İnsanın yaratılışı aşk ve sevgi üzerinedir... Aşkın gayesi Rabbini tanımak ve ona yönelmektir... Peki bu yüzyılda bizler,  bunu ne kadar başarabiliyoruz... Tabi orası bir muamma...

Evrenin küçük ama önemli bir parçası olan insan, yaratılış gayesine uygun hareket etmeli ve bunu yaparken de içinde yaşadığı toplumun argümanlarını, değer yargılarını da ihmal etmemelidir... Tarih boyunca hep bir var olma, yok olma mücadelesi veren insanoğlu için Rabbimiz, dönem dönem, her ne zaman kritik eşik aşılsa, hemen bir uyarıcı göndermiş ve insanları iyiye, güzele, doğruya, kendisini tanımaya yönlendirmiş ve huzurun sağlanması ve verilen görevin yerine getirilmesi adına tüm peygamberler de, son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v) de dahil, canla başla mücadele etmişlerdir... Rabbimize sonsuz şükürler, hamd ü senalar olsun... Bu mücadele aşkla verildi, sevgiyle devam ettirildi...

Sevmek duygusu, var olan duyguların en güzellerindendir... Sevgi varsa şefkat vardır, sevgi varsa merhamet vardır... Hoşgörü vardır...Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek vardır... İnsanı anlamak vardır... Misal olarak; bu duyguyu bize anlatmaya çalışan ve tarihin tozlu sayfalarında yerini almış nice adları unutulmuş, nesilleri kesilmiş aşıklar olduğunu söyleyebiliriz ki, bulunduğu bölgeye, coğrafyaya, sevgiyi ilmek ilmek işlemeye çalışmışlardır... Bizim toplumumuzda olduğu gibi diğer dünya milletlerinde de, bu minvalde hareket edenler olmuştur elbet... Lâkin bu gün üzerinde durmak istediğimiz konu bizim kültürümüz... Bizim yapımız...

Bir peygamber mirasıdır sevgiyi yaşamak ve insanların ruhunda yaşatmak... Türk tarihine baktığımızda bu anlayışın, taa, Oğuzlara kadar dayandığını rahatlıkla söyleyebiliriz... Oğuzların kültür ateşesi olan Korkut Ata, namı değer Dedem Korkut, toplumun sevgi mimarıdır... Oğuzların her derdiyle hemhal olmuş ve onlara tüm güzel hasletleri kazandırmak için uğraşmıştır... Daha sonraları ise Ahmet Yeseviler, Mevlanalar Yunus Emreler, Hacı Bektaşi Veliler, Kaygusuz Abdallar, Karacaoğlandan tutun, Sümmaniye, Nedimden Aşık Veysel'e kadar daha nice yarenler, aşıklar, muhabbet erleri bu yolda ilerlemiş ve insanlara faydalı olmak, sevda denen duyguyu hissetirebilmek için gecelerini gündüzlerine katmışlardır... Yazılan eserlerde de bu ruhu rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz... Leyla ile Mecnundan tutun Kerem ile Aslıya, Ferhat ile Şirinden Tahir ile Zühreye kadar hep bu sevgi işlenmiş ve nesilleri kuşatmak ve aşkla bütünleştirmek uğruna büyük çaba sarf etmişlerdir...

Günümüzde ise, içinde bulunduğumuz dijital dünya ne yazık ki, bu atmosferi sekteye uğratmakta, sevginin kuşatıcılığını, evrenselliğini, insanın merhametini saf dışı bırakmaktadır... Hele ki adına sosyal medya denilen ve bünyelerimizde duygu körlüğü yaşatan bu sanal dünya, duyguların, tam anlamıyla yaşanmasını engellemekte, güzellikleri basite indirgemekte, sevginin büyüklüğünü hafife almaktadır...

Bizlere, bu dönemde de sevgiyi, aşkı, merhameti, hoşgörüyü anlatacak, hissettirecek ve yaşatacak, Allah rızasından başka hiçbir beklentisi olmayacak, güvenebileceğimiz, yolunda gitmekten gurur duyacağımız, sevgi mimarlarına ihtiyaç var...

Nerdesiniz modern dünyanın Yunus Emreleri, Mevlanaları, Pir Sultan Abdalları... Devir kötü... Zalimce... Ruh dünyalarımız karışık... Sevgiler pervasız... Basit... İlişkiler kısa süreli... Çıkarlar çok fazla... Buna bir dur diyecek ve aşkın, sevginin kutsiyetini tekrar yüceltecek ve yükseltecek olan insanlar nerdesiniz...

Nerdesiniz ey Aşıklar... Yarenler... Gelin, çıkın ortaya... Büyük bir aşkla, susuzluktan dudakları çatlamış olarak bekliyoruz sizleri... Kurtarın bizleri artık bu sanal ve zorba dünyadan...

Sevgi... Saygı ve Muhabbetle...

Görüş ve düşünceleriniz için...
[email protected]