ın şanı yücedir. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim.” (Yusuf:108)
Hiçbir peygamber kendine davet etmemiş Allaha davet etmiştir.
Şimdilerde ise ya mezhebe, ya tarikata, ya cemaate davet ediliyor.
Bizim davetimiz Allahın daveti olan “Dar-es selam” yani Allahın yoludur.

وَاللّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلاَمِ وَيَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
“Allah kullarını esenlik yurduna çağırıyor ve O, dileyeni doğru yola iletir.” (Yunus:25)

Biz, bu yola çağıracağız ve diyeceğiz ki:
Sen bana gelme, kendine (fıtrata) gel.
Allahın seni proğramladığı fıtratına gel.
Vahy, fıtratın ikiz kardeşidir.
Başka davet aletleri sıkıntılıdır.
Allah, Enam Süresi 151-153 ayetlerinde 10 esas üzerinde durarak sonunda diyor ki:
وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
“Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti.” (Enam:153)
Tarikat mı dersin?
İşte Allahın davet emri tarikat.
Bunu gözardı eder, dinden, bilimden, irfandan, iz'andan haberi olmayan cihelanın tarikatına girerseniz, kaçan, göçen, uçan, peygamberle görüşen, 
Bunun ötesinde hâşâ Allah ile zuhuratta buluşan sahtekâr karla hemhal olursunuz.
Bu yoldan vaz geçmezseniz, çocuk istismarcılığından şikâyet etme hakkınız olmaz.

Allahın yolundan başka yolların herbiri sizi Allahın yolundan ayrı düşürür.
Allah resulünü güya yücelteyim diyerek kendi ekosunu yüceltiyorlar, başka bir şey değil.
Real (gerçek) İslam, pek çok meselede olduğu gibi yukarıda izaha çalıştığım meselelerde de kayma olduğu için rayından çıkarılmıştır.
Uydurulan değil, indirilen İslamı kavrayıp tatbik etmek ümidi ve beklentisi içinde dua, selam ve muhabbetlerimle!

Hasan Karagüzel
08 Kasım 2021