İnsan kendi oluşturduğu dünyanın oyuncusudur. Kendi yarattığı alemde nasıl içsel bir rol almak istiyorsa ona bürünür ve kendi doğasının mimarı olduğu şüphesizdir. Sonuçta bu kendi tasarladığı bir modeldir, dolayısıyla olumlu seçimler olumlu bir karakter ortaya çıkarabilir. Ayrıca dünyasını yine güzelliklerle donatılmış bir hale getirebilir. Bunlar insanın kendi seçimleri neticesinde şekillenir, dönüşebilir ve gelişebilir. İnsan kendini baştan, tekrar baştan ve yine baştan dönüştürebilme yeteneğine sahiptir. Potansiyel koşullar her ne olursa olsun, kabulün içinde yeşerdiği özüne erişim gerçekleşirse, bir çöpçü bile olsanız hem yerleri süpürüp hem de dans edebilirsiniz. Mutluluğu kendi içinde bulabilen insan mutludur. Kendi mucizesi kendi içinde saklıdır her zaman ve onu bulabilecektir.

Peki, kendi özümüze erişimi ne kadar gerçekleştiriyoruz? Ya da öze erişime açık mıyız? Bizi kim biz yaptı? Kendimiz miyiz? Yoksa bir kopyalardan ibaret yoklar mıyız?

Tamamlanmadan önce tanımak gereklidir kendimizi, diğer türlü ruhlarımız savruluyor. Katı bir tutumla sol beyinle düşünmek, duyguları tanımamak, tanımak istememek; iyisiyle kötüsüyle reddetmek, bir diğerinin kopyası haline gelmek, sadece diğerlerinin kurallarını benimsemek ve bu yönde hareket etmek, hayatını baştan aşağı, eğrisiyle doğrusuyla, aşağıdan yukarıya, enine boyuna sorgulamamak kendinize yaptığınız bir zulümdür, acımasızlıktır ve son derece sakıncalıdır. Ruhunuz sıkışır! Mitlerle çevrelenmiş arkadan öne klişe hayatlar yaratırsınız. Bazen neyi neden yaptığınızı bilmez sadece yaparsınız. Özünüzle ters orantılı kavrayışların yan etkileri, dinamik dengenizi bozmakla kalmaz, sizi kendinize yabancı ve kendinizden uzaklaşmış yok insanlar ordusuna katar…!

Her daim olmasa da çoğunlukla olumlu düşünmek bizleri zinde tutuyor. Enerjimizin olumlu yönde akmasını sağlıyor. Gerçekçi ve akılcı çözümler üretmemize neden oluyor. Bu noktada sağ ve sol beynin algısal tepkimeleri son derece önemli olduğu ölçüde, sağ beynimizin duygusal iklimini hissederek kabul etmek ve bunu mantıklı sol beyin ile uyumlu hale getirerek dengelemek gereklidir. Bunu yapamadığımızda katı tutumlar ve robotik davranışlar sergiliyoruz, bir diğerinin aynısı haline geliyoruz. Kendimizi maskeliyoruz. Özümüzden uzaklaşıp yapay dostlar ediniyoruz ve sadece insan biriktiriyoruz. Neden mi? Bu bağlamda kendimizle zaman geçirmeyi beceremediğimiz için, kendi ihtiyaçlarımızı dinlemekten, kendimizi anlamaktan korktuğumuz için, otantik olmayı bilmediğimiz için. Hatta bir adım ileri gitmek gerekirse, yaşamı sadece nefes almaktan ibaret olduğunu sanıyoruz ve açıkçası yaşamaktan ölümüne korkuyoruz. Kalıplarımız oldukça konforlu olmalı, kabuğundan çıkıp onun dışında da bir hayat olduğunu kimi zaman göremiyoruz. O sorumluluğu zaten almak hiç istemiyoruz. Bazen de negatif tuzakların ağına takılıp, bir girdaptan birinin bizi çekip kurtarmasını bekliyoruz. Olumsuz ve sevgisiz insanların potasında, bizi mutsuzluklarına çekip yıpratmalarına göz yumuyoruz. Bunu biz kendimize yapıyoruz hiç kimse değil. Biz yapıyoruz…

Basitlik iyidir! Hayatı basitleştirmek iyidir. Basit düşünmek iyidir, ne sizi ne de diğerlerini yorar. Kendinizi yavaşlatmayı denerseniz, etrafınızda gelişen hareketlerin farkına varmanız kolaylaşacaktır. Her gün işe giderken evinin önündeki ağacı görmeyen adam, kaldırımdaki çiçeği ezdiğini fark etmeyen kadın bir bak, bir fark et, özümse, yine gideceksin. Flu camlı gözlüklerle baktığımız sürece çevremizdeki güzellikleri görmemiz mümkün olamaz. Sevgide mutluluk gibi insanın içindedir. Çıkarın o gözlükleri, sevgi gözlüklerinizi takın. Hepimizin içinde var sevgi, yeter ki keşfetmek için yola çıkalım. İçsel yolculuğumuz bizi ürkütmesin, bizler bu yolculuğu, içimizdeki sevgi arayışı ile bütünleştirirsek mutlu olabiliyoruz. İnsanın doğası sevgidir; sizin bunu hissetmiyor olmanız onun varlığının yok olduğu anlamına gelmez, yoklayın göreceksiniz. Kendinizi yoklayın yok olmayın…

Bazen de, en iyisi, en muhteşemi ben olacağım diye ağır bedeller ödemeyin…

Foucault’un bir sözü ile bitirmek istiyorum. Gerçi o bu sözü kitleler için, sürü kültürüne vurgu yaparak söylemiştir ama bireysel olarak içselleştirmede sakınca görmüyorum. Şöyle der;

‘’Bir yerde herkes birbirine benziyorsa orada kimse yok demektir’’ Buradan hareketle kendimizden bir diğerinin bire bir benzerini üretmeyelim. Hayatlarımızı özgünleştirmek yine bizlerin seçimidir.

Kendimizi ve kaynaklarımızı tüketmeden.

İnsanları tüketmeden.

Sevgileri tüketmeden.

Ve en önemlisi dönüştürdüğünüz sevgilerinizle var olun ve sakın yok olmayın…

Sevgiyle Kalın…