İTHAM EDİCİ
Yavuz, “Ben hayatım boyunca, eksik varsa o eksiği gidermek ve daha iyi neticelerin ortaya çıkmasını sağlamak adına iyi niyetle yapılan eleştiri ve önerileri ziyadesiyle mühimsemişimdir. Ancak bu eleştiriler; eleştiriden ziyade yıpratıcı, değersizleştirici ve itham edici bir içeriğe sahipse, eleştiri, söz konusu eksikliğe oranla oldukça mübalağalı ise” diye yazdı.
FARKLI TONLARDA
Yavuz, “Dönüp dönüp aynı konuyu defalarca farklı tonlarda ortaya koymayı marifet sayan bir halde yapılıyorsa, kendisine meselenin içeriği tüm ayrıntılarıyla bildirilmesine rağmen düzeltme yapılmıyor veya aynı tonda düzeltme yerine cılız ifadelerle geçiştiriliyorsa; bu, eleştiri değil, bilerek veya bilmeyerek yıkıcı, tahrip edici, değersizleştirici ve yok edici bir atmosferin inşasına malzeme tedarik etmektir. Meseleyi bir kez daha izah etsem iyi olur diye düşündüğüm sırada Sayın İbrahim Bulut’un yazısı önüme düşüverdi. Ben de yeni bir paylaşım yerine, hissiyatıma adeta tercüman olan bu yazının bir bölümünü aşağıda paylaşıyorum. Tabi mi anlamak isteyenler için” dedi.

İşte İbrahim Bulut’un o yazısı:
İNSANLIK NEREDE BAŞLAR, VİCDAN NEREDE BİTER!
Sakarya Büyükşehir Belediyesi’nin benzeri olmayan Doğal Yaşam Kampüsü’nü açmasıyla birlikte Sakarya’da sadece bir tesis kapısı açılmadı. Aynı zamanda insanın, hayvanın, vicdanın ve siyasetin nasıl yan yana geldiğini gösteren büyük bir ayna da bu şehrin üzerinden bütün ülkeye tutuldu. Kim neye bakıyor, kim neyi görmek istemiyor, kim hangi refleksle konuşuyor, hepsi tek tek ortaya döküldü.
Ortada 105 dönümlük bir alan var. On bin hayvan kapasitesi olan devasa bir yaşam sahası var. Ameliyathaneler var, yoğun bakım üniteleri var, rehabilitasyon alanları var. Engelli hayvanlar için özel bölümler var. Anne ve yavruya ayrı düzenekler var. Sahiplendirme merkezleri var. Mama üretim tesisi var. Gıda atığından katkısız mama üretiliyor. Çocuklar için eğitim alanları var.
Bir tane bile göstermelik ayrıntı yok. Baştan sona sistem kurulmuş. Tedavi var, sahiplendirme var, yaşam alanı var. Yani mesele sadece sokaktan toplamak değil, hayatı yeniden kurmak.
Ama ne oldu.
Klavyeler açıldı.
Niyetler bir bir ortaya saçıldı.
“İte köpeğe bu kadar para harcanır mı”
“Bu kadar lüks insanda yok”
“Fakir fukara ne olacak”
“Kesin bunun altında rant vardır”
Sözler kaba. Düşünce sığ. Vicdan ise bu tartışmada sanki seçmeli bir ders gibi kenara itilmiş durumda. Bana göre burada mesele para da değil, hayvan da değil. Burada mesele niyet. Kimin gerçekten derdi can, kimin derdi sadece karşısındakini vurmak, onu gördük. Çünkü aynı ağızlar yıllardır başka belediyeler için “niye barınak yapmıyorsunuz” diye bağırıyordu. Yapılınca da sustu. Öyle bir sustu ki, bu kez de adeta “niye yaptınız” noktasına geldi.
Şimdi gelin, meseleyi duygularla değil, akıl ve ahlak terazisiyle, tane tane sorularla konuşalım.
1-)
Sokak hayvanları bugün Türkiye’nin bir gerçeği değil mi?
