Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) tarafından düzenlenen SUBÜ Konuşmaları’nın 97’inci konuşmacısı, ‘Yükseköğretimde Yapay Zekâ ve Dönüşüm’ konulu söyleşiyle Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi (KOSTÜ) Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Elmas oldu. Moderatörlüğünü SUBÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali Fuat Boz'un üstlendiği söyleşide; yapay zekânın yükseköğretim kurumlarının eğitim süreçlerindeki dönüştürücü etkisi, kişiselleştirilmiş öğrenmenin öğrencilerin başarıları üzerindeki rolü ve yapay zekâ tabanlı ölçme/değerlendirme sistemlerinin avantaj ve dezavantajları gibi konular üzerine konuşuldu. Programın tamamı üniversitenin YouTube kanalı SUBÜ Haber’den istenildiği zaman izlenebiliyor.

Artık gelecek gelmiştir

Yapay zekânın yükseköğretime etkilerine değinen KOSTÜ Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Elmas, “Yapay zekânın yükseköğretime 3-4 sene içinde çok yıkıcı bir etkisi olacak. Bu etkileri de yavaş yavaş görmeye başladık. Ben 10-15 yıldır konuşmalarımda hep ‘geleceğin meslekleri’, ‘geleceğin üniversiteleri’ gibi ifadeler kullanıyorum. Bugün itibarıyla biz o gelecek dediğimiz şeye gelmiş bulunuyoruz. Bu dönemin en çarpıcı kelimesi yapay zekâdır. Aslında yapay zekâ yeni bir konu değil. 1950’lerden beri gündemde olan bir alan. Ancak 2010’lardan itibaren, özellikle Amerika ve Çin bu alana yoğun yatırımlar yaptı. 2015-2017 yılları arasında bu çalışmalar meyvelerini vermeye başladı ama biz dışarıdan bakanlar hâlâ ‘bir şey olacak ama ne zaman, nasıl?’ diyerek izliyorduk. Gerçek değişim, son 2-3 yılda ChatGPT gibi araçların doğrudan kullanıcıya ulaşmasıyla başladı. Yükseköğretimde başlangıçta bu gelişmelere karşı bir direnç vardı. ‘Yapay zekâ var ama önemli değil’, ‘kullanmayalım’ dendi. Hatta bazı üniversiteler bu araçları yasakladı. Bu konular yalnızca 1 buçuk yıl öncesinin konuşmalarıydı. Sonra ‘kullanalım ama kurallar koyalım’ anlayışı benimsendi. Bugün ise gelinen noktada, artık bu sürecin sadece kurallarla yönlendirilemeyeceği görülüyor. Üniversiteler, bu teknolojiyi kabul edip yaptıkları işe entegre etme aşamasına geçtiler. Özellikle bu yıl, dünya genelinde üniversitelerin yapay zekâyı kabullendiği ve uyum sağlamaya başladığı bir yıl olarak öne çıkıyor” diye konuştu.

Mevcut yapıyı kökten sarsacak

Üniversitelerde değişimin başladığını anlatan Elmas, “Üniversiteler yapay zekâ ile gelen değişimi kabullenmiş durumda. Bugüne baktığımızda eğitim-öğretim süreçlerini başından sonuna kadar yapay zekâ destekli araçlarla yürütülebilir hale geldi. Bir dersin her aşamasında yapay zekâdan destek alabiliyoruz. Hangi içeriğin evrensel normlara uygun olduğunu, hangi hedeflere ulaşıldığını bize gösterebiliyor. 4-5 haftalık bir sürecin sonunda yapay zekâ, sınıftaki her öğrencinin öğrenme düzeyini, hızını, hangi konularda eksik olduğunu analiz edebiliyor. Bu da bizi kişiselleştirilmiş eğitime götürüyor. Eksikleri belirleyip öğrenciye özel yönlendirmeler yapabiliyoruz. Hatta mezuniyet notlarına kadar öğrencinin hangi yeterlilikleri ne düzeyde kazandığını görebiliyoruz. Bu da çok güçlü bir rehberlik imkânı sunuyor. Bölüm düzeyinde baktığımızda, bu verilerle genel yetkinlik analizleri yapabiliriz. Eksik kalan alanlara müdahale edebilir, öğrencinin zayıf olduğu alanlara özel sertifika programları önerebiliriz. Asıl kırılma noktası, eğer biz öğrencinin mezuniyet çıktısını net biçimde ölçebiliyorsak, o zaman klasik 8 yarıyıl gibi yapıları sorgulamaya başlarız. Yani bu, yükseköğretimin mevcut yapısını kökten sarsacak bir dönüşüm. Bu ‘yıkıcı etki’ üniversiteleri daha da değerli kılacak. Son olarak şunu unutmamak gerekir. Yapay zekâ sadece bir

araç. Bu aracı kullanan kişinin alan bilgisinin, temel insani ve etik değerlerinin çok güçlü olması gerekiyor. Bilgiyi değerlendirme yetkinliğiniz yoksa yapay zekâ sizi yönlendirir, hatta esir alır.”

