Hiçbir şey hayatta neyse diyerek kestirip atılacak tarzda önemsiz değildir. Neyse kelimesini oldum olası sevmediğim gibi buna cevap vermeye de asla tenezzül etmemişimdir. Oysa ki hayat bu kadar anlamsız ve değersiz değildir. Neyse diyerek anlam yüklediğimiz anları değersizleştirmekten başka bir işe yarıyor mu? Bir reddediş, bir kaçış, bir aldanış belki de…Kim bilir?

Hayatımızda tek konuştuğumuz gündem maddesi corana virüs olduğu bu günlerde, hayatımızın değerini anlıyoruz. Yaptıklarımız ve yapamadıklarımız geçiyor aklımızdan, ne kadar az şeyler yaptık belki de, ya da hiç yapmadık ya da erteledik sürekli hayatı. Komplekslerimiz ve üstünlük kurma çabalarımız, bir o tarafa bir bu tarafa hırçın bir şekilde dalgalandı içimizde, bencilliklerimiz tavan yaptı. Uzaklaştık hayattan, insanlardan, sevgilerden, anlayışlardan, anlamlardan uzaklaştık. En kötüsü de bunların hiç birini üzerimize alınmadık, hep diğerleri suçluydu ya da koşullar suçluydu. Üstelik bu duruma gelişimizi değiştirmek için, bir çabamız bile olmadı çünkü suçlu biz değildik, hep onlardı ya da olan şeylerdi. Peki öyle mi?

Hayır, öyle değil…! Hayat neyse diyecek kadar ucuz değil! Hepimiz kendi hayatlarımızın sorumlusuyuz ve her ne hissediyorsak, her ne yaşıyorsak suçluları da kendimizden başkası değil…Her şeye rağmen hayatı yaşanır hale getirmek yine bizim elimizde, umutsuzluk çöküş demektir. Umut bize yaşama sevincini veren, hayallerimizle ulaşabileceğimiz hedefleri sağlayan en önemli araçlarımızdan biridir. İnsanlar umut ederek varlıklarını sürdürebilirler. Umutsuz insan iç kaleleri yıkılmış insandır.

İç kaleleri yıkılmış insan, hayattan kendini soyutlar artık onun için hiçbir şeyin önemi yoktur. Sürekli bir şeylerin peşinde savrulur durur, bazen neyin peşinden gittiğinin farkında bile olmayabilir. Bir hedefi yoktur, bir anlama sahip değildir hayatında, sadece nefes alıyordur ve anlık yaşıyordur. Anlık yaşamakla, an ı yaşamak aynı şey değildir, kesinlikle karıştırmak yanlış çıkarım sağlayacaktır.

İç kaleleriniz sağlam mı? Diye bir soru var aklımda; işte bu zamanlar tam da kaleleri kontrol etme zamanı, güçlü olma zamanı, tedbir alma zamanı…

Tüm dünyaya şöyle bir baktığımızda, durumun ciddiyeti karşısında bu satırları yazmak bile güç geliyor aslında. Bilirsiniz pozitif ve umut dolu satırlar yazmaktır benim işim, gerçekten de böyle hissettiğim içindir. Bir tek bireyin bile olumlu yönde düşüncesini değiştirmek, çok büyük bir mutluluktur benim için. İnanın ben de sizin gibi iç kalelerimi sağlam tutmaya çalışıyorum, umudu kaybetmiyorum. En kötü şartlarda bile bu inancımı kaybetmemişimdir, tavsiyem ancak bu yönde olacaktır.

Bu sıkıntılı süreçte neler yapabiliriz? İmkanı olanlar bir nebze daha rahat geçirecekken, ya olmayanlar! Onları düşünmeden de, doğrusu yapamıyorum. Bu dönem bir çeşit dayanışma ruhuna bürünemez mi? Makarnanın birini de sen al arkadaşım diyemeyiz mi mesela, al bu kolonya ile de sen korun…

Hepimiz insanız, dolayısıyla önümüzdeki bu insanlık sınavından başımız dik çıkabilmeliyiz. Dik çıkabilmek için empatiye ihtiyacımız var, en çokta bu zamanda var. Dünya sadece kişisel hesaplarımızdan, çıkarlarımızdan ibaret olamaz. İnsan yalnız yaşayabilecek bir varlık değildir. Sevdikleriyle var olur, çevresiyle var olur ve neticede toplumsal bilince sahiptir. O halde şu günlerde dayanışmanın önemi ne kadar da ağır basıyor öyle değil mi? Bunu fark etmeliyiz, bunu fark edersek huzura kavuşabiliriz. Toplumsal bilinç direnci arttıran bir faktördür.

Birey olmadan toplum olamaz, toplum bilinci sorumluluk yükler bireye. Hepimiz bir birimizden sorumluyuz. Bunu beğenseniz de beğenmeseniz de, farkında olsanız da olmasanız da bu olgu değişmez, toplumu toplum yapan bu bilinçtir. Öyleyse komşumuzu hatırlayalım, aç mıdır, tok mudur haberimiz olsun. Yaklaşmadan da bir ihtiyacını görebiliriz, bir yardım sağlayabiliriz, bir çözüm üretebiliriz belki de. İnsanlık büyük bir sınavdan geçerken gelecekte belki de tarihe damga vuracak bir zaman dilimi bu. Tarihe tanıklık eden bizler, vicdanımızın sesine de kulak vermeliyiz…

Ülke olarak her ne kadar sosyal hizmetlere, sağlık kuruluşlarına, STK oluşumlarına görev düşüyorsa toplumun tüm bireylerine de görev düşmekte. Önce kendimizi koruma altına almak sonra başkalarının hayatını tehlikeye atacak eylemlerden uzak durmak gibi. Mesela insanların üstüne öksürmemek, hapşırmamak gibi. Ne çirkin oluyor, ne aymazlık, ne kötü ruh bu! İyi ruh, iyi ahlak, erdem bunları hatırlayalım, vardı bir zamanlar hayatlarımızda! Neyse mi diyorsun! O halde hayatta senin ne olduğunu,  gösterecektir bir zamanda, bir vicdan anlarında…

                                                                                                                                   Umutla ve Sevgiyle Kalın…