Muhabbet demlensin, sohbet kıtlama olsun.

“Limon da olsun mu?” olsun be hafız, küçük bir dilim limon da olsun. Şöyle muhabbetin en sıcak anında dudağıma dokunan farklı bir tat olsun. Yangın yerine dönmüş gönlümüz, semaver misali fokurdasın. Her baloncuk bir derviş olsun “Hu!” diyerek patlasın, her Hu, Rabbin bir ismiyle süslensin. Sonra dualar gelsin peşinden; Şükür ya Hu, Sabır ya Hu, Edep ya Hu, illa edep illa edep…

Şeker istemez hafız, sohbetin tatlı olsun yeter. İki kesme şekere iki kelam edelim. Öyle iki kelam olsun ki, iki cihanı da sevdirsin. Öyle iki kelam olsun ki, kulağın birine değil, ikisine de küpe olsun.

Birinci kelam “Hikmet”tir. Hikmet nedir bilir misin hafız?

Anamın duası, babamın çatık kaşıdır.

Alındaki ter, gözdeki yaştır.

Eldeki nasır, saçtaki beyazdır.

Güldeki diken, bülbüldeki çiledir.

Yokluktaki varlık, varlıktaki hiçliktir.

Buğdaydaki başak, çaydaki karanfildir.

Yok mu be hafız sende bir karanfil? Çayımız şöyle mis gibi koksun, hafifte acı olsun dilimizde. Hey mübarek, şeker de yakışıyor acı da yanına.

Ama bu bardak bitti. Sen en iyisi yenisine atıver bir karanfil. Hatta iki tane olsun. Kokusunu Şerefiye’de namaz kılanlar da duysun. Cenneti hatırlatsın secdede onlara. Hikmet ehlinin toplandığı yeri… Kalabalık akarken bir sağa bir sola hakkın beytine sığınanlar bulsun o kokuyu.

Bilir misin hafız eski bir türkü vardır?

Zülfü kaküllerin amber misali … hep güzelsin der güzeller güzeline.

İkinci kelam “Güzellik”tir. Güzellik nedir bilir misin hafız?

Gözlerini kapattığında gördüğündür.

Fakirin aşı, cömerdin elidir.

Süleyman’ın Sinan’ı, Yakub’un Yusuf’udur.

Çiçeklerin gülü, ezanın Bilal’idir.

Yüzdeki masumiyet, kelamdaki samimiyettir.

Sabahın güneşi, çayın demidir.

Yine mi çay dedik be hafız?

Ne zaman çayım bitse bizim sohbete ortak oluyor mübarek. Onsuz ne hikmet güzel ne de güzellik hikmetli…

Doldur be hafız bu da zor çayı olsun.

İçmezsek ayrılık da özlemek de kavuşmak da zor olsun.