Zihinlerimizin çok hızlı karar alması beklenmekte günümüzde, tıpkı bir bilgisayar yazılımı gibi hızlı olmalı… Üretimin çılgın tüketim ile trans geçişinde daha silik hale gelmesi, dolayısıyla sözde pragmatik algılanışı, hayatın tüm alanlarında etkisini muazzam biçimde göstermektedir. Buna istinaden biz bireyler robot benzeri otomat bedenlere bürünmüş bir şekilde, komplike olarak adeta bir tahakküm altında ezilmekte gibiyiz… Hızlı kararlar alıp sonuçları hızlı tüketmeli ve bir sonraki işlemlere aynı hızla geçmeliyiz. Bir şeylerin bizi güçlü bir noktadan dizayn edip tek bir tipte, ya da şekillenmiş tiplerde tekrar tekrar üretilmemizi istiyorlar gibi değil mi? Hayat birden bire çok mu hızlandı? Yok canım öyle şey mi? Bakalım hayatlarımızda neleri herkes gibi tekrarlamaktayız? Evet mi? Hoş geldiniz post modern tekrarlara, hoş geldiniz derin nihilistik tutumlara…

Nihilizmin korkunç boyutlarda derinleştiği zamanımızda, toplumda anlam ve değerlerin çözülmesi sonucu toplum yapı bozuma uğramıştır. Diğer yandan sürekli olarak maruz kaldığımız enformasyon sonucu anlam ve değerlerin sorgulanması ile, geniş bir perspektiften yargılanıyor oluşu, günümüz enformasyon toplumunu doğurmuştur.

Post toplumun gerçekliği algılayışı ile modern zaman insanlarının algılayışı farklıdır, işte tam da bu nedenle eski jenerasyonların, toplum simülasyonlarını anlamakta güçlük çekiyor olması anlaşılmaz değildir. Aslında günümüzde sadece yansıtılmış imajlarla devam ediyoruz hayatlarımıza, yansımalarla, çatışma da tam bu noktadan patlak vermekte.

Tüm her alanların geçişken olduğu günümüzde, tüm zıtlıklar birbirinin içinde erimekte, bir diğerinin yerine geçerek silikleşmekte olup, buna bağlı olarak her şeyin değerini yitirmesine ve birbirine benzer duruma gelmesine neden olmuştur. İmajlar dünyasında örneğin üretim yerine tüketim, aşk yerine cinsellik, dostluk yerine kısa süreli çıkarcı yüzeysel ilişkiler ve benzerlerine ilişkin çeşitli maskelerle doyumsuz, ne istediğini bilmeyen, çılgınca tüketen, yanı sıra son derece mutsuz, hırçın bireyler oluşuyor. Gerçek olarak varsaydığımız her şeyin aslında sorgulanıyor ve içinin boşaltılıyor olması maskelerin ardında mış gibi yapan ama esasen koca bir hiçliğe sahip, anlamsız ilişkiler kalıyor geriye. Hem zihinlerimizi belirli kalıplara sokmaya çalışırken ziyan ediyoruz, hem de sözde cinselliğin yeni biçimleriyle bedenlerimizi tüketiyoruz bu sayede, hem de çok hızlı bir şekilde.

Pek ala ne mi yapmalıyız? Boşluk çağında duygular olumsuz yönde savrulurken, anlamını yitirmiş bir dünyayı anlamlı hale getirme çabası, ne yazık ki beyhude bir çabadan öteye geçemez.

Bizler bireysel olarak sadece bir parçada olsa yavaşlamayı öğrenmeliyiz. Eğer bu anlamını ve tüm değerlerini yitirmiş bir dünyada, yavaşlayarak bireysel düzeyde yaşamlarımıza anlam katamazsak, geriye sadece tükenmiş bir zihin, tükenmiş bir beden, saldırganlaşmış bir öfke ve nefret duygusu kalıyor.

Sevgiyle Kalın…