Röportaj Sibel Metin

Sezer Soykök’ü tanıyabilir miyiz? Bize kendinizden bahsedebilir misiniz?

* Sezer Soykök ? Düz bir adam aslında. Yaş, nerede doğdu, manitası var mı? gibi şeyler çok önemli değil düz bildiğin adam. Sadece gururla söyleyebileceğim hayatımın merkezine aldığım bir erkek evladım var o kadar.  Yetenekli, inatçı, meraklı, azimli falan olduğumu söylüyorlar. Öyle miyim bilmiyorum ama yaptığım iş sevdiğim iş ise tutkuyla yapıyorum diyebilirim.

Sanırım o yüzden benimle ilgili bu sıfatlar kullanılıyor. Şimdiye kadar beni egoist olarak tanımlayan birileri olmadı bu beni çok mutlu ediyor lakin yanıldıkları bir şey var aslında egoist bir herifim sadece egomu işimin dışında kullanamıyorum eğer kullanırsam beni izleyen ya da okuyan  insanlara terbiyesizlik yapmışım gibi gelir.

O yüzden düz bir adamım aslında diyebiliyorum. Şöyle ki oyunum biter ya da imza günüm direk insanların arasına karışır “naber lan gençler” diyebilirim  böyle bir adamım ama sahnede  değişik bir adama dönüştüğüm söylenir. Bu egodan bahsediyorum. Zaten egomuz olmazsa sanat yapamayız bu iyi bir şey. Sözün özü sahneden inince “Açılın ben oyuncuyum” diye gezmem, utanırım da zaten.  Bu arada aslında utangaç bir asosyal olduğumu söylemiş miydim? :)

İlk oyunculuk deneyiminizi nerede yaşadınız?

*Tiyatroya 1990 yılında Manisa Afsem Tiyatrosu isimli yerel bir ekipte başladım ama o zamanlar sahne falan süpürürdüm. O ekipte sonraki yıllarda ilk oyunlarımı oynadım AFSEM benim ilk okulumdu çok şey öğrendim orada. Buradan Ahmet Nuri ağabeyime sevgilerimi iletiyorum.  ilk oyunumu Manisa Lisesi Tiyatro Topluluğu’nda oynadım.  İlk deneyimim  Yunus Emre oyununda derviş rolü idi.

Sonrasında kendi ekibimi kurdum yine AFSEM de bir sürü oyun oldu. Ardından Manisa Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun ilk kurucu ekibinde yer aldım. Orada çok değerli hocalarım, ustalarım oldu. Alaylılığın yanında akademik tedrisattan da geçtim diyebilirim. Son olarak bana İstanbul yolu gözüktü ve buradayım. Çok uzun yol benimkisi ve bu yol bitmedi, bitecek gibi de gözükmüyor. Hala bilgiye, öğrenmeye aç bir adamım hala öğreniyorum. Tiyatro, öğrendim dediğinde meslek hayatına son vermen gereken bir sanat. Sanatın bütünü öyle aslında. Ne yaparsan, ne okursan, kaç defa sahneye çıkarsan çık bitmiyor.

İleriye dönük projeleriniz var mı?

*Proje hep var. Ben hızlı düşünen, çok düşünen bir herifim bu da dilime yansır söyleyecek çok şeyim var o yüzden hızlı konuşurum. Sahnede toparlarım, vitesi düşürürüm. Projede düşündükçe çıkıyor işte. Yazmayı düşündüğüm çok oyun var, sahneye koymak istediğim çok oyun var, tedrisatından geçmek istediğim çok usta, üstad, hoca var. Var da var. İsterik bir adamım sanırım. Ama en çok istediğim ne derseniz. İlk romanım Avcı’nın senaryosunu yazıp çekmek derim.

Şuan ki projeleriniz peki neler?