Varlar mı?
Evet, varlar.
İnkâr ederek kayboluyorlar mı?
Hayır, tam tersine büyüyorlar.
2-)
Sokak hayvanları öldürülür mü?
Bu, vicdanen kabul edilebilir mi?
Hukuken kabul edilebilir mi?
Bir sorunu ortadan kaldırmak adına can almak, hangi ahlaka sığar?
3-)
Sokak hayvanları sorununa seyirci kalmak, sorunu çözüyor mu?
Yıllardır seyirci kalan şehirlerin bugün yaşadığı tabloyu hepimiz bilmiyor muyuz?
4-)
Sokak hayvanı sorununu çözmek adı altında ahlak ve hukuk dışı yöntemler kabul edilebilir mi? Toplamak adı altında yok etmek, sorumluluk mu olur, kaçış mı?
5-)
Ve asıl soru. Sokak hayvanları meselesi bugün karmaşık bir hâle gelmedi mi?
İnsan güvenliği var.
Hayvan hakkı var.
Toplumsal huzur var.
Korku var.
Merhamet var.
İşte tam da bu yüzden mesele sloganla değil, sistemle çözülür.
Şimdi bu soruların hepsini yan yana koyduğumuzda adil olalım. Sakarya Büyükşehir Belediyesi’nin geliştirdiği formül, bugün gelinen noktada en ahlaklı, en dengeli ve en makul formüldür.
Tehlike oluşturan hayvanlar sokaktan alınıyor.
Ama öldürülmüyor.
Doğal yaşam alanına götürülüyor.
Rehabilite ediliyor.
Yaşatılıyor.
Hem hayvanlara zarar verilmiyor, hem insanlar korunuyor, hem de sokaklar daha güvenli hâle geliyor. Üstelik iş bununla da bitmiyor. Hayvanların mamaları artık yemek atıklarından karşılanıyor. Yani hem israf önleniyor, hem sürdürülebilir bir sistem kuruluyor. Bundan daha mantıklı bir model olabilir mi?
Bu ne yahu! Herkes meseleyi bile isteye saçma sapan bir noktaya çekiyor. Mesele çok açık. Hem insanı koruyacaksın, hem hayvana zarar vermeyeceksin. Sakarya Büyükşehir tam olarak orta yolu bulmuş. Daha ne diye kafa karıştırıp ortalığı bulandırıyorsunuz.
Bir de işin başka bir yüzü var ki, asıl can yakan taraflardan biri burası. Yıllardır hayvan hassasiyeti üzerinden konuşan bazı çevreler, bazı dernekler, bazı gür sesler.
Şimdi neredesiniz?
Neden sessizsiniz?
Neden bu tesis için ortalığı ayağa kaldırmadınız?
Neden bu kadar büyük bir altyapı kurulmuşken, bu kadar sistemli bir çalışma yapılmışken sadece susmayı tercih ettiniz?
Bu kadar sessizliğin, bu kadar suskunluğun en güçlü izahlarından biri de bu yatırımın, AK Partili bir belediye tarafından yapılmış olmasıdır. Cümle bu kadar nettir.
Hayvan üzerinden bile siyaset yapılabildiği bir ülkede yaşıyoruz. Oysa sokakta yaralı yatan köpeğin, annesini kaybetmiş yavru kedinin bir parti rozeti yok.
Üstelik iş sadece kediyle, köpekle de sınırlı değil. Sizin hiç dikkate almadığınız, adını bile anmadığınız kirpiler, sincaplar, çakallar, kanatlılar, yabani hayvanlar bu şehirde tedavi gördü. Ameliyat oldu. Rehabilite edildi. Yeniden doğaya salındı. Ama siz sadece “it” dediniz. Çünkü görmek işinize gelmedi.
Şunu da açıkça söylemek gerekir. Fakiri düşünmek elbette bir erdemdir. Ama hayvanı düşünmek, fakiri düşünmeye engel değildir. Aynı belediye sosyal destek de veriyor, yardım da yapıyor, burs da sağlıyor. Bu iki alanı karşı karşıya koymak ahlaki değildir. Bu, iyi niyet değil, ucuz polemiktir.
