Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) tarafından düzenlenen SUBÜ Konuşmaları’nın 96’ıncı konuşmacısı, ‘Havacılık Tarihi ve Ar-Ge’ konulu söyleşiyle Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TUSAŞ) Genel Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Fahrettin Öztürk oldu. Moderatörlüğünü SUBÜ Bilişim Teknolojileri MYO Müdürü Doç. Dr. Gökhan Atalı'nın üstlendiği söyleşide; havacılık tarihindeki kırılma noktaları, küresel havacılık tedarik zincirinde Türkiye'nin rolü, milli muharip uçak projesi ve uzay teknolojilerinde Türkiye'nin potansiyeli gibi konular üzerine konuşuldu. Programın tamamı üniversitenin YouTube kanalı SUBÜ Haber’den istenildiği zaman izlenebiliyor.
Üç büyük kırılma noktası
Havacılık çalışmalarının geçmişine değinen TUSAŞ Genel Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Fahrettin Öztürk, “Bizim havacılıkla ilgimiz sanılanın çok ötesinde bir tarihe dayanıyor. Endülüs Emevî Devleti’nden başlayarak Osmanlı’da Hezarfen Ahmet Çelebi ve Lagari Hasan gibi öncülerle süregelen bir geçmişimiz var. 1600’lü yıllarda Osmanlı’da havacılık konuşulmuş, gündem olmuş. Cumhuriyetin ilk yıllarında ise Vecihi Hürkuş, Nuri Demirağ gibi önemli isimlerle büyük adımlar atılmış. 1925’te TOMTAŞ kurulmuş, Türk Hava Kurumu yine aynı yıl faaliyete geçmiş. 1980’li yıllarda ise TUSAŞ ve TEI’nin kurulması, Savunma Sanayi Başkanlığı’nın teşkil edilmesi ile ikinci büyük kırılma yaşanmış. Üçüncü ve belki de en kritik dönüm noktası ise 2005 sonrası. Özgün projelerin başladığı bu dönemde, çok kısa sürede ciddi mesafeler katettik” diye konuştu.
Büyük üreticilerin tedarikçisiyiz
Küresel havacılık tedarik zincirinde Türkiye’nin rolüne değinen Öztürk, “Havacılık sadece uçağı yapmak değil, o uçağın ekosistemini oluşturmaktır. Koltuğundan camına, kompozitinden yazılımına kadar bu parçaları üretmek büyük bir endüstri gerektiriyor. Bugün dünyadaki her uçakta bizim ürettiğimiz bir parça var dersem abartmış olmam. TUSAŞ, Boeing’den Airbus’a, Skorsky’den Leonardo’ya kadar birçok büyük üreticinin tedarikçisi konumunda. Bu ciddi bir mühendislik, üretim ve güven ilişkisinin sonucudur” ifadelerini kullandı.
MMU ile kabiliyetimizi gösterdik
Milli Muharip Uçak Kaan hakkında bilgi veren Öztürk, “Kaan’ın temelleri 2010’da atıldı ama asıl ivme 2017’den itibaren kazanıldı. Göreve başladığımda bu proje benim birinci görevimdi. İlk başta sadece bendim. Ekip kurduk, çok kısa sürede 500 kişiye ulaştık. Süre en büyük sıkıntımızdı ama inancımızdan hiç vazgeçmedik. Bu bir 5’inci nesil savaş uçağı ve dünyada bunu yapabilecek sayılı ülke var. Biz bu projeyle cesaretimizi, teknolojik olgunluğumuzu ve üretim kabiliyetimizi gösterdik” dedi.
Uzay çalışmalarında güçleniyoruz
Uzayın teknolojinin zirvesi olduğunu belirten Öztürk, “Türksat 6A'yı biz yaptık. Parçalarını, yapısallarını biz geliştirdik. Şu anda uzayda görev yapan parçalarımız var. Kaan, Hürjet, Anka 3, Kızılelma, TB2, Akıncı, TS1400, PD170, TF6000 gibi projeleri hayata geçiren bir ülkenin uzayda da güçlü olması kaçınılmaz. Uzay artık teknolojinin en ileri ligidir. Ve biz orada yerimizi almaya başladık. Bundan sonra çok daha ileri hedeflerimiz var” açıklamasında bulundu.
Kendi ayakları üzerinde duran bir Türkiye
Yerli ve milli üretimin küresel ölçekteki önemini vurgulayan Öztürk, “Savunma sanayi güçlü olan bir ülke, dış politikada da güçlüdür. Kendi silahını, uçağını, uydusunu yapabilen bir ülke, başkasına bağımlı kalmaz. Yerli katkımızı arttırmamız lazım ama bu dünyadan kopmak anlamına gelmez. Aksine dünyayla entegre ve iş birliklerine açık olmalıyız. Küresel ölçekte iş yapabilen ama kendi ayakları üzerinde duran bir Türkiye hedefimiz olmalı’ dedi.
Çalışmak, sabretmek, vazgeçmemek
Gençlere tavsiyelerde bulunan Öztürk, “Temel sağlam olacak. Yabancı dil, teorik bilgi, teknik altyapı eksikse bunlar tamamlanmalı. Ondan sonra da çalışmak, sabretmek, vazgeçmemek gerekiyor. Ar-Ge bizim için bir yaşam biçimi. Hayatın her anında daha iyisini aramak, mevcutla yetinmemek gerekiyor. Zorluklar elbette olacak ama bu yoldan dönmeyeceğiz. Eğer pes etseydik bugün Kaan’dan, Hürjet’ten, Anka’dan bahsedemezdik.”