*Malum bu pandemi döneminde hepimiz durduk. Pandemi den önce oynadığımız oyunlar vardı onlar devam edecek. Sanal Gerçekler vardı onu kaldırdık üç sezon yeter bence. Benim yazdığım Buyur Burdan Kaç isimli bir komedi oyunum var Sevtekin Sanat Tiyatrosu’nda o devam ediyor. Yeni Tiyatro’da Saydam Yeniay hoca ile Sema Göktaş hocanın yazdığı Duvar isimli bir oyuna başladık provalar tam gaz devam ediyor.  Kafamda biyografi oyunu var -ki ben biyografileri çok severim. Orhan Veli’nin bilinen şiir oyunlarının aksine tam bir hayat hikayesini yazmayı düşünüyorum belki onu sahnelerim. Yeni Romanım Şirket’in oyunu var roman çıkarsa sahnelenmeyi bekliyor. Dedim ya isterik bir adamım. Kafa başka çalışıyor benim belki de bu yazdıklarımı değil bambaşka bir oyun yazar oynarım. Bu konularda maymun iştahlıyım sanırım ( alın size özeleştiri )   Her sezon “Başka oyun yok mu?” diye anıran bir hayvana dönüşüyorum. Üretmeyi, sahnede olmayı seviyorum yahu.

Şu an oynadığınız oyun hakkında söylemek istedikleriniz?

*Hali hazırda Sevtekin Sanat Tiyatrosu’nda oynadığımız “Buyur Burdan Kaç” var. Ne diyebilirim ki? Tamamen seyirciyi güldürmeye yönelik sanatsal derinliği olmayan fars bir oyun. Verdiği tek mesaj cezaevinden kaçmayın, kaçarsanız da Selim gibi bir salakla kaçmayın. ( Selim salağını ben oynuyorum )  :)  Ama çok eğlenceli bir oyun biz oynarken çok eğleniyoruz seyirci zaten eğleniyor. Oyunda ekip uyumumuz fazlasıyla iyi. Üç sezondur birlikteyiz böyle olunca da oyuna yansıyor bu enerji.

Türkiye’de tiyatrocu / oyuncu olmak zordur. Gençlere buna yönelik ne söylemek istersiniz?

*Bence Türkiye’de tiyatrocu/ oyuncu olmak zor değil. Türkiye’de olmak, bu sanatı layıkıyla yapmak zor.  Her zaman söylerim çok doğru bir mesleği yanlış bir ülkede yapmaya çalışıyoruz aslında. Yağmur yağdığında bile seyirci sayısı düşen bir ülke burası. Son olarak pandemide gördük ilk tiyatro sanatı ve eğlence sektörü tökezledi. Çok meslektaşımız evine ekmek götüremez hale geldi. O kadar çaresiz kaldık ki artık sosyal medyaya saçma sapan videolar çekmeye başladık. Çaresiz kalınca bir süre sonra saçmalıyorsun gerçekten. Şu an sektör ne yapacağını bilemez halde herkes bir yerlere saldırıyor haklı olarak.  Gençlere gelince. Gümbür gümbür gelen genç arkadaşlar var bu tartışılmaz ama gerçekten cesur olanlar gelsin arkamızdan, acı çekmeyi seven mazoşist tarafları varsa yapsınlar tiyatroyu çünkü acı çekmeden sanat olmuyor. Popüler kültürün gazıyla tiyatro yapmaya yeltenen genç kardeşim varsa ne olur uzak dursun sahnelerden.  Tiyatro yaparak ünlü olunmaz ünlü olacaksan da bir ajansa kayır yaptır bekle derim sadece. Bana DM den “Nasıl ünlü olurum” diyen bir genç kardeşim vardı o aklıma geldi şimdi. Ben de “Ulan bilsem ben ünlü olacağım dümbük” demiştim. Sonuçta tam zamanlı bir ünlü değilim meslekte otuzuncu senem ve hala part-time ünlü bir adamım. Kolay değil öyle. :)

Örnek aldığınız ve ya hayranı olduğunuz oyuncu tiyatrocu kimler? Kimleri başarılı buluyorsunuz bu alanda?

