Adatıp Sağlık Grubu’na bağlı olarak Sakarya’da faaliyet gösteren Özel Adatıp Hastanesi Endokrinoloji Uzmanı Doç. Dr. Müyesser SAYKI içinde bulunduğumuz, mübarek Ramazan Ayı nedeniyle bilgilendirmelerde bulundu.

Diyabetli her hasta oruç tutabilir mi?
Doç. Dr. Müyesser SAYKI, her diyabetik hastanın oruç tutamayacağını belirterek, “Hastanın diyabetinin türü, kullandığı diyabet ilaçları, özellikle kan şekerini normalin altına düşürebilen ilaç kullanıp kullanmaması, ek hastalıkları, hipoglisemi durumu, sosyal ve iş yaşamları dikkate alınarak değerlendirilmeli ve oruç tutması uygunsa kişiye göre bir tedavi ve takip planı oluşturulmalıdır. Oruç tutmak isteyen diyabetli hastalar ideal olarak Ramazan ayından 4-8 hafta önce takip eden hekimine başvurmalı ve bu isteğini bildirmelidir. Ramazana 4-8 haftadan daha kısa süre kaldığında yapılan tedavi değişiklikleri orucun ilk günlerinde ilaç yan etkisi ve kan şekerinde dalgalanma gibi sorunlara neden olabilir.” dedi.

Hangi diyabetli hastaların oruç tutması risklidir?
“Yalnız yaşayan hastalar, son üç ay içerisinde ikinci bir kişiden yardım almayı gerektirecek düzeyde hipoglisemi (şeker düşüklüğü) geçirenler, sık sık hipoglisemi atağı olanlar, hipoglisemiyi hissetmeyen hastalar, diyabete bağlı koma nedeniyle yakın zamanda hastanede yatışı olanlar, kötü kontrollü diyabeti olanlar (üç aylık şeker ortalaması yani HbA1C düzeyi %8’in üzerinde olan hastalar), gebeler, çoklu insülin kullanan hastalar ve diyabete bağlı kalp-damar, göz, böbrek ya da sinir hasarı olan hastalar yüksek riskli olduğu için oruç tutması önerilmez.” diyen Doç. Dr. Müyesser SAYKI sözlerine şu şekilde devam etti; “Yüksek riskli diyabet hastaları oruç tutmaları durumunda ciddi kan şekeri düşüklüğü, diyabetik koma, vücutta ciddi susuzluk, böbrek yetmezliği ve damarlarda pıhtılaşmaya eğilimle karşılaşabilirler. Diyabetik koma riski, özellikle Ramazan ayı öncesinde kan şekeri seyri iyi olmayan Tip 1 diyabet hastalarında belirgin düzeyde daha fazla görülür. Ayrıca uzun süre susuz kalmanın sonucu olarak tansiyon düşmesi, bayılma, pıhtılaşma artışına bağlı hastalıklar, düşme ve kırık ile karşılaşabilirler.Üç aylık şeker ortalaması %8’in altında olanlar, hipoglisemiye neden olmayacak şeker hapları kullanan ya da günde bir kez insülin kullanan hastaların isteği doğrultusunda öneriler dikkate alınarak ve hekim kontrolünde oruç tutabilir.”

Ramazan ayında oruç tutan hasta kan şekeri ölçümünü nasıl yapmalıdır?
Ramazan ayı boyunca oluşabilecek kan şekerinde düşme ve yükselme ataklarından korunmada sıkı kan şekeri takibi büyük önem arz ettiğini belirten Doç. Dr. Müyesser SAYKI, bazı hastaları da kan şekeri düşmesine rağmen hiçbir belirti gözlemlenemeyeceğini, bu nedenle iftarda orucu açmadan önce kan şekerinin mutlaka ölçülmesi gerektiğini söyledi. Hiperglisemi riski açısından da iftar başlangıcından iki saat sonra tokluk şekerine bakılması gerektiğini ifade eden Endokrinoloji Uzmanı, “Bunun dışında sahurda, sabah kalkınca, gün ortasında ve ikindi vakti ölçülen kan şekerleri olası hipoglisemileri saptamak açısından yararlıdır. Özellikle ilk günlerde bu şekilde takip yapılmalı, eğer kan şekeri iyi seyrediyorsa günlük ölçüm sayısı azaltılabilir.” dedi.

Hipoglisemi belirtileri nelerdir?
Doç. Dr. Müyesser SAYKI, kan şekerinin düşmesi durumunda çarpıntı, acıkma, baş dönmesi, ellerde titreme, soğuk terleme, huzursuzluk, bulantı, baş ağrısı, konuşmada güçlük ya da bilinç bulanıklığı olabileceğini, bu belirtiler meydana geldiğinde kan şekerinin parmak ucundan acilen ölçülmesi gerektiğini söyledi. Bu belirtilerin genelde kan şekerinin 70 mg/dl’nin altında görüldüğünü ancak bazı hastalarda daha yüksek veya daha düşük değerlerde de olabildiğini ve bu semptomlara eşlik eden düşük kan şekeri varlığında orucun sonlandırılıp, kan şekerini hızlı yükseltmek için şeker veya meyve suyu alınmanın gerekli olduğuna dikkat çekti.

Oruç tutan diyabetik bireylerin beslenme ve egzersiz düzeni nasıl olmalıdır?
Doç. Dr. Müyesser SAYKI, Ramazan ayında iki ana öğünlü beslenme düzenine geçilmesi ve uzun açlık süresi nedeniyle oruç tutan diyabetik hastaların her zamankinden daha dikkatli olması gerektiğini söyleyerek, “Bu iki ana öğünün (sahur, iftar) arasında en az 1-2 ara öğün yapılmalıdır. İftarda aşırı yenilmemelidir. Sahur öğünü mümkün olduğunca imsak vaktine yakın zamanda yapılmalıdır. Bol yeşillik, az yağlı süt ürünleri, yumurta, birkaç zeytin, çavdar/tam buğday ekmeği, ceviz gibi gıdalar tüketilebilir. Ayrıca böbrekleri korumak için en az 2-2.5 litre sıvı tüketilmelidir. Yüksek tuz içeren maden suyu, kafeinli ve şekerli sıvı alımından uzak durulmalıdır. Hipoglisemi riskinden dolayı oruçlu iken egzersiz yapılması önerilmez. Ancak iftardan 1 saat sonra ağır olmayan egzersiz ve hafif tempolu yürüyüş yapılabilir.” dedi.