Silivri ve çevresinde son günlerde artan sismik hareketlilik, Türkiye’nin bir kez daha deprem gerçeğiyle yüzleşmesine neden oldu. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Sakarya Şube Yönetim Kurulu Başkanı Semih Uçar, gazetecilerin sorularını yanıtladığı açıklamasında, “Türkiye’nin depremle yaşamayı öğrenmesi gerekiyor. Aksi takdirde aynı acılar tekrar yaşanır,” uyarısında bulundu.
1999 Marmara Depremi'nin üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen yeterli önlemlerin hâlâ alınmadığını ifade eden Uçar, “Eğer o depremi gerçekten milat kabul etseydik, Kahramanmaraş, İzmir, Van gibi depremlerde bu kadar büyük kayıplar yaşamazdık,” dedi. 6 Şubat 2023’te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerin Türkiye’nin yapı stokunun ne kadar güvensiz olduğunu tekrar gözler önüne serdiğini belirtti.
Mevcut yapıların risk durumlarının tespit edildiğini ancak bu bilgilerin somut bir dönüşüm planına dönüştürülmediğini kaydeden Uçar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 30 bin bina taramasında 300’den fazla yapının aniden yıkılabilecek düzeyde riskli olduğunun tespit edildiğini hatırlattı. “İstanbul’da 1 milyon 200 bin yapı stoku var. Dolayısıyla milyonlarca insan hala riskli binalarda yaşamını sürdürüyor,” ifadelerini kullandı.
Kentsel dönüşümün büyük ölçüde deprem riskini azaltmak yerine rant odaklı projelere dönüştüğünü savunan Semih Uçar, 2012’de yürürlüğe giren kentsel dönüşüm yasasının başta iyi niyetle çıkartıldığını ancak zamanla amaç dışı kullanıldığını belirtti. “Deprem riski olmayan bölgelerde dönüşüm yapıldı. Gerçek risk taşıyan bölgelerde ise süreç ya yavaş işliyor ya da hiç işlemiyor,” diye konuştu.
Türkiye topraklarının yüzde 92’sinin, nüfusunun ise yüzde 95’inin deprem kuşağında olduğuna dikkat çeken Uçar, “Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz. Yapı stokunu güçlendirmeye bugün başlasak bile bu uzun soluklu bir süreçtir. Ama geç kaldık diye vazgeçemeyiz. Hemen harekete geçmek zorundayız,” dedi.
TMMOB-İMO Sakarya Şube Başkanı Semih Uçar, afet yönetiminde yerel yönetimlerin rolünden, yapı zemin ilişkisine, deprem sonrası hukuki süreçlerden kentsel altyapının dayanıklılığına kadar birçok alanda bütüncül bir yaklaşım gerektiğini vurgulayarak sözlerini şu şekilde tamamladı:
“Önceliğimiz insan hayatı olmalı. Bilimi değil rantı önceleyen sistemler, felaketleri önleyemez.”