*Tiyatro yapan ama layıkıyla yapan herkese hayranımdır ben. Ama idolüm diyebileceğim tek bir adam vardır o da Genco Erkal.  Lise yıllarımda tiyatroya yeni başladığım dönemde Genco hocanın Manisa turnesinde “Bir Delinin Hatıra Defterini” izledikten sonra bu mesleği yapmaya net olarak karar vermiştim. Başımı yakan Genco hocadır aslında. Ne iyi etmiş.

Tiyatro sahnesi canlı performans olduğu için daha zordur, yaşadığınız sahnede ilginç komik bir anınızı anlatabilir misiniz?

*Çok var. Ama en unutamadığım zannedersem Çanakkale turnesiydi sahneye kültür merkezinin bir bölümünü boyayan bir boyacı dalmıştı. Boya yaparken alkol almış üstüne bir de tiner kokusu eklenince “Bu ses ne, ne oluyor lan burada” deyip sahneye dalmış adam. Oyunun da en dramatik yeri normalde seyirci duygusallaşıyor ama o gün seyirci gülmeye başlamıştı. Biz tabi ne olduğunu anlamaya çalışırken adam sahnede şovunu yapmaya devam ediyordu. Son anda fark edip “Fransua benim odayı boyamayı bitirdiysen salona geçebilirsin” deyip adamın kolundan tutup sahneden çıkartmıştım. Burada annemi oynayan Bedriye ablama da selam çakayım.

Baba olmak nasıl bir duygu?

*Sahnede olmaktan daha iyi hissettiren bir duygu bence. Oğlum dünyaya geldikten sonra sahne bir alt sıraya indi diyebilirim.

Sezer Soykök başarılı oyunculuğu dışında ayrıca başarılı bir yazar da… Kitaplarınızdan bize bahsedebilir misiniz?

*Bu kitaplar çok sinir bozucu aslında. Normalde oyun yazan arada şiirler karalayan bir adamdım nasıl olduysa romancı oluverdim ve yazarlık oyunculuğumun önüne geçti. İşte bu gerçekten sinir bozucu. “Yazar” dediklerinde hala “Oyuncuyum ben” diyorum. “Yazarlık yan dal” Şaka bir yana piyasada olan daha doğrusu basılmış iki romanım var. Avcı ve Taş. Psikolojik hikayeler yazmayı seviyorum ( - ki hep psikolog ya da psikiyatrist olmak istemişimdir oyuncu oldum ) 

Kitaplarımdan maalesef bahsedemiyorum çünkü anlatınca spoiler veriyorum onu bir aşamadım. Şu kadarını söyleyebilirim Avcı tecavüzcülere kafayı takmış bir psikiyatristin hikayesi Taş ise aldatılmış bir heykeltraşın zaman içinde değişen ruh durumunun anlatıldığı bir roman. Şu an basılmayı bekleyen iki kitabım daha var. Birisi yine roman “Şirket” şu an yayınevi arayışlarım, görüşmelerim devam ediyor. Bir de öfke kontrolü ile ilgili daha doğrusu içimdeki o yaramaz çocuğu nasıl oyuncu ve yazar yaptığımı anlattığım bir kitabım var tam olarak kişisel gelişim diyemem ama içimizdeki o yaramaz psikopatın  kafasını nasıl karıştırıp üretime faydalı bir bireye dönüştürebileceğimizi anlattığım bir öğreti diyelim. 

Kitaplarınızla tiyatro sahnesini birleştirmeyi hiç düşündünüz mü?

*Son romanım ŞİRKET zaten bir tiyatro oyunu idi. İki sezon önce Tetikçi ismiyle sahnelemiştim sonra hikayeyi roman haline getirdim. Kitap çıkınca revize edilmiş yeni tekstini sahneye koymayı düşünüyorum elbette. Bir de şu öfkemizi nasıl yönlendirebileceğimizi anlattığım kitabı sahnede kişisel gelişim kafasında insanlara anlatmak istiyorum. İşte orada yazarlık ve oyunculuğumu iç içe kullanabilirim.

