Son haftalarda Sapanca, Ferizli ve Kaynarca ilçelerinde bulunan köpek barınaklarından gelen görüntüler, sadece hayvanseverleri değil, insan kalabilme iddiası taşıyan herkesi derinden yaraladı. Bir köşede zeminlerde cansız yatan bedenler, boş mama kapları, bakımsızlık ve sessizce kaybolan canlar… Bu görüntüler, bir kentin değil, vicdanlarımızın fotoğrafı gibiydi.
Sokak Hayvanlarını Koruma, Yaşatma, Rehabilitasyon ve Eğitim Derneği (SOHAYKO) tarafından barınaklarda yaşanan ölümler kamera kayıtlarıyla belgelenerek kamuoyuna sunuldu. Görüntüler inkâr edilemeyecek kadar netti; iddialar ağır, sorular ise cevapsızdı.
İstanbul’dan gelerek barınaklarda incelemelerde bulunan SOHAYKO Başkanı Elçin Yasin Yılmaz ve beraberindeki ekip, yaşananlarla ilgili ilçe Cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda bulundu. Biz de gazeteciler olarak, yalnızca mesleki bir sorumlulukla değil, insani bir yükümlülükle bu vahim iddiaları halk54.com ve Adapazarı Akşam Haberleri Gazetesi aracılığıyla kamuoyuna taşıdık. Çünkü bu ülkede en tehlikeli şey, acıya alışmak ve susmaktır.
Savcılığa sunulan suç duyurusunda; Kaynarca Belediyesi’ne ait barınak ve “doğal yaşam alanı” olarak adlandırılan bölgede hayvanların sistematik biçimde kötü koşullarda tutulduğu, ölümlerin yaşandığı iddia ediliyor. Bir barınağın, adı ne olursa olsun, bir yaşam alanı değil de bir son durak hâline gelmesi, kabul edilebilir mi?
Bu noktada insan ister istemez sormadan edemiyor:
Eğer bu iddialar doğruysa, bu sadece bir ihmal değil, açık bir vicdan çöküşü değil midir?
Eğer doğru değilse, neden kamuoyunu ikna edecek şeffaf, somut ve tatmin edici bir açıklama hâlâ yapılmamaktadır?
İlçe belediyelerinden gelen, “Sosyal medyada yayımlanan iddialar asılsızdır, gerçeği yansıtmamaktadır” yönündeki açıklamalar, ne yazık ki yarayı sarmıyor. Çünkü bu kadar ağır görüntüler karşısında tek bir kelime yetmez. Kamuoyu; inceleme başlatıldı mı, başlatıldıysa hangi aşamada, sorumlular kim, bu canlar bir daha ölmemesi için ne yapılacak, bunları bilmek istiyor.
Daha da düşündürücü olan, Sakarya Valiliği’nden bu konuda henüz net, kapsamlı ve kamuoyunu rahatlatacak bir açıklamanın gelmemiş olmasıdır. Oysa suskunluk, çoğu zaman gerçeği değil, güvensizliği büyütür.
Şunu artık yüksek sesle söylemek gerekiyor:
Sokak hayvanları bir “yük” değil, bu toplumun vicdanına emanet edilmiş canlılardır.
Yazın kavurucu sıcağında, kışın dondurucu soğuğunda barınak olarak kullanılan alanların mevsim şartlarına uygun olması; hayvanların aç kalmadan, hastalanmadan, korkmadan yaşaması belediyelerin yalnızca yasal değil, ahlaki sorumluluğudur. Çünkü onlar da acıyı hisseder, korkar ve ölür.
Eğer yaşanan ölümler bir ihmal zincirinin sonucuysa, bunu inkâr ederek değil, cesaretle yüzleşerek çözebiliriz. Gerçek çözüm; “iddialar asılsız” demek değil, “inceleme başlatıldı, sorumlular hesap verecek ve bu barınaklar gerçekten yaşam alanına dönüşecek” diyebilmektir.
Bu ülkede hayvanların canını korumaya yönelik yasalar vardır. Ama yasalar, kağıt üzerinde kaldığında kimseyi kurtarmaz. Belediyelerin bu konuda daha şeffaf, daha duyarlı ve daha insani davranması artık bir seçenek değil; ertelenemez bir zorunluluktur.
Çünkü bir toplumun vicdanı, en sessiz kalanlara nasıl davrandığıyla ölçülür. Ve bugün barınaklar, hepimize çok ağır bir soru sormaktadır.