Bu kanserler ayrıca ülkemizde kanser kaynaklı ölümlerin de önde gelen sorumluları arasında ilk sıralarda görülüyor. Bunun nedeni ise sindirim sistemi kanserlerinin genellikle geç aşamaya kadar belirti vermemesi sonucu tedavisinde geç kalınması! Günümüzde sindirim sisteminde oluşan tümör ve polipler aslında düzenli yapılan kontrollerde, yüksek çözünürlüklü görüntüleme yöntemleri sayesinde, çok erken aşamalarda tespit edilebiliyor. Üstelik ‘erken evrelerde’ artık endoskopik yöntemlerle de tedavi edilebiliyor! Son yıllarda en dikkat çeken yöntem ise hastaya pek çok önemli fayda sağlayan: Endoskopik submukozal diseksiyon! 

Acıbadem Maslak Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Erkin Öztaş, erken dönem  sindirim sistemi kanserlerinin ya da kanser öncüsü lezyonların ESD (endoskopik submukozal diseksiyon) yöntemiyle alınabildiğine dikkat çekerek, “Bu yöntem diğer endoskopik yöntemlerle bir çırpıda çıkarılamayacak ya da tek parça çıkarılması gereken, genellikle 2 cm’den büyük polipler, kanserleşme riski yüksek lezyonlar ve kanserlerin çıkarılmasında kullanılıyor” bilgisini veriyor. Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Erkin Öztaş, “Bu yöntemin sağladığı en önemli fayda ise hastaların kanser ve tümörlerinden kurtarılmasıdır” diyerek sözlerine şöyle devam ediyor: “Bunun yanı sıra cerrahi yöntemden farklı olarak hastaların karınlarında herhangi bir kesi, yara ve dikiş izi de olmuyor. Dolayısıyla yara iyileşmesi sorunları ve karında kesi izi gibi problemler yaşanmıyor, çünkü işlem endoskopik yolla içeriden yapılıyor. Yöntemin bir diğer önemli avantajı da hastaların bir veya iki gün içerisinde taburcu olarak normal yaşamlarına dönebilmeleri. Hatta bağırsağın çıkış kısmındaki tümörlerde hastalar ömür boyu karınlarına bağlanmış kalıcı torbayla gezmek zorunda kalmıyorlar” 

Eskiden yemek borusu, mide, on iki parmak bağırsağı ve kalın bağırsak kanserlerinde ilk tedavi seçeneği genellikle ameliyat, yani cerrahi girişim oluyordu. Ancak ameliyatlar; yara iyileşmesinde sorunlar, yara yeri enfeksiyonu, karın içi enfeksiyonlar, bağlantı yerlerinden kaçaklar ve anesteziye bağlı riskler taşıyordu. Ayrıca hastanede uzun süre yatma riski de söz konusuydu. Diğer taraftan son 30 yıl içerisinde, ‘endoskop’ denilen aletlerle yapılan incelemeler çok gelişti. Günümüzde endoskopi yöntemi ile yemek borusu, mide ve kalın bağırsak gibi organların iç yapılarının değerlendirilmesinin yanı sıra ameliyatsız bir şekilde, uygun bulunan kanser ve kanserleşme riski yüksek lezyonlar, örneğin bazı polipler artık ameliyatsız olarak çıkarılabiliyor. Endoskopik yöntemler arasında da ESD (endoskopik submukozal diseksiyon) de hastaya sağladığı önemli avantajlar nedeniyle dünyada ve ülkemizde daha sık uygulanıyor. 

20-30 cm’lik tümörler çıkarılabiliyor! 

Gastroenteroloji Uzmanı  Prof. Dr. Erkin Öztaş, dünyada ve ülkemizde sayılı merkezlerde uygulanan ESD yöntemiyle 20-30 cm gibi çok büyük tümörler ve lezyonların da vücuttan çıkarılabildiğini belirterek, sözlerine şöyle devam ediyor: “ESD, diğer endoskopik yöntemlere göre daha uzun süren, daha zor, daha çok tecrübe isteyen ve özel bıçakların kullanıldığı bir işlemdir. Uygun hasta seçimiyle ‘erken’ olarak değerlendirilen lezyonlar endoskopik submukozal diseksiyon yöntemiyle çıkarılıyor. Erken olmayan lezyonlarda ise cerrahi, kemoterapi, radyoterapi gibi tedavi yöntemleri açısından hastanın değerlendirilmesi gerekiyor. ESD oldukça yüz güldürücü bir tedavi yöntemi olmakla birlikte bu işlemi yapabilmek ciddi bir eğitim ve tecrübe gerektiriyor. Bu konuda eğitim almış gastroenterologlar tarafından, organ duvarında çok derine inmemiş ve etraf organlara yayılmamış   olmak şartıyla, 20-30 cm, hatta daha büyük lezyonları çıkarabiliyorlar” 

ESD (Endoskopik submukozal diseksiyon) yönteminde, tümörün bulunduğu alana göre; yüksek çözünürlüklü görüntüye sahip endoskop  sindirim sistemine doğru ilerletiliyor. Lezyon görüldükten sonra cihazda bulunan özel ışık sistemi veya çeşitli boyalar ile tümörün erken evrede olup olmadığı inceleniyor. Erken olarak nitelendirilen tümörün etrafı işaretleniyor. Çıkarılması istenen tümör ya da polibin taban kısmına, genellikle mavi renk veren ve indigokarmin adı verilen bir boya ile karıştırılmış sıvılar enjekte ediliyor. Bu özel boyalı sıvı sayesinde lezyon duvardan uzaklaştırılıyor. Ardından endoskopun kanalından geçirilen özel bıçaklarla yüksek frekanslı çeşitli elektrik akımları verilerek, kitlenin mavi sıvılı kenarları ve tabanı kesiliyor. Tümör serbest hale gelince çeşitli enstrümanlarla tutularak vücut dışına alınıyor ve işlem tamamlanıyor. Bazı durumlarda tümörün bulunduğu alan hemoklip denilen metallerle kapatılarak işlem sonlandırılıyor. Operasyondan sonra laboratuvara gönderilen doku patalojik incelemeye tabi tutuluyor. Mikroskop altında yapılan incelemeyle tümörün türü ve vücuttan tamamen çıkarılıp çıkarılmadığı gibi önemli konulara açıklık getiriliyor. Hastalar ESD işlemi sonrasında genellikle 1-2 gün sonra hastaneden taburcu olabiliyorlar.