Hem oyunculuk hem yazarlık, peki Sezer Soykök romantik bir adam mıdır? Bazı geceler şiir yazdığı oluyor mudur? Sevenleriniz merak ediyordur?

*Romantik nasıl olunur pek bilmem aslında. Ama kadınına göre romantik olabilirim tabi ki. Nasıl desem hak eden kadına elbette romantik olurum diyeyim. Sonuçta bu coğrafyanın erkeğiyim yazar da olsan oyuncu da olsan bazen odun olabiliyorsun. Ben o gruptayım sanırım.  Şiire gelince evet yazarım hatta neredeyse iki kitap çıkartacak kadar şiirim var ama onları genelde sosyal medya hesaplarımda paylaşıyorum. Geceler zaten kelimeleri mısra mısraları şiir yapan saatlerdir. Genellikle geceleri yazarım ama doğrudan -şu kadına yazdım- dediğim şiir pek yok. Hayalimden kadınlar uydurup yazarım bir şeyler. Ha! Bir de bana gerçekten acı çektiren kadın varsa fena yazarım. Ağzım pisleşir o zaman odun odun şeyler yazabilirim o an. :)

Tuna Arman ile birlikte bahçıvan rolüne girerek sevenlerinize kısa videolar sunmuş ve onları eğlendirmiştiniz? Kimden çıkmıştı bu fikir? Epey tuttu, sevildi de… Devamı gelecek mi?

*Tuna benim canımdır çok severim. Arkadaşımdır, dostumdur, hocamdır, ablamdır çok şeydir o benim hayatımda. O videoların soru olarak gelmesi şaşırttı aslında.  Bir dönem arka arkaya çekip koymuştuk ve  beni gerçekten Tuna’ın evinde çalışan bahçevan zannedenler bile vardı.  O videolar tamamen sıkıntıdan çektiğimiz videolardı. Bir gün neden çektiysek ya da nasıl sıkıldıysak çektik paylaştık baktık beğenen var devam ettik bir süre. Prova edilmeden, yazılmadan tamamen doğaçlama çekilen şeyler onlar kendimizi eğlendirdik desem daha doğru olur ama insanlarda eğlendi bu güzel bir şey. Yeniden çeker miyiz bilmiyorum malum pandemiden dolayı eskisi gibi sık görüşemiyoruz sevgili Tuna ile ama bir gün denk gelirsek ve sıkılırsak yine kendimizi eğlendirmek için çeker paylaşırız.

Son olarak kuklanız, canım dediğiniz Muhittin ile sevenlerinizin gönlünü fethettiniz? Muhittin’i bize kısaca anlatabilir misiniz?

*Muhittin ile çok mesaimiz yok aslında pandemide bir kaç şey çektim onunla o kadar ama onunla ilgili güzel planlarım var.  Ben aynı zamanda Karagözcüyüm daha doğrusu bir dönem  yaptım şimdi Karagözcüyüm demek çok beylik laf oldu. Bu ülkede bu işi layıkıyla yapan çok usta var. Ben, şöyle bir tasvir tutmuşluğu olan bir sanatçıyım sadece. Ama kukla merakım çocukluktan beri vardı. Muhittin gibi bir kuklam olmasını çok istemiştim ama üşenip yapamamıştım. Muhittin bana doğum günümde Serap isimli bir kardeşim tarafından hediye edildi.

Evlatlık verildi desem daha doğru çünkü onu benim oğlan kadar seviyorum. O benim içimdeki çocuk tarafım. Söyleyemediklerimi ona söyletiyorum, evde onunla laflıyorum bazen abartıp ona danıştığım bile oluyor.  Muhittin sosyal medya hesabımdaki kız arkadaşlarıma yürüyen garip çocuk.  Bir ara benden fazla hayranı vardı.  Ama yeri geldi mi hayatı ciddiye alıp siyasette yapabilen bir çocuk. O beni rehabilite ediyor aslında. Ha! Bir de oğlum Tolga’yı fena halde kıskanıyor.

Çok teşekkür ederim.