Canlı yayında Hatay’daki yıkımın ne kadar bu kadar büyük olduğunu anlatan Doğuş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayfer Erken, “Biz aslında iki büyük depremi arka arkaya yaşadık. İlk deprem hasarladı ikinci deprem de yıktı. Zemin ve binalar belli bir yere kadar dayanıyor. İkinci bir darbe geldiğinde deformasyonlar artıyor. Yapının malzemesi ve kalitesi dikkate alınması gerekiyor ama bulunması gereken zeminlerde dikkate alınmalı. Zeminin ve yapının frekansı aynı olduğu zaman yapı yıkılana kadar sallanabiliyor. Zemin koşullarını dikkate almalıyız. Adapazarı örneği var. V şeklinde bir basen üzerinden kalıyor Adapazarı. Antakya’da tam olarak böyle. Bir basende kalıyor. Buralarda yumuşak zemin koşulları var. Basen koşullarındaki değişimleri de bilemiyoruz” dedi.

Prof. Dr. Ayfer Erken sözlerini şöyle sürdürdü: “Yumuşak zemin, fay etkisi ve basen etkisinin de dikkate alınması gerekiyor. Yumuşak zeminlerde deprem süresi uzadığı zaman yapılar buna dayanamıyor. Bunu Adapazarı’nda da gördük. Adapazarı’nda zemin sıvılaşması olmasaydı o yapılar sadece hasar görecekti. Ama zemin yumuşaması olduğu için binalar zemine girdi, döndü ve kayarak yıkıldı. Ancak hasar yoktu. Çok döndüğü için yıkıldı. Zemin koşulları ona izin vermiyorsa bina parçalanarak yıkılır.”

Hatay’ın diğer bölgelere nazaran daha çok hasar görmesinin yumuşak zemin, fay ve basen etkisi olduğunu da aktaran Prof. Dr. Ayfer Erken, “Hatay’a ben İMO’nun daveti ile gittik. Ovayı biliyorum. Amik Ovası. Dolayısıyla zemin koşulları, basen koşulları çok etken. Bir vadi şeklinde olabiliyor basenler. Yumuşak zeminler toplanmış burada. Kırılma yansıması ile depremlerin süresi uzuyor. Bu sefer yapılar dayanamıyor. Bunu Adapazarı’nda gördük. Burada da böyle bir etki olabilir. Karşılaştırdığımızda yıkımın bir maddesi de budur” diye konuştu.