Çiğdem Bakan Yılmaz yazdı.,..

Son derece itici bir başlık değil mi ? Ben de öyle düşünüyorum. Geri çekilin ve beni dinleyin..!

Beni dinleyin ve sadece beni dinleyin, ben de sizi dinleyeceğim ama sırf size itiraz edebilmek için…

Hiç düşünüyor musunuz? İçinizden böyle haykırıyor olabileceğinizi, içten içe böyle düşünüyor olabileceğinizi… Elbette düşünmüyorsunuz bilinçli olarak. Düşünmeyiz çünkü egolarımız bu denli sahte olabileceğimizi bize itiraf ettirmekten sürekli olarak kaçınacaktır, gerçekle yüzleşmek kolay olmaz çoğunlukla. Sorunların kendimizden olduğunu düşünmeyerek dışsallaştırırız. Kesinlikle tanıdık gelmez benliklerimize; tanıdık gelmemesinin nedenine bakacak olursak, içimize değil sürekli olarak dışımıza bakar ve öyle şekillendiririz kendimizi.

Bu noktada C. G. Jung gelir aklıma Jung şöyle demektedir ‘’ İçe bakan gerçeği, dışa bakan rüya görür. ‘’ Ne demek istemektedir? Gerçeğin tam da kendisi içinizde olabilir mi? Muhtemelen...Zordur içe bakmak, derin bir iç görü ve kendine anlayış gerektirir. Kendini anlayan insan da dünyayı anlayabilir…

Konumuza dönecek olursak, hep birilerinin bizi dinlemesini, hep birilerinin bizi anlamasını bekleriz eğer böyle olmuyorsa zaten bizi kimse anlamıyor demektir.

Sizlerde hayatınızda anlaşılmayı sürekli olarak karşıdan bekliyor hale geliyorsanız, belki de siz anlamıyor ve hatta epey yapay ilişkiler üretiyor olabilirsiniz. Belki de artık beklentileri sıfıra indirmiş, kabuğunuza çekilerek gerekte duymuyor olabilirsiniz.

Pek ala hangisi doğru? Bekliyor olmak mı? Beklentiyi bırakmak mı? Benim penceremden ikisi de yanlış olabilir. İkisi de yanlıştır diyorum, çünkü ikisi de insan naturasına aykırıdır. Beklemek kadar vermekte önemlidir ilişkilerin dinamikleri açısından. İlişkilerin karşılıklı beklentilere dayalı olduğu, doğası gereği düşünüldüğünde ne demek istediğimde açıktır. İlişkilerde denge olduğu sürece doyuma ulaşırız, dengenin kaçtığı, bir tarafın doyuma ulaştığı ilişki yapay bir ilişkidir, kontrollü ve gerçek değildir.

Yapay ilişkiler diyorum çünkü gerçeği yansıtmaz, tek tarafın tatmin olmasına dayalıdır. Etkili bir iletişimin varlığından bahsedilemez, etkiyi yaratmak için anlaşılmak kadar anlamayı da bilmek gereklidir ve bu uzun vadeli güçlü bir ilişkinin temelini oluşturur.

Buradan hareketle devamlı olarak ilişkide olduğumuz insanların, bizi dinlemesini ve anlamasını beklemek, bencilce bir tutumun dışında doğru bir süreçte değildir. Bu olmadığı gibi, ben de dinliyorum aslında derken neye istinaden dinlediğimizi de netleştirmemiz gerekir. İtiraz için mi? yoksa gerçekten anlamak için mi? Kritik sorudur! Aslına bakılırsa tek kendimizin anlaşılmasına yönelik, bu doğrultuda giden ilişkiler doğru olmadığı gibi, karşı tarafı edilgen hale getirerek bir süre sonra sıkılmasına ve uzaklaşmasına da neden olabilir.

Son zamanlarda kültürün yozlaşmasına ve teknolojinin suni sosyal ortamlarına bağlı olarak, ilişkilerin eğilimi değişmiş olsa da insan özünde yine insandır. En basit şekilde izah etmek gerekirse, aynaya bakın lütfen ve gülümseyin, ne gördünüz? Gülümseyen silüetiniz değil mi? Kolunuzu kaldırdığında kaldırdığını, suratınızı astığında onun da astığını görürsünüz. İlişkilerde böyledir, siz verirseniz alabilirsiniz, ancak verme alma dengesi olduğu sürece doyuma ulaşır ve tatmin olabilirsiniz.

Sonuç olarak konuyu toparlayıp bağlamak gerekirse, ahenkli ilişkiler kurmak için sadece kendimizi dinleyerek ve dinleterek bir sonuca ulaşamayız. Karşımızdaki insanların ne istediğini, ne amacı olduğunu, ne gibi hayalleri hedefleri olduğunu, aslında bize ne kadar uygun karakterler olduklarını dinlemek sayesinde anlarız. Bunu göz ardı ettiğimizde, derinliği olmayan yüzeysel ilişkiler içinde, anlaşılmamış varlıklar olarak buluruz kendimizi. Bunun olmaması için, kendimize verdiğimiz önemi karşımızdaki insana da aynı ölçüde vermeliyiz.

Ve tabii elbette ayrıca bu noktada, çok ince bir nüanstan da söz etmek isterim. Bazı insanlar hayatlarında oldukça katı, kimseyi dinlemeyen, kendi bildiğinin neredeyse mutlak olduğu sonucunu çıkartıp, bu bağlamda iddia edecek kadar düşünceden uzak ve bağımsız hareket ediyor olabilirler, bunu çözümlediğiniz de, zaten kendinizin de bu insanlardan mümkün olduğunca uzaklaşmaya çalıştığınızı hissedersiniz, yazmış olduğum yazıda kesinlikle onlara yönelik olmayıp, düşünen, çağdaş ve araştıran insanları hedeflemektedir.

Sevgiyle Kalın…