Hafta sonu geçirdiği talihsiz kaza ve sonrasındaki gelişmeleri kaleme alan Erdal Bıçakcı, “Başıma gelenler ve Karasu Devlet Hastanesi” isimli yazıyla bize ulaştırdı. Yazısında iddia olaylar serisini aktaran Bıçakcı, “Yaşadıklarıma inanamıyorum” dedi.

İşte o yazı...

Cumartesi günü çok güzel bir havada balık avlamak için TC Aziz Zengin ile denize açıldık. Bir iki saat dolaşmamıza rağmen balık yakalayamadan geri döndük. Sakarya nehrindeki iskeleye yaklaşırken Aziz'e baş tarafa geçip tekneyi bağlamasını, ben de arkayı başlayacağımı söyledim. Yanaşmamıza rağmen Aziz iskeleyi ve halatı yakalayamadı. Tekne iskeleden uzaklaştı.

Bir tur daha atarak tekrar iskeleye yaklaştım. Ama Aziz yine halatı tutup bağlayamadı. Bunun üzerine ona "sen kıça geç, ben önü bağlarım" deyip, öne geçtim. Aziz kıç halatını kısa tutunca, nehir akıntısı ile yakalamış olduğum iskeleden tekne açılmaya başladı. Ayaklarım teknede, ellerim iskelede kaldı. Ama tekne açılıyordu. Ya nehire  düşecektim. Ya da vücudumu tekneye çekecektim.

Ani kararla iskeleyi bırakıp tekneye dönmeye çalıştım. Ama dengemi kaybederek kürek bağladığımız dik duran kalın demirin  üzerine düştüm. Büyük bir acı hissettim. Elimle kan akan baldırımı tutup, paramparça olduğunu görünce fenalaştım. Et ve yağlar elime geliyordu. Acele ile iskeleye çıktım. Halat bulup ayağımı bağlayıp, kan kaybını önlemek  istedim.

Ama ip vs bulamadım. Dışarı çıkmaya çalıştım. Kardeşim kapıyı kilitleyip gitmişti. Bağırmaya başladım. Az sonra;  kardeşimin sesini duydum. Kapı açıldı. Arabaya ulaşmaya çalışırken fenalaşıp banka oturdum. Bayılmışım. Uyandığımda arabanın içinde gidiyordum. Aziz deli gibi arabayı sürüyor.

Kardeşim Atilla beni tutuyordu. Aziz önüne çıkan arabalara korna çalıp bağırıyordu. Bacağımı unuttum, araba kaza yapacak diye korkmaya başladım.  Sonunda Karasu devlet hastanesi acil servisine ulaştık. Sedye ile içeri aldılar. Tahminen hastabakıcılardan oluşan bir kadro vardı. Dikiş atılacak dediler.

Morfin yapıp, diktiler. Sargı ile de kapattılar. Ama nabzım ve tansiyonum çok düşmüştü. Yürüyen koltukla beni o halde taburcu etmeye kalktılar. İtiraz ettim. Kötüyüm derken; yerdeki kanımı görünce tekrar bayıldım. Müşahede odasında uyandım. Başımda dayımın oğlu Haldun vardı. Bir takım aletlere bağlandım. Fakat rakamlar sürekli değişiyor ve alarm çalıyordu.

Haldun sürekli rakamları söylüyor, rakamlar düşünce paniğe kapılıyordum. İlgilenen yoktu. Gariban bir hastabakıcının insafına kalmıştım.  Hastabakıcı gelip; "aletin bozuk olduğunu söyledi". Haldun'a kızıp, rakamları söylememesini istedim.  Nefes alamıyordum. Kapalı rutubetli havasız bir yerdi. Oksijen bağladılar. Ve müşahede odamı değiştirmeye karar verdiler. Yeni bölümdeki alet de çalışmıyordu.

Oksijen de kesilmişti. Alet sürekli alarm verip kırmızı yanarken; İçeriden doktor "yaralının ölmüş olması gerekiyor" diye espri yapıyordu. Sonra serum bağlandı. Uzun bir müddet yattıktan sonra taburcu ettiler. Tabi yürüme olarak. Acilin kapısından çıkar çıkmaz; yaptıkları tüm pansuman yere düştü.

Son derece kötü, ilgisiz, perişan bir acil servisti. Ömrümde böyle berbat hastane görmedim. Aklı olan karasulu buraya gitmez. Tekrar içeri girdim. Düşen pansumanı gösterdim. Görevli "şikayetiniz nedir" diye sorunca çıldırdım. Yanımdaki kardeşimin eşi beni sakinleştirerek, tekrar pansumanı yaptırıp, o vaziyette perişan hastaneden çıktık. 

Kardeşim ve eşi beni Hendek'teki evime götürdü.  Gece boyunca kanamam hiç durmadı. Değiştirdiğim iki yatak ve pijama kan içinde kalmıştı. Sabah paniğe kapılıp, eşimle İstanbul'a özel hastaneye gitmeye karar verdik.  Gittiğimiz hastanede; yapılan dikiş ve müdahalenin doğru olmadığı söylendi. Kanama durduruldu.

Ama dikiş sorunum devam ediyor. İyileşme sürecimin en az on gün süreceği söylendi.  Benim başıma gelen bu olayda Karasu devlet hastanesinin perişanlığını gördüm. Ciddiyetsiz, bilgisiz çalışanlar. Bozuk aletler. İnsana değer vermeyen davranışlar moralimi çok bozdu.

İki kez bayılan, nefes alamayan bir hastanın tansiyonuna bile bakmadılar. Kalbini kontrol etmediler. Bu hastanenin yöneticisi, başhekimi yok mu? Bu ne biçim hizmet anlayışı?  Çocukluğumuzun küçük hastanesini bu dev yapıdan çok çok iyi hizmet veriyordu. 

Devasa bina yapmak hizmet vermek için yeterli değildir. Bu kaza dolayısı ile arayan, mesaj yollayan tüm dostlarıma teşekkür ediyorum.

Not: Resimdeki solda siyah ahşabın üzerindeki dik metalin üzerine düştüm...