Karadutun lekesini sadece kendi yaprağı çıkarır derler. Duymuşsunuzdur. Annesinden dayak yiyen çocuğun da yine “Anneee!” diye ağladığını hepimiz biliriz. Mendili, bizi ağlatandan isteriz.
İnsan, incindiği yerden onarılıyor demek ki. Kırılan bir dalı tam da en acıyan yerinden sarmak gibi… Ne garip bir denge değil mi?..
A şehrine küstüysen B şehrine kaç kilometre hızla gidersen git olmaz o iş. Bildiğin formüllerle çözemezsin problemi çünkü bildiğin gibi değildir karadut lekesi… Şaşırtır, gören herkesi.
***
En zor günümüzde, en dar zamanımızda aslında düğüm de çözüm de bizim elimizdedir. Göremiyor olmamız, o bilgelik hikâyesindeki kelebeği yok etmez. Canlı mıdır, ölü mü? Bize bağlı… Kelebek, avucumuzdadır çünkü. 
Demek oluyor ki sorun neredeyse çözüm de orada. Yara neredeyse merhem de orada. Uzaklarda arayarak vakit kaybetmemeli. 
***
Bir dalda filizlenmiş meyvelerden başka neyiz ki? Küçük büyük, ham olgun, pembe mor karadut taneleri… Yaprağının himayesinde, yaprağının güvencesinde, yaprağının gölgesinde. Ne güzel bir denge… Gerisi hikâye. :)