Yapay zekâ eğitimine hemen başlanmalı

Lise öğrencilerine farklı kültürler tanıtıldı Lise öğrencilerine farklı kültürler tanıtıldı

Öğrencilerin ve öğretim elemanlarının yapay zekâyı etkin kullanması gerektiğini vurgulayan Elmas, “Öğrencilerin yapay zekâ kullanımını teşvik etmek gerekir. Bizim yapmamız gereken, soru sorma, değerlendirme ve ders işleme biçimimizi değiştirmek. Bilgi zaten her yerde var. Önemli olan bu bilgiyi nasıl analiz ettiğimiz, kıyasladığımız ve yorumladığımız. Öğrencilerin eleştirel düşünme ve yorumlama becerilerini geliştirmemiz şart. Bu noktada öğrenciler için prompt mühendisliği gibi beceriler kazandıran eğitimler verilmesi gerekiyor. Onlara rehberlik etmeliyiz. Ben bile yapay zekâya ‘ben bir rektörüm, hangi yetkinliklerde eksiğim?’ diye soruyorum. Eksiklerime göre ücretsiz kurs öneriyor, içerik hazırlıyor, beni sınava tabi tutuyor. Öğrenci de aynısını yapabilir. Bu araçlar doğru kullanılırsa öğrenme bireyselleştirilebilir. Uzun süredir hocaların da rolünün değişeceğini söylüyorduk. Bilgi aktaran değil, öğrenciyi yönlendiren, rehberlik eden bir konuma geçecekler. Artık öğrenci merkezli bir anlayış gerekiyor. Bundan böyle hoca proje, yorum, analiz süreçlerini yönetecek. Üniversiteler bu dönüşümde öncü olmalı. Alan bilgisi sağlam verilmeli ama yanında yapay zekâ okuryazarlığı ve yetkinlikleri gösteren sertifikalar da eğitimin parçası olmalı. Çünkü günümüz işe alım süreçlerinde diplomaların yanında sunulan sertifikalar daha fazla dikkate alınıyor. Bu yüzden üniversiteler bu ekosistemi kurmalı, hocalar da bu dönüşümün içinde olmalı. Herkesin, hoca, öğretmen, öğrenci kim olursa olsun, bugün bu akşam yapay zekâ eğitimine başlaması lazım” dedi.

Eski yöntemlerle sürdüremeyiz

Yapay zekâ ile ölçme-değerlendirme süreçlerinin de değiştiğini belirten Elmas, “Günümüzde dersin hedeflerine göre yeterlilik temelli bireyselleştirilmiş sınavlar hazırlanabiliyor. Yakın gelecekte öğrenciler bilgisayar başında yüzlerce soruya yanıt vererek yeterliliklerini ispatlayacak ve bu temelde mezun olabilecek. Çünkü eskiden zor olan bu süreçler, artık yapay zekâ araçlarıyla kolaylıkla yürütülebiliyor. Üstelik sözlü sınavlar bile yapay zekâ robotları ile bire bir yapılabilir hale gelecek. Kopya gibi sorunlar ise her zaman var olacak. Bu nedenle sınavlarımızı, öğrencinin her bilgiye ulaşabileceği gerçeğini kabul ederek yeniden tasarlamamız gerekiyor. Eski yöntemlerle bu süreci yönetemeyiz. Benzer bir dönüşüm akademik üretimde de yaşanıyor. Bir yıl önce tezlerde yapay zekâ yasaktı, bugün sadece kullanımını belirtmek yeterli. Yakında belki de makalelere değil, ‘ne ürettin ne fayda sağladın?’ sorusuna bakılacak. Yapay zekâ ödev ve tezleri değerlendirebilir, eksikleri tespit edip öğrenciye özel yeni ödevler hazırlayabilir. Bu da bizi tam anlamıyla kişiselleştirilmiş öğrenme ve değerlendirme modeline götürür. Şimdi ne yapacağımızı konuşmamız gerekiyor. Öğrenciler bu dönüşüme daha yakın, biz öğretim üyeleri ve kurumlar ise bu farkı kapatmak zorundayız. Değişimin lokomotifi biz olmalıyız, çünkü artık görevimiz sadece bilgi aktarmak değil, bu büyük dönüşümü yönetmek” ifadelerini kullandı.