Bir de şu “rant” masalı var. Belgede yok. Kayıtta yok. Denetimde yok. Ama dilde var. Çünkü iftira bedavadır, sorumluluk pahalıdır. Kimse çıkıp “şu kalem şuraya gitti” demiyor. Ama herkes rahatça “kesin vardır” diyebiliyor. Bu, eleştiri değil, karalamayı alışkanlık hâline getirmektir.
Buraya kadar eleştirenleri konuştuk. Bir de işin öbür ucu var. Yapılan her işi bir anda kutsal bir şeye dönüştürenler. Eleştiriyi bile düşmanlık sayanlar. Bir projeyi putlaştırır gibi savunanlar. O uç da sağlıklı değil. Güzel bir hizmet yapılır, hakkı verilir, takdiri yapılır, geçilir.
Ne yerin dibine gömmek doğrudur, ne de hatasız ve tartışılmaz ilan etmek.
Bana göre Sakarya’nın kazandığı şey sadece bir kampüs değil. Bu şehir, aynı zamanda kendine ayna tutma fırsatı da kazandı. Kim laf üretir, kim iş üretir. Kim bağırır, kim taşın altına elini koyar. Kim gerçekten can derdindedir, kim sadece görüntü derdinde. Hepsi bir bir ortaya çıktı.
Şunu net söylüyorum. Bu tesis eleştirilebilir. Eksikleri konuşulabilir. Geliştirilmesi gereken yönleri mutlaka vardır. Ama bu, it köpek diliyle, rant ezberiyle, insana yazık klişesiyle yapılmaz. Bu, ancak bilgiyle, sorumlulukla, samimiyetle yapılır.
Ve şu cümleyi de mutlaka kurmalıyız: Bu Doğal Yaşam Kampüsü, sadece sahipsiz hayvanlar için değil, sahipsiz kalan vicdanlar için de yapılmış bir sınavdır. Kim geçti, kim kaldı, herkes kendine bakıp hesaplasın.
İşte bütün bu yapılanlar, Sakarya’nın 16 ilçesinin sokak hayvanı sorununu kökten çözecek bir altyapının kurulduğunu gösteriyor. Üstelik bu devasa sistem, her şeyiyle birlikte sadece 75 milyon liraya hayata geçirildi. Bugün bu şehirde orta ölçekli bir villanın bile neredeyse benzer bütçelerle yapıldığı düşünülürse, ortaya konan işin ekonomik aklı ve kamu yararı daha da belirginleşiyor. Bir kuruşluk israf yok; para doğru kullanıldı, her ayrıntı hesaplandı.
Toplam 105 dönümlük alana yayılan, 14 bin 500 metrekarelik kullanım alanına sahip, on bin hayvanın aynı anda yaşayabileceği kapasitede modern bir kampüsten söz ediyoruz. Ameliyathaneleri, yoğun bakımı, rehabilitasyon merkezleri, sahiplendirme alanları, pati kafe ve pati shop’tan çocuk oyun gruplarına ve hayvan temalı kütüphaneye kadar uzanan bir ekosistem…
Yani sadece bir barınak değil, bütünüyle kurgulanmış bir yaşam alanı kuruldu.
Sokak köpeklerinin insanlara saldırdığı, can kayıplarının haberlere konu olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Elbette insan hayatı her şeyden değerlidir. İşte tam da bu nedenle bu tesis, hem insan güvenliği hem hayvan hakkı hem de toplumsal huzur açısından hayati bir görevi yerine getiriyor.
Milletin parası çarçur edilmedi; aksine akılcı, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüme dönüştürüldü. Bu meselenin bile isteye bağlamından kopartılarak, görmezden gelinerek eleştirilmesi artık bir fikir tartışması değil, belli çevrelerin ürettiği kuru bir gürültüdür.




