Bir an düşünün sadece küçük bir an, güneş tepede pırıl pırıl parlarken siz, bir asansörle yerin metrelerce altına indiğinizi düşünün sadece küçücük bir an! Düşüncesi bile korkunç gelir çoğu insana fakat onlar dünyanın en tehlikeli işini yaparken o korkuyu bastırmışlardır, sindirmişlerdir yüreklerine. Tek düşünceleri vardır, evlerine geri dönebilmek, her şey bu düşüncede bükülmüştür onlar için, buruktur kahvaltılar, buruktur yemekler, çaylar buruk içilir. Bilinçleri her ne kadar riski geri planda tutmaya çalışsa da, bilirler yaptıkları işin ciddiyetini ama yine de gülmeye, moral toplamaya çalışırlar kimi zaman şakalaşırken. Hüzün işçileridir, zevkle değil hüzünle çalışırlar, sorsanız size kötülemezler işlerini, kim yaptığı işi kötülemek ister ki… Onlar her gün doğan güneşi batıranlardır, onlar her işe gidişlerinde, ailelerini son kez görürcesine sarılıp helalleşen, döndüklerinde ilk kez görmüş gibi kucaklayan kocaman kalpli insanlardır. Aynı kaderi paylaştığı arkadaşlarıyla, dayanışma içinde arkadaş değil, öz kardeşinden daha fazla kardeş olan, ekmeğini taştan çıkarmak deyiminin hakkını sonuna kadar veren, ekmeğinin tek bir lokmasını bile alnının teri ile kaza kaza çıkaran, emekçilerimiz, cesur yürekli madencilerimizdir…

Dünyanın en riskli, en zor işidir madencilik. Duygu yüklüdür. İşi yapanlar kadar aileleri içinde zorluklar içerir. Düşündüğümüzde, kim her an bir kaza tehlikesi ile çalışmak ister ki, kim huzursuz bir ortamı deneyimlemek ister ve bunun bilinci ile hayatına devam eder. Hangi eğitim hangi sertifika bu riski bertaraf edebilir, olsa olsa ancak minimize edilebilir risk, hepsi bu kadar. Bilimsel olarak yürütülüyor olsa bile zordur işte bu iş, zordur. Nitekim ulus olarak yine canımız yandı, yine gözlerimiz yaşlı izledik olup bitenleri. Üzgünüz hem de çok üzgünüz…

Her maden kazasında olduğu gibi yine millet olarak yüreklerimize ateş düştü, yastayız…

Başımız Sağ Olsun Türkiye…