Merhabalar

Hayattaki en büyük kazancımız kopya çekerek yaşamaya devam etmektir ve aynı zamanda en büyük kaybımız! Doğduktan hemen sonra gelişen bilincimiz sayesinde hayatta kalabilme dürtüsü ile çevremizdekileri taklit ederek varoluş mücadelesi vermişiz. Bu belki de bahsettiğimiz kazancımız oluyor. O sayede herkes gibi var olmaya devam etmiş, ayakta kalabilmişizdir.

Doğduğumuz andan itibaren çevremizin bize verdiği kopyalar ile hayatı sürdürürken herkese o kadar benzemişiz ki, kimsenin kimseden farkı kalmamış ve Jerzy Kosinski’nin <Boyalı Kuşu> gibi yara almadan anlatmak istediklerimi kafamda toparlamaya çalışan ben ve bu satırları okuyan sizler bu günlere kadar gelmişiz.

Oysa hepimiz kendimizi farklı görür ve öyle lanse ederiz. Diğerleri gibi değilizdir, farklıyızdır, kesinlikle herkesle aramızda fark vardır. Bunun gerçek olduğuna ya inanır ya da kendimizi öyle göstermeyi severiz. Oysa herkes gibi yaşamda kopya çeken, ancak çektiğikopyaları farklı şekillerde gösterenleriz belki de.

Farklı olmak iyi bir şey mi, değil mi? O başka bir konu. Ancak kendine özgü olmak ve yaşamı öyle sürdürebilmek hiç kolay bir şey değil. İşin kolay kısmı kendine özgü  (özellikle günümüzde sosyal medya ortamında ) söylemek ve kendini öyle göstermek...

Kendine özgü olmak demek sosyal platformda çok beğeni almak demek değildir. Aksine bu kişinin kendine özgü olmadığının bir göstergesidir. Çok beğeni alan birey, aldığı bu beğenileri yine yaşamı kopyalayan, özgünlüğü olmayan kişilerden aldığı için, özgünlüğün bir anlamı kalmamaktadır.

Sanat ve sanatçılar konumuzun tamamen dışında kalmaktadır. Gerçek bir sanatçı kendine özgü bir kişidir ve sanat adına yaptıkları, insanların keyif alabilmesi, ruhlarına hitap edebilmesi adına verdikleri mücadeledir. Sanatçılar, kendilerine özgü düşünce zinciri içinde eserleri ortaya çıkardıklarında, birçoğu döneminde o yüzden anlaşılmamış ve ileriki yıllarda diğer insanlar tarafından değer kazanmıştır. Sanatçının meydana getirdiği eser, yaşamda kopya çekenlerin o dönemdeki kopyalarına benzerlik göstermemiş ve ileriki yıllarda değişen yaşamsal tavırlar içinde birbirlerini taklit eden aynı şeylerin dışında kalarak boyalı kuş gibi göze çarpmıştır. Bu olayın daha sosyal ve akademik açıklamaları mutlaka vardır. Bu işi Sanat Tarihi uzmanlarına bırakalım.

Velhasıl, hepimiz saçlarımızı siyah, kahverengi, kızıl veya sarıya boyatarak farklı renkler seçmeye cesaret edemiyoruz. Ne boyalı kuş olmaya ne de Richard Bach’ın martı Jonathan’ınolmaya cesaret edemiyoruz. Eskilerden bir bankanın reklam sloganı gibi, yok aslında birbirimizden farkımız ama biz Osmanlı Bankasıyız.

Yok, aslında bir birimizden farkımız. Hepimiz insani denilen değer yargıları ile yaşıyoruz ve insana ait olan iyi, kötü bütün değerleri bünyemizde bulunduruyoruz. Bekli de insan duygulardan arınmak gerek, Kibir, kıskançlık, kendini beğenmek gibi.

Bu liste uzar gider. Bunu da başka sefer konuşmak üzere…

Gününüz güzel geçsin!

Mail:

[email protected]