O sene okulların açılması beni o kadar da heyecanlandırmamıştı. Çünkü bütün hayatımın en önemli dönemeçlerinden birinde seni bekliyordum. Telefonumun şarjı bitmek üzere olduğu için annemden aldığım küçük cep cüzündeki sureleri teker teker bitiriyordum ama sen bir türlü gelmiyordun.

Sonunda o kapı açılıp da “Bebek Çelik!” dedikleri zaman, bembeyaz ama yer yer kızarmış yüzünde sanki meleklerin tuttuğu tülü andıran bir buğu vardı.

O küçücük ellerinle başparmaklarımı tuttuğunda bütün dünyamı sarıp sarmalamıştın. Yarım açık ağzınla heyecanlı heyecanlı burnumu tutmaya çalıştığında ise dünyanın geri kalanı kaybolmuştu.

İşim erken bitse de eve gidip iki koklasam gıdığını, kafamı bir ileri bir geri sallayarak iki güldürsem diye can atardım.

Uykusuz geceler mi? Olmaz mı?..

Bitmeyen ağlamalar mı? Olmaz mı?..

Sen gelmeden bazı kırmızı çizgiler belirlemiştik. Mesela emzik, ayakta sallama, anne-baba ile yatma... Kesinlikle taviz yoktu bu mevzularda.

O çizgilerin çok da kırmızı olmadığını emzik damaklı mı, damaksız mı olsun kavgasında anladım.

Peki, diğer çizgiler?

Hepsi darmadağın ya da hepsi pembe...

Daha ilk günlerde öğrenmiştin bizim zaaflarımızı üstelik çok güçlü bir ikna tekniğin vardı. Ağlamak... Hem de istediğini elde edene kadar...

Fakat sen hayatımda öyle bir yerdeydin ki sanki sonunda kendimi bulacağım bir bulmacada en önemli ve anahtar kutucuk sendin... Veya bu yapboz sensiz asla bitmeyecek ve ben de sensiz asla ben olamayacaktım.

Hiç büyümeyeceğini ve ben hep ayağımda sallayarak uyutacağımı düşünürken liseye hazırlık telaşı da nereden çıktı? Bir bebek otuz dokuz numara ayakkabı giyebilir miydi?

Galiba artık kabullenmeliydim. Her geçen gün biraz daha olgunlaşan her geçen gün biraz daha karakter kazanan o badem gözlüm, altın saçlım, fındık burunlum büyüyordu ve artık eskisi kadar bana ihtiyaç duymuyordu.

Ama yine de unutma bal kızım…

Haklı olmak ve nazik olmak arasında tercihte bulunmak zorunda kalırsan nazik olmayı seç. Nezaket öyle bir ihsandır ki dost ararken sadece ona baksan yeter.

Çevrendekilere hep güler yüzle muamele et. Onlara yaşattığın en büyük mahcubiyet sana yaptıkları haksızlığa rağmen onların iyiliği için yaptıkların olsun. Ama dik durmayı da bil. Sen, evinin hem temeli hem de orta direğisin. Sen ne kadar dik durursan evin o kadar genişler ve içindekilere o kadar huzur verirsin.

Yaşadığın tartışmalardan sonra ilk özür dileyen sen ol. Unutma kırdığın güllere iyi bakarsan çok daha canlı sürgünler verir.

Gün gelecek kibrinden yere basamayan insanlar başa taç edilecek olsa da sen tevazu sahibi ol. Tevazuda öyle bir hâl vardır ki yumuşak davrandığın kadar heybetli görünürsün. Kendini ne kadar alçakta görürsen o kadar yücelir kıymetin. Hem halkın gözünde hem Hakk’ın nezdinde. Unutma, Hakk dostunu aziz eder.

Her işinde Hakk’ın rızasını ara. Herkes seni Hakk’ın ve hakkın dostu bilsin. Hem hak edene hak ettiğini ver hem hakikatten zerre şaşma.

Nene Hatun gibi ol kızım! Herkesin şerrinden korktuğu devler çıksa da karşına, doğruyu ve gerçeği haykırmaktan vazgeçme. Kırılsa da kalbin alsan da yaralar bil ki senin cesaretin ve fedakarlığın halkın kurtuluşunun anahtarı olacaktır.

Hazreti Meryem gibi ol kızım! Hem temiz ve iffetli hem de Rabb’ini çok anan ol.

Biz attık tohumları kalbine, hayır dualarımız da hep seninle. Her ne yaparsan yap Kitab-ı Mübin aklında, Allah'ın ve resulünün sevgisi kalbinde olsun.

Bir de unutma kızım!

Dualarının kabul olması için baban su istediğinde hemen getirmelisin.