İlişkilerde sıkça duyulan bir yakınma vardır; “Beni sevdiğini biliyorum ama hissetmiyorum.”
Aslında çoğu zaman ortada sevgisizlik değil, ifade farklılığı vardır. Kimimiz duymak isteriz, kimimiz görmek. Kimi için seni seviyorum sözü yeterlidir, kimi içinse zorlu bir anda sessizce tutulan bir el...
Sevgiyi aktarma biçimlerimiz değiştikçe algılama şekillerimiz de değişir.
Psikolog Gary Chapman’ın tanımladığı beş sevgi dili vardır; onaylayıcı sözler, kaliteli zaman, hediyeleşmek, hizmet etmek ve fiziksel temas.
Eğer bir kişi sevgisini sözlerle ifade etmeyi tercih ederken diğeri davranışlarla göstermeyi seçiyorsa, arada ciddi bir kopukluk oluşabilir.
Örneğin biri, “Senin için her gün yemek yapıyorum, bundan daha büyük sevgi göstergesi mi olur?” diyebilir. Karşısındaki ise, “Bir kere olsun gözlerimin içine bakıp sevdiğini söylesen yeterdi” diye karşılık verebilir.
İki taraf da sevgisini ifade ediyordur fakat farklı pencereden konuşuyorlardır.
Bu durum, aynı masada oturup farklı dillerde konuşan iki kişinin birbirini anlamaya çalışmasına benzer. İletişim kurmak isterler ama sözcükler karşıya tam olarak geçmez.
İlişkilerde pek çok çatışma işte bu noktada başlar. Bir taraf “değer görmüyorum” der, diğer taraf “elimden geleni yapıyorum” diye savunur.
Sorun sevgisizlik değil, sevgiyi aynı kanaldan aktaramamaktır.
Sevgi dili farklılıklarını bilmek ilişkilerde önemli bir etki yaratır.
Partnerinizi gözlemleyerek hangi davranışlardan mutlu olduğunu anlamak, kendi beklentinizi açıkça dile getirmek bu uyumsuzluğu azaltabilir. Kimi için küçük bir “seni seviyorum” yeterlidir, kimi içinse birlikte geçirilen on dakikalık kahve molası çok daha değerlidir.
Unutmamak gerekir ki sevgiyi göstermek kadar, karşımızdakinin hangi yolla sevgiyi hissettiğini kavramak da önemlidir.
Bazen kalpler aynı duyguyla çarpar, ancak farklı dillerde konuşur.
Sevgilerimle…
Mail: [email protected]